www.anamurunsesi.com
yayımladı...
Gençler akıl almaz adaletsizliği görüyor
ve giderilmesini istiyor… Ülke insanı
olarak, ülke kaynaklarından payına
düşeni talep ediyor...
TAKSİM’DEKİ KIYAMETİN SEBEBİ ADALETSİZ
TAKSİM!
Allah’ın
on pulunu bekleyedursun on kul,
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir
pul.
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah
olsa;
Necip FAZIL
x x x
Bütün toplumsal olayların temelinde
“ekonomik” sebepler vardır…
Bugün,Taksim’le sembolize edilen
“sosyal olaylar”ın sebebi de
ekonomiktir.
Evet, özgürlük talebi vardır ama önce
“ekonomik özgürlük” talebi vardır…
Yoksa dünyanın en özgür insanı dağdaki
çobandır. Uçsuz bucaksız çayırlarda,
bayırlarda koyun-sığır gütme özgürlüğü…
Ne karışan var, ne görüşen!
01.07.2013 tarihinde
www.anamurunsesi.com
yazdı...
TAKSİM’DEKİ KIYAMETİN SEBEBİ ADALETSİZ
TAKSİM!
Allah’ın
on pulunu bekleyedursun on kul,
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir
pul.
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah
olsa;
Necip FAZIL
x x x
Bütün toplumsal olayların temelinde
“ekonomik” sebepler vardır…
Bugün,Taksim’le sembolize edilen
“sosyal olaylar”ın sebebi de
ekonomiktir.
Evet, özgürlük talebi vardır ama önce
“ekonomik özgürlük” talebi vardır…
Yoksa dünyanın en özgür insanı dağdaki
çobandır. Uçsuz bucaksız çayırlarda,
bayırlarda koyun-sığır gütme özgürlüğü…
Ne karışan var, ne görüşen!
Cebinizde para yoksa seyahat
özgürlüğünüzden,
Haber alma özgürlüğünüzden,
Eğitim-okuma-internet özgürlüğünüzden,
Yeterli beslenme, tatile çıkma,
Eğlenme-içki içme,
Hatta“Hacca-Umre”ye gitme gibi
ibadet özgürlüğünden bahsedilebilir
mi?
Kısaca,“özgürlük” talebi, en önce
ve herşeyden önce “ekonomik özgürlük”
talebidir…
Daha açık bir ifadeyle; “ekonomik
kaynaklardan pay alma” talebidir.
İşte, işin “püf noktası”!
Yoksa üç ağaç, Topçu Kışlası,
Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkılıp
yıkılmaması değildir. Bunlar semboldür…
“Ekonomik kaynaklar kimin elinde
olacak, ne kadarı paylaşılacak, kime ne
kadar düşecek?”kavgasının
sembolleri!
11 yıllık bir siyasî iktidar var ve bu
tek parti iktidarı, ülke yönetiminde
“derinleştikçe” ekonomik kaynakları
kontrol etmekte de derinleşmiştir.
Taraf
gibi, yıllardır iktidar yanlısı olarak
bildiğimiz bir gazetede, Mehmet
Baransu imzasıyla yayımlanan şu
habere bakın: “MİT fişledi MHP’li
şirketlerin işi bitti… CHP’den sonra
MHP’li şirket ve işadamlarının da kamu
ihalelerini almamaları için
fişlendikleri ortaya çıktı.” (13
Haziran)
Demek devlet ihaleleri muhaliflere
verilmek istenmiyor. Zaten uzun süredir,
ihalelerin AKP yanlılarına
verildiği yazılıp, söyleniyordu.
Tabii“ihaleler”, kaynakların en
yüksek ve en büyük rakamlı paylaşımı…
Bunun dışında, bir de devlete alınacak
memurlar var… Burada da yandaşın,
partililerin kayırıldığı şikâyetleri
arş-ı âlâyı tutmuş vaziyette…
Yandaş gençlerin gösterilere karşı
çıktığı haber veriliyor. Tabii karşı
çıkarlar… Bir işsizlik dertleri, iş
bulma-işe girme dertleri yok ki… Tam
tersine, ellerindeki ayrıcalıkları
kaybetme tehlikesi var.
