Hayat
MEKKE’DE TÜRKLÜK (1)
Türkiye’de
yaşayan Türkler olarak son on yıldır çok
yönlü bir baskı altındayız. Dilimiz
kirletiliyor; yabancı dillerin istilasına
uğradık. “Yabancılara toprak satışı ve
küçülen dünya” adlarıyla yurdumuz
yağmalanıyor. Türkiye’de, “Türküm, Türk
milliyetçiyim” demek suç olmaya
başladı.
20/10/2012 tarihinde anamurunsesi.com
yazdı.
___________________________________________________________________________
MEKKE’DE TÜRKLÜK (1)
Türkiye’de yaşayan Türkler olarak son on
yıldır çok yönlü bir baskı altındayız.
Dilimiz kirletiliyor; yabancı dillerin
istilasına uğradık. “Yabancılara toprak
satışı ve küçülen dünya” adlarıyla
yurdumuz yağmalanıyor. Türkiye’de,
“Türküm, Türk milliyetçiyim” demek suç
olmaya başladı. Kimi kafaların CIA
elemanlarıyla birlikte hazırladıkları
rapor ve buyruklara göre, “Türkiye’deki
milliyetçi/ulusalcı dalga mutlaka
aşılıyor” ve bu yüzden Türkiye’nin
aktif milliyetçileri/ulusalcıları ya saf
dışı ediliyorlar, ya da tertiplerle
hapishanelere atılıyorlar. Bir taraftan da
“Türkiye’de 30 küsur etnik yapı var.
Türkiye’de saf Türk yok, Türkiye sırf
Türklerin değildir” gibi nifak ve
nankörlüklerin mağduriyetini yaşıyoruz.
Bu bizim moralimiz bozuyor, ufkumuzu
daraltıyor. Bu yüzden dünyadaki Türkleri,
onların gücünü, mutluluk ve dertlerini
unutuyoruz. Bu kıskaçtan biraz olsun
kurtulalım dedim. Bakınız nasıl: Şu
günlerde dünyadaki Müslüman Türklerin
temsilcileri Mekke’de toplanıyor,
birbirlerini kucaklıyorlar. Geçmiş
yıllarda birkaç kez Mekke’de bulundum,
farklı ülkelerden gelen Türk
kardeşlerimizle “acı-tatlı” anlar
yaşadım. Onlardan birkaçını, sizlerle
paylaşarak kıskaçtan kurtulalım dedim.
Mekke’deki bir evde Türk Motifleri
09 Ocak 2000 günü Mekke’nin Ecyad
Mahallesinde bir ev kiraladım. O akşam ev
sahibi beni akşam yemeğine çağırdı. İkinci
kata çıktım. Baktım odanın döşemesi
Türkiye’deki odaların döşemesiyle aynı.
Tahta sedirler, tek kişilik minderler,
dayanmak için sıralanmış kırlentler,
kırlentlere işlenmiş canlı motifler (lâle,
çiçek, yaprak, üzüm gibi), yemek sofrasına
konan çorba, pilav ve tatlılar, hepsi
bütünüyle bir Türk evi idi.
Ev sahibinin tipi bize benziyordu. Aslen
nerelisiniz deyince, “Afgan Türküyüm”
dedi. Sofrada birkaç kişi daha vardı.
Onlara sordum; onlar da Buhara asıllı
Türkler imiş. Ben onların anlayabileceği
kadar Arapça, onlar da benim
anlayabileceğim kadar Türkçe biliyorlardı.
Türkçe konuşmaya başladık. Yemek ve ev
döşeme zevklerimizin aynı olduğunu
söyledim, hoşnut oldular.
Yemeklerimizin bile aynı olduğunu, bir
hatıra olmak üzere yemeğin başında
birlikte bir resim çektirmemizi istedim.
İçlerinden birisi “resim günahtır,
olmaz” dedi.
Daha sonraki günlerde Mekke’ye yerleşmiş
birçok Afgan, Özbek, Türkmen asıllı
ailelerin evlerine gittim, sohbetler
ettim. Gördüm ki, geçmişte Türk İllerinden
gelip Mekke’ye yerleşen Türkler
konukseverliklerini, yemeklerin,
nakışlarını, dillerini yani Türklüklerini
unutmamışlar, Mekke’ye de taşımışlar,
Mekke’de bir TÜRKLÜK oluşturmuşlar.
Taif’te
bir Türk Mescidi
Mekke denince benim aklıma çokça Taif
gelir. Taif, Hz Muhammed’in daraldığı
günlerde bir destek bulabilmek, görevini
daha iyi yapabilmek için gittiği, Mekke’ye
90 km kadar uzaklıkta bir şehirdir.
Mekke’de kalıpta Taif’i görmemek olmazdı.
13 Ocak 2000 günü bir otobüse bindim,
Taif’e gittim. Şehri biraz gezdikten sonra
Hz. Muhammed’in taşlandığı yeri sordum.
Kimse bilmiyordu. Orada Diyarbakırlı bir
vatandaşımıza rastladım. Sorduğum yeri
biliyordu, bir taksiye tarif etti, taksici
beni tarif edilen yere götürdü. İki dağ
arası, biraz yüksekçe bir yerdi.
Taksiden indiğim yerde bir mescit vardı.
Mescit, 25-30 metre kare kadar
genişlikteydi. Mescidi görür görmez dedim
ki: İşte bir Türk mimarisi. Nerden
belliydi? Malzeme ve işçiliğinden, taş
duvarların örülüşünden, kapı ve
pencerelerinin baskısından, o baskılarda
kullanılan ağaçlardan (ardıç doruları),
hatıllardan belliydi.
Taif’in bir dağ yamacındaki Türk mimarisi
bir mescit bir taraftan benim içimi
açarken, bir taraftan da içimi sızlattı.
Niye biliyor musunuz? Türk’e, Türk’ün
Arabistan’daki tüm eserlerine düşman olan
Suudilerin Taif’teki o Türk mescidine
karşı olan düşmanlıkları sırıtıp duruyordu
da ondan! Şöyle ki:
Mescit’in kapısı ve pencereleri tamamen
sökülmüş. Sıvalarının bir kısmı dökülmüş,
mescit yıkılışa terk edilmiş.
(Fotoğrafta
görüldüğü gibi)

Esasen Suudilerin Türk’e ve Türklerden
kalma eserlere karşı gösterdikleri
düşmanlık ve saygısızlıkları ilk kez
görmüyordum; Medine’deki Tren İstasyonu ve
müştemilatına karşı gösterdikleri
ilgisizlikle de (şu yıllarda tren garının
bakımı yapılmış) önceden görmüştüm.
Fotoğrafın özeti şudur:
Türk’ün Peygamber sevgisi, Türk’e Taif’in
bir dağında mescit yaptırırken, Arap’ın
Türk ve gelenek/kültür düşmanlığı o
mescidi yıkıma götürüyor.
Bu fotoğrafı, kafa yapıları ve yaşam
tarzları Araplaşmış Türklerin vicdan ve
insaflarına sunuyorum.
(Devamı
var)

Yusuf
DÜLGER
İlahiyatçı-Gazeteci-Yazar
İkbal VURUCU,
Mete KILIÇ, Şükrü ALNIAÇIK,
Özcan PEHLİVANOĞLU
Müjdat ÖZTÜRK.
Birol ERTAN,Ali ERDOĞAN'ın
yazıları için
TIKLAYINIZ..
__________________________________________________________
"Anamur'un ve Anamurluların Buluşma
Adresi ve Gerçek Sesi..."
ANAMUR'UN SESİ
|