ANAMUR'UN SESİ
"Anamur'un ve Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek Sesi..."
arama   site haritası
 

 

 
BABUTSANIN DİKENİ

    KÖYLÜ KIZI ADALET Mİ ADALET TANRIÇASI THEMİS Mİ?

    Adalet Tanrıçası Themis’i duymayanımız var mıdır acaba? Hani şu gözleri bağlı olan, sol elinde bir hassas terazi ve sağ elinde de keskin bir kılıç tutan Tanrıça Themis. Bilmeyenler için söyleyelim, Themis’in gözlerinin kapalı olması adalet dağıtırken insanlar arasında fark gözetmemesi, zengin fakir ayrımı yapmaması ve adaleti eşit, hakça ve hukuka uygun dağıtması içindir. Sol elinde tuttuğu terazi ise adaletin hassas terazisidir ve insanlar arasında ırk, cins, dil ve din farkı gözetilmeyeceğinin en güzel göstergesidir. Kılıca gelince o da adaletin keskin kılıcıdır. Diderot’nun yüzlerce yıl önce belirttiği üzere adalet en ağır cezaları vermek değil, yerinde ve uygun zamanda verilen ve kamuoyuna da örnek teşkil edecek cezaların verilmesiyle adalet olur. Modern hukuk sistemi de bunu gerektirir.

             27.10.2009'da anamurunsesi.com yazdı.

_________________________________________________________________________

    KÖYLÜ KIZI ADALET Mİ ADALET TANRIÇASI THEMİS Mİ?

    Adalet Tanrıçası Themis’i duymayanımız var mıdır acaba? Hani şu gözleri bağlı olan, sol elinde bir hassas terazi ve sağ elinde de keskin bir kılıç tutan Tanrıça Themis. Bilmeyenler için söyleyelim, Themis’in gözlerinin kapalı olması adalet dağıtırken insanlar arasında fark gözetmemesi, zengin fakir ayrımı yapmaması ve adaleti eşit, hakça ve hukuka uygun dağıtması içindir. Sol elinde tuttuğu terazi ise adaletin hassas terazisidir ve insanlar arasında ırk, cins, dil ve din farkı gözetilmeyeceğinin en güzel göstergesidir. Kılıca gelince o da adaletin keskin kılıcıdır. Diderot’nun yüzlerce yıl önce belirttiği üzere adalet en ağır cezaları vermek değil, yerinde ve uygun zamanda verilen ve kamuoyuna da örnek teşkil edecek cezaların verilmesiyle adalet olur. Modern hukuk sistemi de bunu gerektirir. Bütün dünyanın kabul ettiği Adalet tanrıçası Themis varken bu “Köylü Kızı Adalet” de nereden çıktı diye soracak olursanız hemen belirtelim. Cumhuriyetin başkenti Ankara’da yeni inşa edilen Anayasa Mahkemesi binasının önüne de bir adalet heykeli diktiler. İşte bu heykel tam da Anadolu’nun bağrından kopup gelmiş tipik bir köylü kızı görünümünde, ayağında geleneksel bir Anadolu şalvarı, üzerinde gömlek ve cepkeniyle sanki bir köy düğününe gidermiş görüntüsü veriyor. Themis’in adaletin inceliği ve hassasiyetini simgeleyen o ince ve narin görüntüsünün aksine adaletsizliği ve hukuksuzluğu simgeleyen “semirmiş” hatlarıyla Adalet’in gözleri de dört bir tarafı gayet rahat görsün diye açık bırakılmış. Sol elindeki terazi ise sağ eline geçmiş durumda. Memleketin Anayasa Mahkemesi binası önüne, hem de yeni açılışı yapılan binanın önüne böyle bir garabeti diker ve bu taşra heykelini orada tutmaya devam ederseniz sizin adalet anlayışınız şüphesiz ki sorgulanır ve insanlar şüphe duymaya başlar.