“Biri yer, biri bakar, kıyamet bundan
kopar”
atasözünde olduğu gibi, kıyamet burada
kopuyor…
Gençler akıl almaz adaletsizliği görüyor
ve giderilmesini istiyor… Ülke insanı
olarak, ülke kaynaklarından payına
düşeni talep ediyor.
x x x
SAVAŞIN BAYRAĞI TÜRBAN
Bu iktidardan önceki devirde, ülke
kaynakları başka bir kesimin elindeydi.
Bugünün iktidar sahipleri, o gün
mağdurdular, ekonomik kaynaklara fazla
yaklaştırılmıyor, paylarına düşeni
alamıyorlardı.
“Haklarınıalmak”için
bir mücadele başlattılar…
Mücadelenin bayrağı “türban”,
bayraktarları “türbanlılar”dı…
On yıllar süren savaş, türbanlıların
“zafer”iyle sonuçlandı.
Ülke kaynaklarının başında bulunanlar
yavaş yavaş uzaklaştırıldı… Yerlerine
yeni iktidarın mensupları getirildi.
Şimdi kaynakların başında olanlar,
geneli itibariyle ya türbanlı veya
eşleri türbanlı…
Eh, bir savaş, bir meydan muharebesi
kazandığınıza göre, bu çok normal!
Hatta bunu eski iktidar sahipleri bile
“normal”kabul edebilir.
“Kaybettiğimize göre, kaynakların
muzaffer olanlarca kontrol edilmesi
doğal” diyebilir!
Gel gör ki, ülke sadece eski ve yeni
muktedirlerden oluşmuyor… Bir de bu
kavgayla ilgisiz, ülke kaynaklarını
kontrol imkânına hiçbir zaman ulaşamamış
milyonlarca genç var…
Bu“yeni nesil”; kendisiyle
aynıkuşaktan olduğu halde fevkalade
“ayrıcalıklı”olan diğer gençleri
görüyor, izliyor… Adaletsizliklerin
farkına varıyor…Düzeltilmesini bekliyor,
adalet istiyor fakat yıllar geçtikçe
hiçbir şey değişmediği gibi, bugünün
muktedirleri gittikçe daha bi
“istikrarla” kaynaklara
sahipleniyor, sahiplenmelerini
pekiştiriyor.
Elbette bir gün geliyor “bardak
taşıyor”!
Covey’in,
“İsyan, zihnin değil, yüreğin
düğümlenmesidir.” dediği noktaya
varıyoruz. Yürekler düğümleniyor.
Gençler ayağa kalkıyor.
x x x
KORKUNÇ KİRLİ BİR SAVAŞ, BAŞROLDE YİNE
BAŞÖRTÜSÜ
30 yıl süren PKK terörü de,
haddizatında, temelinde ekonomik
sebepler olan bir eylemdi.
İki bakımdan ekonomik sebeplere
dayalıydı:
1. Bölge halkı,ülke ekonomisinden en az
payı alan kesimdi.
2. Söz konusu eylem başladıktan sonra,
devlet içindeki etkin gruplar, yıllar
yılı hadiseleri ülke kaynaklarının
paylaşımının bir “araç”ı olarak
kullandılar.
Bilindiği gibi; Güneydoğu’daki bu 30
yıllık “süreç”için binlerce defa
“Bu kirli bir savaş” ifadesi
kullanılmıştır. Evet,
“kirli”,“karanlık” ve “kanlı”
bir süreçti. Çünkü orada;
Kışkırtmalar,
Yalan ve İftiralar,
Yönlendirme ve saptırmalar
insafsızca yapılmış/kullanılmıştır.
Neticede, 10 binlerce genç toprağa
verilirken, yüz milyarlarca dolar, o
günkü yandaşların (ki bazıları her
devrin yandaşıdır)cebine
aktarılmıştır.
Bugünkü savaş daha az kirli bir savaş
değildir.
