|
EMİŞ ÖĞRETMENİM
1960’lı yılların
son çeyreğinde bizler yeni bir hayata
atılmanın şaşkınlığı, o ise gencecik
idealist bir öğretmen olmanın heyecanı
içerisindeydik. Yollarımız, belki de
kaderimiz cumhuriyet döneminin en güzel
okullarından birisi olan Atatürk
İlkokulu’nda kesişmişti. Bahçe
içerisinde asırlık okaliptüs ve çam
ağaçlarıyla çevrili güzel bir okuldu
orası. Bir tarafında şimdilerde
hayalimizde bile artık yer bulmayan
yazlık Yeni Sinema, diğer tarafta ise
belki de kasabanın en eski otellerinden
(Natık Şener’in Muz Palas ve Göktaş
Oteli’nden sonra) birisi olan Saray
Oteli vardı. Şairin “İstanbul’un orta
yeri sinema.” sözüne inat ortasından
küçücük bir de dere akardı.
25.10.2011'de anamurunsesi.com yazdı.
_________________________________________________________________________
EMİŞ
ÖĞRETMENİM
1960’lı yılların son çeyreğinde bizler
yeni bir hayata atılmanın şaşkınlığı, o
ise gencecik idealist bir öğretmen
olmanın heyecanı içerisindeydik.
Yollarımız, belki de kaderimiz
cumhuriyet döneminin en güzel
okullarından birisi olan Atatürk
İlkokulu’nda kesişmişti. Bahçe
içerisinde asırlık okaliptüs ve çam
ağaçlarıyla çevrili güzel bir okuldu
orası. Bir tarafında şimdilerde
hayalimizde bile artık yer bulmayan
yazlık Yeni Sinema, diğer tarafta ise
belki de kasabanın en eski otellerinden
(Natık Şener’in Muz Palas ve Göktaş
Oteli’nden sonra) birisi olan Saray
Oteli vardı. Şairin “İstanbul’un orta
yeri sinema.” sözüne inat ortasından
küçücük bir de dere akardı. O derenin
kenarında tam 50 yıl önce rahmetli okul
müdürümüz Süleyman Aydın’dan beni
korumaya yönelik son derece yerinde bir
hareketle patlattığı tokadı hala
unutamam.
Maalesef ilkokulun son sınıfında bizleri
mezun etmeye okulumuzun o ahşap iskeleti
dayanamadı ve yağmurlu bir günde çatıdan
önce yağmur suları, ardından da tahtalar
aşağıya dökülmeye başladığında
birbirimize veda etmek zorunda
kalmıştık. Sonra alelacele yapılmış,
ruhsuz sıradan bir beton bina ve hiç
alışamadan o soğuk binada geçirdiğimiz
son senemiz. Emiş öğretmenimle o sıcacık
ahşap okulda başladı eğitim hayatım. Beş
koca yılı beraber geçirdik; ancak ondan
aldığım feyz eğitim hayatına hala devam
etmeme neden oldu. Sıcacık bir insandı,
gözlerinin içi gülerdi kalbinin
derinlikleri güldüğünce. Yaramaz,
haşarı, delifişek bir çocuktum tıpkı
diğer çocuklar gibi ve bir türlü
anlayamaz, akıl sır erdiremezdim bir
insan nasıl bu kadar anlayışlı olur,
nasıl bu kadar müşfik ve sevecen olur
diye. Neredeyse otuz yılı aşkın bir
süredir devam ettirdiğim ve güzel
ülkemin yüzlerce çocuğunu çok farklı
ortamlarda “adam” etmeye, ülkeye
faydalı “aydın” insanlar yapmaya
çalıştığım her anımda doğrusu hep Emiş
öğretmenimden aldığım aydınlık, moral ve
sıcaklık benimle oldu.
Ülkeyi sevmeyi, Mustafa Kemal Atatürk’ün
Medeni Bilgiler kitabının girişinde
belirttiği üzere “eyi vatandaşlar
olmayı”, vatandaşlık bilincini o
basit yurttaşlık bilgi dersinde –o
zamanlar pek anlamasak da- o aşıladı
bizlere.