    Bu Themis hikâyesi de nereden çıktı diye soracak olursanız hemen söyleyelim. 1983 yılından bu yana bu ülkenin masum insanlarına kan kusturan, askerine, siviline, memuruna, doktoruna, hemşiresine, mühendisine, köylüsüne, şehirlisine, polisine, masum kadınlarına, çocuklarına, bebeklerine hayatı zehir eden, binlerce Anadolu insanının hayatını söndüren, kadınları dul, çocukları öksüz ve yetim bırakan, Anadolu’nun dört bir yanında her gün şehit cenazeleriyle ocaklara yeni ateşler düşüren, ülke ekonomisini felce uğratan, ülke içinde ve dışında Türkiye Cumhuriyeti devletini kötülemek, aşağılamak için ellerinden gelen her türlü gayreti gösteren, bu ülke insanları dâhil insanlığı uyuşturucu batağının içine sokan, devletin okuyup adam olsunlar diye gönderdiği öğretmenleri katleden, hastalarına deva olsun diye gönderdiği sağlık mensubu doktorları, hemşireleri ve ebeleri dağa kaldıran, yol yapsın, okul yapsın diye bölgeye gönderilen mühendisleri, mimarları katledip devletin kendilerine hizmet için yolladığı makineleri,okulları, hastaneleri, sağlık ocaklarını yakıp yağmalayan, kısacası bu memlekete neredeyse son 30 yıldır kan kusturan eşkıya Habur sınır kapısında neredeyse çiçeklerle karşılandı. Pişmanlık Yasası’ndan faydalanacakları belirtilen dağlılar asla böyle bir şeyi kabul etmezken göğüslerini gere gere İmralı’dan emir aldıklarını da dile getirdiler. Hukuk sisteminde çifte standart getiren, bu memleket, bu vatan ve bu bayrak için gözünü kırpmadan hayatını feda edip şehit olan insanların kemiklerini sızlatan, geride kalan şehit yakınlarını ve duyarlı her Türk insanını rahatsız eden bu saçmalığın sorumlusu kimdir? Demokrasiden nasibini almış sıradan bir ülkede bu rezilliğe sebep olanlar en azından ve derhal istifa denilen bir yola müracaat ederler ve kenara çekilirler.

    Ülke insanı arasında rahatsızlığa yol açan, galiplerle mağluplar gibi bir ikilem yaratan, sapla samanı birbirine karıştıran sonraki görüntüler ise işin tuzu biberi olmuştur. Altyapısı hazırlanmadan, artıları ve eksileri düşünülmeden kapalı kapılar ardında (Atatürk Orman Çiftliği’nde Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilgili bakanları ile teröristlerin Ankara’daki temsilcilerinin gizlice ve gece yarısı görüşmeler yaptığı daha sonra ortaya çıktı.) oldubittiye getirilen açılım projesi daha doğmadan garabet bir fil adam olarak ortaya çıkmıştır. Devletin hukuk adamlarının memleketin herhangi bir yerinde sorgulama yapma hakları şüphesiz ki vardır; ancak siz hukuku teröristin ayağına gönderir, onun istemediği hakları zorla kabul ettirmeğe çalışır, 50 yaşındaki teröristi sorgulamadan serbest bırakır, seyir araçları üzerinde gövde gösterisi yaptırır ve buna göz yumarsanız kamu vicdanını yaralar, vatandaşlar arasına nifak sokar, huzuru bozar, cumhuriyet Türkiye’sinin temellerini onulmaz derecede çürütürsünüz. Ortaya çıkan görüntü hiçbir şekilde tasvip edilmeyecek bir manzara arz etmektedir. Terör örgütü otuz yılda yapamadığı kadar geniş, rahat, serbest ve sıkıntısız bir propaganda alanı bulmuştur ve buna önlem alması gereken devlet yetkililerinin bön bakışları arasında bugün itibarıyla bu propagandaya devam etmekte ve devletle alay etmektedirler.