Üstelik bugün ekonomik kaynaklar daha da
büyümüş ve çeşitlenmiştir. Bugün, çok
daha büyük bir pastadan pay alma söz
konusudur. Dolayısıyla pay kapma ve
kaptırmama savaşı çok daha
merhametsiz, kıyıcı,
Çok daha can yakıcı,
Çok daha kirli vasıta ve yöntemlerle
yapılmakta,
“Hasım taraf”
yıpratılmaya,
Hatta“imha edilmeye”
çalışılmaktadır.
x x x
Kaynakların kontrolünü “başörtüsü”
bayrağıyla elde etmeyi başaran bugünkü
iktidar, aynı bayrağı dalgalandırmayı
sürdürmekte,
Kitlelerini“başörtüsü” simgesiyle
coşturmakta,
“Başörtüsü”yle
yönlendirmektedir.
Taksim-Gezi Parkı’ndaki gençlerin
eylemi, Türk ve dünya kamuoyunda son
derece haklı görülmüş ve büyük bir
destek bulmuştur. Eyleme, pek çok dindar
da destek vermekteydi.
Bunu önlemek için akıl almaz yalan ve
iftiralara başvuruldu.
Eylemcilere destek zirvedeyken, bir
“başörtülü” haberi ortaya atıldı.
Stargazete’nin
haberine göre; 25 yaşındaki, 6 aylık
bebeği olan genç bir kadına Kabataş
İskelesinde, “Gezi Eylemcileri”
saldırmıştı. Saldıranlar, kadın-erkek
70-100 kişiydi. “İddia”yı, 14
Haziran Günü Emin Çölaşan Sözcü’deki
köşesinde değerlendirirken, Zaman
şu satırlarla haber yapıyordu: 25
yaşındaki bir annenin başörtülü olması
sebebiyle bir grup eylemci tarafından
darp edildiği öne sürüldü. Star
gazetesinin haberine göre, Z.D., 6 aylık
bebeğiyle Kabataş’ta saldırıya uğradı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geçen
haftaki grup toplantısında, olayla
ilgili, ‘çok önemli bir yakınımın
gelinini yerlerde sürüklediler’
açıklamasını yapmıştı.
Çölaşan da aynı haberi, aynı
ayrıntılarla vermiş ve haberin
doğruluğunu sorgulamıştı.
Zaman gazetesindeki haberin altında,
“iddia”yla ilgili bir haber daha
vardı… Aile ve Sosyal Politikalar
bakanı Fatma Şahin’in şu sözleri,
Şahin’in resminin altına manşet
yapılmıştı: Bu vahşiliği kabul etmek
mümkün değil, olayın takipçisiyiz.
Ayrıca, anneye, Sayın başbakan’ın da
geçmiş olsun dileklerinde bulunduğu
medyada yer aldı.
Bu“iddia” çok mühim bir haber…
“İddia”da
çok ilgi çekici hususlar var:
1.
Star’daki haber, 13 Haziran günü
yayımlanmış. Hâlbuki saldırı olduğunu
Erdoğan, 11 Haziran tarihindeki grup
toplantısında bildirmişti. Demek ki, bu
vaziyette, “saldırı olayı” hiçbir yayın
organında çıkmadan Başbakan Erdoğan’a
bildirilmiş. Onun bahsetmesinin ardından
Stargazete ve ondan alıntıyla diğer
gazeteler haber yapmışlar.
2. Bu çok
garip değil mi? İstanbul’un en kalabalık
noktalarından birinde, anne ve bebeğe
saldırı olacak, günlerce duyulmayacak!
3. Haberi
Stargazete’de buldum. Söz konusu anneyle
Elif Çakır adlı gazeteci
konuşmuş.Anne’nin yüzden fotoğrafı yok.
Arkadan, kim olduğu asla bilenemeyecek
bir başörtülü resim. Böyle bir olayın
inandırıcı olabilmesi için, kimliğin ve
fotoğrafın açık olması gerekmiyor mu?
4. Olay,
Gezi eylemcilerinin işi olarak
duyuruluyor. Taksim-Gezi parkı nire,
Kabataş iskelesi nire?
5. Zaman
gazetesinin haber verme şekline dikkat
etmişsinizdir: “haber”i, “öne sürüldü”
şeklinde veriyor. Yani Zaman gazetesi
bile olaya temkinli yaklaşıyor.
6. Böyle
bir hadise gerçekten vukua gelmiş olsa,
yandaş medya çektiği görüntülerle
defalarca ve günlerce yayın yapar mıydı,
yapmaz mıydı? Kıyameti koparır mıydı,
koparmaz mıydı?