Okuma aşkını ondan kazandım, eski
hükümet konağının karşısında bir ara
fırın da olan, Ahmet Özen’in dükkânına
yakın bir yerde ilçe halk kütüphanesi
vardı ve çok kitap okuyorum diye
kütüphaneciden “Arkadaşların daha bir
kitap okuyabildi. Sen habire kitap alıp
duruyorsun.” diyerek azar da
işitmiştim. Yurttaşlık bilincini Mustafa
Kemal Atatürk sevgisiyle o harmanlamıştı
bizlerin yüreğinde “kör gözüm
parmağına.” diyerek hamasi laflarla
değil, okuyarak, anlatarak, anlamamızı
sağlayarak ve sevdirerek. Bugün güzel
ülkemi seven, Atatürk aşkıyla dolu
binlerce öğrenci yetiştirdimse eğer
temelindeki harç Emiş öğretmenimin
gönlünün güzelliğiyle karışmıştır. Onun
cezaları bile sevgiyle dolu olur,
acıtmaz, incitmez ve ders verir
türdendi. 8-10 yaşındaki çocukların o
kendine has haşarılığıyla coştuğumuz
anlarda cezamız ya bahçedeki çiçeklerin
arasında zararlı otları temizlemek
olurdu, ya bizden küçük öğrencilerin
ödevlerine yardım etmek. Her sözü, her
bakışı bir anlam ifade ederdi. Ceza
vermediği anlarda dahi ceza verdiğini
sezerdik küçücük aklımızla. Karadağ olan
soy isminin neden bir günde Gündoğmuş
olduğunu uzun süre anlayamamıştık ta ki
o bize anlatıncaya kadar. Hayatına yeni
bir yön vermiş, kendisi gibi bir
eğitimciyle hayatını birleştirmişti. Onu
hep sevmiştik, kulağımızı çektiğinde de,
bahçede temizlik yaptığımızda da, panik
halinde Paşa Tevfik (Cephe), Kerim
(Şen), Mehmet (Göktaş)’le kaçıştığımız o
aşı için sağlık ocağından hemşireler
geldiğinde de. Sevgili anneciğimin
“Bu çocuk evde ders çalışmıyor. Aklı
fikri topta, oyunda.” diyerek
kulağımdan tutup ta Saray Mahallesi’nden
Arnavut kaldırımı taş döşeli yollardan
Goca Çarşı’yı arşınlayıp beni okula
getirmesi ve Emiş öğretmenimden “Ne
güzel bir çocuk yetiştirmişsiniz,
akıllı, bilgili, saygılı, sizlere
teşekkür ederim.” takdirlerine
mazhar olduktan ve biraz da beklemediği
bu cevapla canı sıkılarak nasıl eve
döndüğünü, Emiş öğretmenimin Amerikan
Marshall yardımı kapsamında bizlere her
gün dağıtılan o iğrenç süt tozu, süt ve
ayranları içmememiz için nasıl çaba
harcadığını, sadece ülkemizi değil o
zamanlar pek de algılayamadığımız
dünyanın farklı ülkelerini anlatabilmek
için o devasa –ve genellikle yırtık ve
hırpalanmış- haritaları sınıfa
getirişini, bu sayede okulumu temsilen
girdiğim bir bilgi yarışmasında Peru’nun
başkenti Lima’ya başlayıp tam 254 ülkeye
varan başkentleri nefes almaksızın
sıralayıp jüriyi perişan ettiğimi,
“Hâkimiyet bila kaydü şart milletindir.”
diyen Atatürk’ün millet egemenliğini
vurgulayan 23 Nisan bayramlarında
“gramafon” kâğıtlarıyla sınıfımı
süsleyip en güzel sınıf yapma
gayretlerimizi, her 10 Kasım günlerinde
gazetelerden kestiğimiz Atatürk
resimleriyle yaptığımız albümlerimizi
unutmam mümkün olabilir mi hiç? İlkokul
ikinci sınıfta bir ders arası hemen
bitişikteki yazlık sinemanın orta
yerinde top oynayan liseli ve ortaokullu
ağabeyleri gördüğümde ne kadar da
üzülmüş ve moralim bozulmuştu “ben ne
zaman onlar gibi olacağım?” diye.
Zaman akıp geçiyor ve bu düşüncelerimin
üzerinden de neredeyse 45 yıl geçmiş;
ancak Emiş öğretmenimin idealizmi,
meslek aşkı, insan sevgisi, yurt sevgisi
ve Atatürkçü duyguları ve beni çağırıp
her Pazartesi bütün okulun önünde
“Korkma sönmezi” okutması hala en
sıcak haliyle kulaklarımda ve gözlerimin
önünde. Güzel insandı, temiz insandı,
sıcacık bir insandı, kalbi insan
sevgisiyle dolu pırıl pırıl bir insandı.
O meşum hastalığına yakalanıp aramızdan
ayrıldığında son bir defa onu görememek,
ellerine sarılıp hürmetle öpememek
içimde hep bir kahreden uhde olarak
kaldı. Işıklar içinde yat sevgili
öğretmenim, günün kutlu olsun.
Doç.
Dr. Ulvi KESER
Atılım
Üniversitesi
ulvi.keser@gmail.com
Doç. Dr. Ulvi KESER'in
Sitemizde Yayımlanan Yazıları |
-AKDENİZ’DE
SUNİ VE TEHLİKELİ GERİLİM SENARYOLARI
-SARI ÖKÜZ
VE UYUYALIM BAKALIM
-TÜRKİYE’DE KKTC YILI VE ANAMUR
-MİLLETİN DOKUSU ZEDELENİRKEN
-BURSA’DAN
BİLECİK’E YURDUM GÜZELLİKLERİ VE MİNARESİZ CAMİLER
-BİZİM
DENİZ VE OLUP BİTENLER-1
-BİZİM
DENİZ VE OLUP BİTENLER-2
-KIBRIS’TA
AKLISELİM HIRPALANIRKEN
-BARRA
BE GARDAŞ-I
KIBRIS TÜRKLERİ GERÇEKTEN BESLEME Mİ?-II
-KIBRIS’TA
27–28 OCAK’I UNUTMAMAK
-BİZ
NEDEN YAPMAYALIM?
