ANAMUR'UN SESİ
"Anamur'un ve Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek Sesi..."
arama   site haritası
 

 

 
BABUTSANIN DİKENİ

   KIBRIS’TA CESUR BİR TÜRK KADINI

   Bugün sizleri çok özel; ancak son derece kahraman ve cesur bir Kıbrıs Türk kadını ile tanıştıracağım. Savaşın belki de en berbat ve acımasız yönü sivillere ve genellikle de kadınlara yönelik tarafıdır ve bunu yakın dönemde en çok yaşayanlar ise Kıbrıs adasındadır. Kıbrıs özellikle 1950’li yıllardan itibaren yaşanması zor bir yer olmuştur. Yunanistan destekli EOKA örgütünün emekli bir Yunan subayı olan Georges Grivas (1959 yılında Yunanistan’a dönüşünde Yunan Meclisi tarafından kendisine bir gecede Korgenerallik rütbesi verilen) tarafından 1 Nisan 1955 günü adayı kan gölüne çevirmesinin ardından terör ve tedhiş hareketleri daha sonraki süreçte adadaki Rumlara ve Kıbrıs Türklerine de yansımaya başlar. Bu bağlamda karşımıza çıkan örnek Kıbrıslı Türk kadını ise Tuncel Tilki’dir. Arkadaşlarının Gülten olarak hitap ettiği Tuncel, Lefkoşa Ortaköylü Hasan Ağa ile Emine Hanım’ın 6 çocuğundan dördüncüsüdür ve EOKA terörü başladığında henüz 17 yaşında Viktorya Kız Lisesi’nde okuyan bir genç kızdır.

_________________________________________________________________________

       KIBRIS’TA CESUR BİR TÜRK KADINI

   Bugün sizleri çok özel; ancak son derece kahraman ve cesur bir Kıbrıs Türk kadını ile tanıştıracağım. Savaşın belki de en berbat ve acımasız yönü sivillere ve genellikle de kadınlara yönelik tarafıdır ve bunu yakın dönemde en çok yaşayanlar ise Kıbrıs adasındadır. Kıbrıs özellikle 1950’li yıllardan itibaren yaşanması zor bir yer olmuştur. Yunanistan destekli EOKA örgütünün emekli bir Yunan subayı olan Georges Grivas (1959 yılında Yunanistan’a dönüşünde Yunan Meclisi tarafından kendisine bir gecede Korgenerallik rütbesi verilen) tarafından 1 Nisan 1955 günü adayı kan gölüne çevirmesinin ardından terör ve tedhiş hareketleri daha sonraki süreçte adadaki Rumlara ve Kıbrıs Türklerine de yansımaya başlar. Bu bağlamda karşımıza çıkan örnek Kıbrıslı Türk kadını ise Tuncel Tilki’dir. Arkadaşlarının Gülten olarak hitap ettiği Tuncel, Lefkoşa Ortaköylü Hasan Ağa ile Emine Hanım’ın 6 çocuğundan dördüncüsüdür ve EOKA terörü başladığında henüz 17 yaşında Viktorya Kız Lisesi’nde okuyan bir genç kızdır.

