|
|
|
|
Hayat
“ANADOLU
KAYIPTA”
Bir
tanıdığım, “falan yerde bakımcı kadın
varmış, gel birlikte gidelim” dedi.
Olur dedim, 4 kişi gittik. Kadın bizleri
kısaca bir yokladı, sonra başladı
konuşmaya:
“Bahçe ve tarlalarımız işlenmiyor. Davar
sığır beslemiyoruz. Çayırda çimende
yayılan tavuklarımız yok, yumurtalar
tatsız. Koltuğun, perdenin, bileziğin
esiri olmuşuz. Geni bozuk besinler
sağlığımızı bozuyor, parasını İsrail
alıyor. Tembellik sağlığımızı bozuyor;
midemiz, bağırsaklarımız, beynimiz
çalışmıyor. Damarlarımız tıkalı; çeşit,
çeşit hastalık var. Seme gibi
olmayalım...”
21/08/2012 tarihinde anamurunsesi.com
yazdı.
___________________________________________________________________________
“ANADOLU
KAYIPTA”
Bir tanıdığım, “falan yerde bakımcı
kadın varmış, gel birlikte gidelim”
dedi. Olur dedim, 4 kişi gittik. Kadın
bizleri kısaca bir yokladı, sonra başladı
konuşmaya:
“Bahçe ve tarlalarımız işlenmiyor. Davar
sığır beslemiyoruz. Çayırda çimende
yayılan tavuklarımız yok, yumurtalar
tatsız. Koltuğun, perdenin, bileziğin
esiri olmuşuz. Geni bozuk besinler
sağlığımızı bozuyor, parasını İsrail
alıyor. Tembellik sağlığımızı bozuyor;
midemiz, bağırsaklarımız, beynimiz
çalışmıyor. Damarlarımız tıkalı; çeşit,
çeşit hastalık var. Seme gibi
olmayalım...”
Odada başları örtülü 45- tane de bayan
vardı. Bayanlardan ikisinin şehirde
yaşadıkları belliydi; ince, siyah
mantoları ve siyah başörtüleri bunu
gösteriyordu. Onlara döndü başladı
taşlamaya:
“Bu siyahlıklar ne böyle Araplar gibi?
Biz Türklerin giyinmesi böyle değil. Bakın
benimkine, (elleriyle, renkli basmadan
dikilmiş geniş donunu ve gömleğini
sallayarak/göstererek) analarımız böyle
giyinirdi, çok rahat. Bir sizin
başörtünüze bakın, bir benimkine. Yüzüm,
boynum rahat. (Çenesinin altındaki
yaşmağının bağlarını çözdü, uçlarını
yanlarına attı.) Böyle olsa ne olur kız!
Yemezler. Arap kültüründe kalmışız be!
Araplaşıyoruz be! Yapmayalım. Tarlada,
bağda, bahçede bu kıyafetle çalışılmaz,
çalışamazsınız. Kocalarınız çalışıp siz
yiyecek değilsiniz ki. Siz de
çalışacaksınız. Seme gibi oturmayalım. Biz
de çalışalım. Seme gibi olmayalım. Seme
gibi olmayalım tamam mı?..” İşaretle
evet dedirtiyor.
“Bir sürü cami, herkesin elinde tespih.
İbadet bu mu? Namaz sadece camide
kılınmaz. Bir ağacın gölgesinde, düz
toprakta da kılınır. Bu tespihler de Arap
âdeti. Bizi biz olmaktan çıkarmışlar tamam
mı? Etkilenmeyelim, bozulmayalım tamam mı?
Seme gibi olmayacağız tamam mı?”
“Dilimizi de bozmuşlar. Karamanoğlu Mehmet
Bey şikayetçi, tamam mı?...”
“Turgut
Özal GAP için uğraştı. GAP’ın projesinde
yanlışlık var. Bakın Urfa’dan, Mardin’den
başka yerlere geçiş var. Suriye Irak
sıkıntıda! Ta ilerlere kadar sıkıntı var.
Amerika gelmiş gemilerle götürüyor,
(Götürülenin ne olduğunu söylemedi)
eskiden kağnılarla giderdi, şimdi
gemilerle gidiyor. Türkiye’miz zararda,
bunları neden görmeyiz, düşünmeyiz? Sonra
çoluk çocuğumuz ne olacak?..”