-MERAK
BU YA!
-KÖY
ENSTİTÜLERİNDE HALKBİLİM, KÜLTÜR VE
SANAT ÇALIŞMALARI-1(Üstteki
Yazının 1. Bölümü)
-KÖY
ENSTİTÜLERİNDE KÜLTÜREL
ZENGİNLİKLERİN FARKINA VARILMASI-2
(Üstteki Yazının
2.
Bölümü)
-HASANOĞLAN KÖY ENSTİTÜLERİ DERGİSİ VE
YAPILAN ÇALIŞMALAR-3
(Üstteki Yazının
3.bölümü)
-KÖY ENSTİTÜLERİNDE
KÜLTÜR SANAT ÇALIŞMALARI-4-SON(Yazının4.
ve son bölümü)
-YAHUDİ
KÜRT DEVLETİ, AKDENİZ’DE CLUB MED
PROJESİ VE KIBRIS-1
-YAHUDİ
KÜRT DEVLETİ, AKDENİZ’DE CLUB MED
PROJESİ VE KIBRIS-2
-BİR
AYDINLANMA MODELİ VE KÜLTÜR İNSANI,
ÖĞRETMEN, ŞAİR, EDEBİYATÇI HAZIM ZEYREK
-ÖZGÜRLÜK VE
ŞEREF ÜZERİNE
-KASABALI
LORCA; A.KADİR BULUT, AKDENİZ VE
AKDENİZLİLİK
-SİZ
HAYIR DEMEZ MİSİNİZ?
-HANGİSİ YUNAN GÂVURU?
-MUSTAFA
NECATİ, HÜSEYİN VE NİMET
-MEVKİ,
MAKAM VE BOŞ ADAMLAR
-20 TEMMUZ’UN 36. YILINDA KIBRIS VE
KIBRIS TÜRKLERİ ÜZERİNE
-EĞER SİZ,
BİR KADIN VE BİR ADAM!
-İKİNCİ
ULUSLARARASI KIBRIS SEMPOZYUMU 21–23
EKİM 2010
-İSRAİL,
İSKENDERUN VE GAFLET
-SEÇİM
SÜRECİNDE KIBRIS ADASINDA İÇ VE DIŞ
DİNAMİKLER
-BİR
BİLİMSEL GÜZELLİĞİN ARDINDAN-I
-BİR
BİLİMSEL GÜZELLİĞİN ARDINDAN-2
-KIBRIS’TA
TARAF OLMAK
-BOZKURT’UN ALEV’İ; KARADENİZ’İN
KAHRAMAN EVLADI AHMET OĞUZ KOTOĞLU
-DEMOKRASİ VE
ŞEHİRLEŞEMEME
-AYDINLANMADAN
KARANLIĞA KOŞAR ADIM
-TMT
BAYRAKTARI ALİRIZA VURUŞKAN
(Kod
Adı:BOZKURT)
-SİZ HİÇ...
-TÜRK SİLAHLI
KUVVETLERİ KAPATILMALIDIR
-SEFERBERLİK
TETKİK KURULU NEDİR NE DEĞİLDİR?
-EĞER
YAPACAKSANIZ AÇILIM NASIL OLMALI?
-MEMLEKETİMİN
HALLERİ
-EĞER…!
-Sayın Mehmet Ali TALAT'a Açık Mektup
-MALAMAT
MAÇÇARİS OLMAK BAŞKA NASIL OLUR Kİ?
-KÖYLÜ
KIZI ADALET Mİ ADALET TANRIÇASI THEMİS
Mİ?
-PORSELEN
DÜKKÂNINDA OYNAYAN FİLLER
-MAGAZİN
KÜLTÜRÜ İLE DIŞ POLİTİKA
-KOSOVA
PENCERESİNDEN KIBRIS VE TÜRKİYE’YE BAKIŞ-(1.YAZI)
-KOSOVA
PENCERESİNDEN KIBRIS VE TÜRKİYE’YE BAKIŞ
-(2.YAZI)
-KOSOVA
PENCERESİNDEN KIBRIS VE TÜRKİYE’YE BAKIŞ
-(3.YAZI)
-KIBRIS'TA
KAHRAMAN BİR TÜRK KADINI
-AYŞE TATİLE ÇIKSIN; KIBRIS, ANAMUR VE
DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
-ANAMUR'UN
SESİ RADYOSU, GERİDE KALANLAR VE
DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
-RUMLAR
VE YUNANLILARA NE YAPTIK, ONLAR NE
YAPTILAR?
-BABUTSA İLE
BAŞLARKEN
-1955-1974
DÖNEMİ KIBRIS SORUNUNDA MERSİN VE
ANAMUR’UN STRATEJİK POZİSYONU
-20 TEMMUZ VE
FIRTINADAN ÖNCEKİ SESSİZLİK
|
KÖŞE YAZILARIMIZ TOPLAM DEFA OKUNMUŞTUR...
___________________________________________________________
"Anamur'un ve
Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek
Sesi..."
ANAMUR'UN SESİ
|