    Sadece beş yıl önce bunun okyanus ötesi bir plan olduğu, uzun vadede terörist elebaşının da serbest bırakılması, ayrılıkçı partinin başına geçmesi ve ardından da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girmesi yönünde ince, planlı ve sinsi bir organizasyonun yapıldığını bu satırların yazarı dâhil duyarlı ve öngörülü aydınlar dile getirirken bu durum şeytanın avukatlığı ve karanlık senaryolar olarak nitelendirilmişti. Terörün amacı Lenin’in ifadesiyle terörize etmektir (The purpose of terrorism is to terrorize.) ve bunun için elindeki tek silah propagandadır. Dünyanın hiçbir ülkesinde hiçbir terörist örgüt devletle mücadele etmek ve devleti dize getirmek için mücadele etmez, çünkü böyle bir şeyin mümkün olmadığını bilir. Teröristin istediği tek şey ve tek gaye muhatap alınmaktır ve bunu başarabilmek için de cinayetten yağmalamaya, can yakmaktan yakıp yıkmaya kadar pek çok canice eyleme girişir ve devleti masa başında kendisine muhatap olarak görmek ister. Bugün ortaya çıkan görüntü egemen bir devlet açısından son derece kaygı verici ve düşündürücüdür. Devletin güçsüzlüğünü kendi yandaşlarına ispat etmeye çalışan terör örgütü kendilerinin taraflardan birisi olduğunu, söz hakkının ve kozların kendilerinde olduğunu yaptıkları taşkın toplantılarla adeta kanıtlamışlardır. Ülke açısından bu bağlamda alınacak ve çıkartılacak pek çok ders var; ancak “Bizim takımın hakem gölünü vermedi.” diyerek sokaklara dökülen, saçma sapan TV programları için kamuoyu ve ittifaklar oluşturan yurdumun güzel insanları ise şehit aileleri haricinde neredeyse suspus olmuş olup bitenleri seyrediyor. Komik, garabet ve yüzkarası durumun ardından birileri çıkıp da barış elçisi(!) bu teröristler için devlet onur madalyası talep ederse, bir başkası Nobel Barış Ödülü için İmralı’dakini aday gösterirse, olası bir erken seçimde bu zevat Türk demokrasisinin mabedi TBMM’e girerse ne olur acaba? O zaman yapılacak tek şey barışı engelledikleri için bütün şehit ailelerini tutuklayıp Silivri’ye göndermek olur herhalde.

    Anadolu insanının sağduyusuna kesinlikle inanan ve güvenenlerdenim, taşkın hareketleri ve terör örgütü yandaşlarının ekmeğine yağ sürecek fevri hareketleri asla tasvip etmemiz şüphesiz mümkün değildir; ancak demokratik tepki de mi gösterilemez, halkın rahatsızlığı, hoşnutsuzluğu Ankara’ya aktarılamaz acaba? Örneğin domuz gribi bahanesiyle 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı faaliyetleri askıya alınmış ve memleketin 2 numaralı siyasi erki tam da 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Amerikalı dostu Obama’nın yanına koşar adımlarla gitmişken bu bayramı daha bir coşkulu halk bayramı haline getirmeye ve ulusal bütünlüğümüzü, cumhuriyete, bayrağımıza ve vatanımıza sahip çıktığımızı göstermeye ne dersiniz?
 

   Dostlukla kalın...
Doç. Dr. Ulvi KESER

 

 Doç. Dr. Ulvi KESER
  Atılım Üniversitesi
ulvi.keser@gmail.com  

Doç. Dr. Ulvi KESER'in Sitemizde Yayımlanan Diğer Yazıları

-PORSELEN DÜKKÂNINDA OYNAYAN FİLLER

-MAGAZİN KÜLTÜRÜ İLE DIŞ POLİTİKA

-KOSOVA PENCERESİNDEN KIBRIS VE TÜRKİYE’YE BAKIŞ-(1.YAZI)

-KOSOVA PENCERESİNDEN KIBRIS VE TÜRKİYE’YE BAKIŞ -(2.YAZI)

-KOSOVA PENCERESİNDEN KIBRIS VE TÜRKİYE’YE BAKIŞ -(3.YAZI)

-KIBRIS'TA KAHRAMAN BİR TÜRK KADINI

-AYŞE TATİLE ÇIKSIN; KIBRIS, ANAMUR VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ   

-ANAMUR'UN SESİ RADYOSU, GERİDE KALANLAR VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

-RUMLAR VE YUNANLILARA NE YAPTIK, ONLAR NE YAPTILAR?

-BABUTSA İLE BAŞLARKEN

-1955-1974 DÖNEMİ KIBRIS SORUNUNDA MERSİN VE ANAMUR’UN STRATEJİK POZİSYONU

-20 TEMMUZ VE FIRTINADAN ÖNCEKİ SESSİZLİK

___________________________________________________________

"Anamur'un ve Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek Sesi..."
ANAMUR'UN SESİ  

 
   

  Başa Dön 

Yazdır

 
 
 
Copyright © Tüm Hakları Saklıdır [Çınar Arıkan]