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan çok
bahsetti, kurduğu cümleler kapalıydı, o
cümlelerin çoğunu anlamakta güçlük çektim.
“Atatürk’ün
manen huzurundaydım. Sivas Kongresinden
sonra Ankara’ya dönerken yolda takkesi
kayış gibi kirlenmiş, eli yüzü tozlu bir
köylü görmüş. Şapka kanununu çıkarayım da,
medenileşelim demiş. Şapka kanununu
çıkarmış. Sonra tembellik olmuş. Bazı
armutlar beyaz, parlak ama lezzeti yok.
Onun gibi. Öyle değil mi eğitici? (Muhatap
bendim. Bu konudaki anlatım ve örneğini
tam kavrayamadım.) Atatürk çalışanı, alın
terini seviyor. Biz sonraları çalışmayı
bıraktık, huzursuz bir toplum olduk,
anladığım bu" dedim. Yarı “evet”
der gibi bir tavrı oldu. “Atatürk”
ve “yanındaki arkadaşı İsmet Paşa”dan
bahsederken heyecanlıydı.
Kazım Karabekir Paşadan, Karamanoğlu
Mehmet Beyden, Dördüncü Murattan,
Mevlana’dan değişik vesilelerle birkaç
kere sevgi ve saygıyla bahsetti.
Kadın, yeraltı zenginliklerimizden, bu
zenginliklerimizi elden çıkarmakta
olduğumuzdan şikâyet etti, ikiye bir
“Seme gibi olmayalım” dedi. Odadaki
misafirlerine bazı yiyecekleri tavsiye
etti, (geri dönünce o yiyeceklerin
özelliklerine internetten baktım; beyni
geliştirici, sindirim ve sinir sistemini
düzenleyici özellikleri varmış) yurdumuzu
ve milletimizi bekleyen tehlikeleri
anlattı, (anlatımlarının çoğu kapalı
cümlelerdi, kavramakta zorlandım)
çalışmanın ve üretmenin önemini vurguladı.
Konuşmasının sonunda dedi ki:
“ANADOLU
KAYIPTA! Anadolu kayıptadır, haberiniz
olsun.”
Böyle bir “bakımcı” ile
karşılaşacağımı hiç ummuyordum.
Konuşmalarının arasında kendisi söyledi,
İlkokul ikinci sınıftan terk imiş. Hayret
ederek yanından ayrıldım. İlkokulu bile
bitirmemiş bir kadın, köy hayatında bu
bilgileri nasıl elde etmiş, bu cümleleri
nasıl kuruyor dedim.
4-5 saat kadar konuştuğumuz kadın bazen
tarihçi, bazen coğrafyacı, bazen jeolog,
bazen Dr, bazen din bilgini, bazen anne ve
fakat hep psikolog, sosyolog, yerli,
üretici, emekçi, çalışkan bir ANADOLU
kadın idi.
Ayrılırken kendisine:
Bu anlattıklarınızı isim ve adres vermeden
yazayım mı dedim. “Olur” dedi.
Yeniden itiraf ediyorum, kadının
anlattıklarını tam anlayabilmiş, üslubunu
bu yazıya yansıtabilmiş değilim. Farklı
bir kişilikle, ilginç düşüncelerle
karşılaştığım için özel bir yazı yazdım.
Anlattıklarımı bir de siz değerlendirin
bakalım, kafanızda ne gibi duygular
oluşacak. Mutlu bir Ramazan Bayramı
geçirmeniz dileğiyle.

Yusuf
DÜLGER
İlahiyatçı-Gazeteci-Yazar
İkbal VURUCU,
Mete KILIÇ, Şükrü ALNIAÇIK,
Özcan PEHLİVANOĞLU
Müjdat ÖZTÜRK.
Birol ERTAN,Ali ERDOĞAN'ın
yazıları için
TIKLAYINIZ..
__________________________________________________________
"Anamur'un ve Anamurluların Buluşma
Adresi ve Gerçek Sesi..."
ANAMUR'UN SESİ
|