   Kendisinden önce vefat eden erkek kardeşinin ismini aile ona vermiştir; ancak ne genç kızlığını yaşayabilir ne de düzenli olarak okuluna devam edebilir. Kıbrıslı Türklerin kendilerini korumaya yönelik teşkilatlanma faaliyetleri sırasında bir anda kendisini tam da çatışmaların içerisinde bulur. Tıpkı EOKA’nın Rum kızlarını kendi kanlı teşkilatına aldığı gibi, 1955-57 sürecinde adada etkin olan Dr. Fazıl Küçük’ün kurduğu Volkan (Teşkilat ismini Var Olmak Lazımsa Kan Akıtmamak Niye ifadesinin baş harflerinden almaktadır.) teşkilatı da genç kızları Rum terörüne karşı can ve namuslarını koruyabilmek amacıyla bu Türk direniş örgütüne almakta ve onları Rum bölgelerinde ve özellikle de EOKA terör örgütünün faaliyette bulunduğu yerlerde bazen ajan, bazen kurye olarak kullanmaktadır. Ayfer Hasan, Ümran Behiç, Selma Hasan, Sevim Ülfet gibi arkadaşlarıyla bir spor kulübünde yemin ettirilerek teşkilata alınır ve Lefkoşa’da toplantılara katılmaya başlar. Kendilerine çeşitli görevler verilir. Zaman zaman Uzunyol’a, Baf Kapısı’na, Rumların ve EOKA mensuplarının bulundukları bölgelere giderler, İngiliz üslerinde çalışırlar ve EOKA’nın nerelere baskın yapacağını öğrenip kimsenin dikkatini çekmeyecek şekilde görevi tamamlayarak geri dönerler. Bu arada bu tip faaliyetlerde görev alan Rum ve Türk kızlarının genellikle bisikletli olması yüzünden İngiliz idaresi ise 27 yaşın altındaki herkese bisiklete binme yasağı getirmek zorunda kalır. Tuncel mitinglere de katılır ve ‘Ya Volkan Ya Ölüm.’ ‘Ya Taksim Ya Ölüm.’ diye bağırır, ‘En Büyük Desteğimiz Anavatan. Yaşasın Volkan, Kahrolsun EOKA.’ şeklinde pankartlar taşır. Tuncel Tilki bu tehlikeli görevi esnasında bir gün EOKA’ya ait bir fotoğraf stüdyosunda kendisinden şüphelenen bir papaz tarafından yakalanmaktan bir İngiliz’in evine sığınarak kıl payı kurtulur. Ertesi gün Rum gazetelerinde fotoğrafı yayımlanmıştır ve aranmaktadır. Kıbrıslı Türkler bir yandan Karaçete, Volkan, Dokuz Eylül gibi teşkilatlarla EOKA’ya karşı mücadele ederken 27-28 Ocak 1958 tarihinde Lefkoşa’da EOKA faaliyetlerine göz yuman İngiliz idaresine karşı da bir gösteri düzenlenir. Bu gösteride en başta yürüyenlerden birisi de Tuncel Tilki’dir. Kalabalığın dağılmaya başladığı bir anda İngiliz askerlerin göstericilerin üzerine Land Rover araçlarla saldırması sonrasında olaylar iyice tırmanır ve 7 Türk hayatını kaybeder. Bu arada Tuncel Tilki ise yere düşmüştür; gözlerinin önünde 4 masum Türk’ün İngilizlerce öldürüldüğünü görünce hemen doğrulur ve beline sardığı Türk bayrağını çıkararak sallamaya başlar. Diğer elinde ise gaz bidonu vardır ve arkadaşlarıyla Girne Kapısı yakınlarında Rumların Ford Garajı denilen garajını ateşe verir. Olaylı iki günden sonra İngilizler mitingde çektikleri fotoğrafları gazeteler aracılığıyla yayımlayıp onu da kara listeye alırlar ve hakkında ölüm emri verirler. Bundan sonraki 2 yıl ise onun için tam bir ıstırap haline dönüşür. Bir yandan Kıbrıs Türkleri için mücadele ederken bir yandan da yakalanmamaya çalışır, ta ki 21 Nisan 1960 gününe kadar. Ne okuluna devam edebilmiştir ne de huzurlu bir hayatı olmuştur. O günden kalan tek hatırası ise İngiliz askeri aracının parmaklarının üzerinden geçerken bıraktığı izlerdir. 21 Nisan 1960 günü evlenmek üzere Larnaka’dan gemiyle İskenderun’a gidecektir ve geminin kalkmasına az bir süre kalmıştır; ancak onun pasaportunu kontrol eden EOKA’cı polis ondan şüphelenmiştir ve ‘Burada bekleyin.’ diyerek gemiden iner. Tuncel Tilki başlangıçta gayet rahattır; ancak onu tanıyan bir Türk gümrük görevlisi ‘Kızım seni tutuklayacaklar. Hemen geminin içinde bir yerlere saklan.’ diyince pasaportunu ve kimliğini bırakıp gemiye koşar ve saatlerce hiç kıpırdamadan orada kalır. Rumların bütün aramalarına rağmen bulunamayınca da gemi Türkiye’ye doğru hareket eder. Böylece o günden beri yaşamakta olduğu Türkiye’ye pasaportsuz ve kimliksiz olarak girer;

   İngilizler, bizim isimlerimizi bulamayınca miting sırasında çektikleri fotoğrafları gazeteler ve televizyon aracılığıyla yayımlayıp bizi de kara listeye aldılar ve hakkımızda ölüm emri verdiler. Hatta ben bundan yaklaşık 2 yıl sonra evlenmek üzere Larnaka’dan gemiyle İskenderun’a gidiyordum. Hiç unutmuyorum 21 Nisan 1960 günüydü.

   Geminin kalkmasına az bir süre kalmıştı ve benim pasaportumu kontrol eden polis ‘Burada bekleyin.’ diyerek gemiden indi ve kendi binasına girdi. Başlangıçta hiç şüphelenmemiştim ancak beni tanıyan, soyadını şimdi hatırlayamadığım Mustafa Bey ‘Kızım seni tutuklayacaklar. Hemen geminin içinde bir yerlere saklan.’ diyince pasaportumu ve kimliğimi bırakıp geminin içinde bir yerlere saklandım ve İskenderun’da Türk topraklarına ayak basıncaya kadar yerimden kıpırdamadım. Gelip beni buluncaya kadar da geminin hareket etmesi gerektiğinden ben de canımı kurtardım; ancak Türkiye’ye pasaportsuz ve kimliksiz, yani kaçak olarak gelebildim."

   Bugün Türkiye’nin Kıbrıs’a en yakın noktası olan Anamur’da eşi Nazmi Bey’le mutlu bir hayat sürmekte olan bu güzel ve kahraman kadını Kıbrıs toprağını vatan yaptığı için ben çok seviyorum ve hürmetle ellerinden öpüyorum çünkü o benim biricik annem.

    Dostlukla kalın...
Doç. Dr. Ulvi KESER

 

 Doç. Dr. Ulvi KESER
  Atılım Üniversitesi
ulvi.keser@gmail.com  

Doç. Dr. Ulvi KESER'in Sitemizde Yayımlanan Diğer Yazıları

-ANAMUR'UN SESİ RADYOSU, GERİDE KALANLAR VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

-RUMLAR VE YUNANLILARA NE YAPTIK, ONLAR NE YAPTILAR?

-BABUTSA İLE BAŞLARKEN

-1955-1974 DÖNEMİ KIBRIS SORUNUNDA MERSİN VE ANAMUR’UN STRATEJİK POZİSYONU

-20 TEMMUZ VE FIRTINADAN ÖNCEKİ SESSİZLİK

-AYŞE TATİLE ÇIKSIN

___________________________________________________________

"Anamur'un ve Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek Sesi..."
ANAMUR'UN SESİ  

 
   

  Başa Dön 

Yazdır

 
 
 
Copyright © Tüm Hakları Saklıdır [Çınar Arıkan]