Bütün bunlara rağmen “iddia”nın
doğru olabilme ihtimaliyle; böyle bir
saldırı, benim kız kardeşimin veya
kızımın başına da gelmiş olabilirdi diye
düşünmeden edemiyorum.
Doğruysa, böyle bir saldırıyı
gerçekleştirenleri lanetliyorum.
Aynı günlerde, bir başka kadına ve bir
delikanlıya da saldırı oldu:
Polis, İzmir’de, Kordon’da
kendi halinde oturmakta olan gençlere
saldırdı. Bir kızı saçlarından
sürükledi… Bir gencin kafasına ve yüzüne
copla defalarca vurdu. Bunların
görüntüleri televizyonlarda gösterildi.
Yandaş medyadan, Başbakan’dan,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’ndan
tık yok.
Benim yaptığım “empati”yi
yapamıyorlar mı?
O genç kız ve delikanlı benim kız
kardeşim, çocuğum, evladın da olabilirdi
diyemiyorlar mı?
Herhalde diyemiyorlar!
Çünkü kendi yakın ve yandaşlarına asla
böyle bir saldırı ihtimali görmüyorlar!
Hatta“onlar bizden değil, onlara
müstahaktır”diye düşündüklerinden
şüpheleniyorum.
Çünkü“bizden olmayan” onlar, elde
ettiğimiz ekonomik kaynaklardan pay
talep etme potansiyeline sahipler…
Şimdiden sindirilmeleri iyi olur!
Nitekim din budur, iman budur!
x x x
KİRLİ SAVAŞ’IN MERHAMETSİZ ARAÇLARI
Eylemciler arasına “marjinal gruplar”,
hatta “teröristler”in
katıldığı/sızdığı,
Bu aşırı grupların direniş çadırlarını
yakıp, eylemcileri öldürmek istedikleri,
Eylemcilerin polisle çatıştığı,
Açıkça, polis kurşunuyla yere düştüğü ve
o kurşunu atan polisin kaçtığı
kameralarca kaydedildiği,
televizyonlarda yayınlandığı, hatta o
polisin tabancasına el konulduğu haber
verildiği halde, Ankara Büyükşehir
Belediye Başkanı, yere düşen
Ethem Sarısülük adlı göstericinin
diğer eylemcilerin attığı taşla ağır
yaralandığını ve sonra öldüğünü
söyleyebilmiştir. Polisi de
yargıladılar, nefsi müdafaaya soktular.
Serbest bıraktılar. Ancak serbest
bırakmaya avukatları itiraz ettiler…
Biber gazından kaçan bazı eylemciler bir
camiye sığınmışlardı. Başbakan, bu
camiye ayakkabılarla girildiğini,
gençlerin camide alkol aldıklarını
söyledi. Caminin müezzini ve imamı
ayakkabıyla girilmenin, alkol
alınmasının söz konusu olmadığını
bildirdiği halde, Başbakan daha sonraki
konuşmalarında da yukarıdaki sözlerinde
ısrar etti.
Akit
gazetesi ise iftirada sınır tanımayarak,
söz konusu camide “grup seks”
yapıldığını bile yazabildi.
Bunlar niye yapılıyor?
“Hasmı”yıpratmak,
Gözden düşürmek,
Kâfir olduklarını,
Haksız olduklarını kanıtlamak için…
Kendi saflarının daha da
sıklaştırılmasını sağlamak için…
Ekonomik kaynakları daha uzaktan
korumak, hasmın yaklaşmasını engellemek
için!
Neden bu kadar acımasızlar?
İşin doğasında var!
Adı üstünde vahşi kapitalizm!
“Dindarlık mı?”
mı dediniz?
Sisteme göre!
Sistemle ahenkli!
Gerçek din mi?
Kaf dağının ardında!
İsmail
Hakkı CENGİZ
hacengiz@gmail.com
* * * * *
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
* * *
YORUM YAPMAK İÇİN TIKLAYINIZ...
___________________________________________________
HABERLERİMİZ TOPLAM |
|
DEFA OKUNMUŞTUR... |
"Anamur'un ve
Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek
Sesi..."
ANAMUR'UN SESİ