ANAMUR'UN SESİ
"Anamur'un ve Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek Sesi..."
arama   site haritası
 

 

 
BABUTSANIN DİKENİ

      KOSOVA PENCERESİNDEN KIBRIS VE TÜRKİYE’YE BAKIŞ -1

    13-18 Ağustos 2009 döneminde KIBATEK (Kıbrıs Balkanlar ve Avrasya Türk Edebiyatları Konseyi) tarafından düzenlenen 17. Uluslararası Türk Edebiyatları Sempozyumu kapsamında Kosova’yı da içine alan sıkıntılı coğrafyada gözlemlerde bulunma fırsatım oldu. İki hafta boyunca sizlerle Balkanlarda olup bitenler ve yaşanılanları bir parça farklı bir pencereden görmeye ve göstermeye çalışacağım.

    Balkanlarda Türk izleri tamamen ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Yazı dizimize bu konuyla ilgili olarak önümüzdeki haftalarda da devam edeceğiz ve Kıbrıs’la Türkiye’yi oralardan görmeye çalışacağız.

_________________________________________________________________________

    KOSOVA PENCERESİNDEN KIBRIS VE TÜRKİYE’YE BAKIŞ -1

    13-18 Ağustos 2009 döneminde KIBATEK (Kıbrıs Balkanlar ve Avrasya Türk Edebiyatları Konseyi) tarafından düzenlenen 17. Uluslararası Türk Edebiyatları Sempozyumu kapsamında Kosova’yı da içine alan sıkıntılı coğrafyada gözlemlerde bulunma fırsatım oldu. İki hafta boyunca sizlerle Balkanlarda olup bitenler ve yaşanılanları bir parça farklı bir pencereden görmeye ve göstermeye çalışacağım.

    Bir dönemin kudretli ülkesi Yugoslavya bir anda ve göz açıp kapayıncaya kadar küçücük ülkeciklere bölünüvermiş durumda. Sömürgeci emperyal güçlerin klasik dünya siyaseti olan “Böl ve Yönet” stratejisi içerisinde darmadağın olan eski Yugoslavya bugün başta Kosova, Sırbistan, Dağlık Karadağ, Makedonya, Bosna-Hersek ve Hırvatistan olmak üzere altı farklı ülkeciğe ayrılmış ve sessizliğe bürünmüş gibi görünse de her dönem istikrarsızlığın simgesi haline gelmiş bu topraklar maalesef yine patlamaya hazır bomba gibi fırtınadan önceki sessizliği yaşamakta. 10.887 kilometrekarelik yüz ölçümü ve 2.025.000 nüfusuyla Kosova eski Yugoslavya’nın nüfusu en hızlı artan ve aşırı milliyetçi Sırplar tarafından her zaman Yugoslavya’nın Filistin’i olarak tanımlanan bir bölgedir. Ancak gerçek nüfus, yapılan nüfus sayımları karşılıklı olarak devamlı protesto edildiğinden bilinmiyor. Sırbistan’ın güney ucunda çoğunluğu Arnavut olan bir bölgedeki Kosova gerek Sırplar gerekse Arnavutlar için değişik sebeplerle her zaman önemini korumuş ve problemlerin odağında kalmış bir bölgedir. Nüfusunun % 85-90’ı Arnavutlar tarafından oluştuğundan Sırplar tarafından her zaman potansiyel tehlike olarak görülen bu bölgenin insanları Avrupa’nın göbeğinde ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi hayat açısından yıllarca son derece geri kalmış bir toplum düzeni içerisinde yaşamışlardır. Kosova’da yaşayan Arnavutlar da sosyal ve kültürel açıdan Arnavutluk’ta yaşayanlarla aynı değer yargılarına sahiptir. Aile kavramı, etnik köken, kişisel onur son derece önemli kavramlardır. Arnavutların “besa” adını verdikleri geleneksel kurum, aile, şeref, konukseverlik ve ataerkil toplum düzenini açısından başarıyı getiren unsurlar olarak kabul edilir.

    Sempozyumun düzenlendiği Kosova çerçevesinde Türklerin ağırlıklı olarak yaşadıkları Prizren kasabası 220-250.000 civarındaki nüfusuyla tipik bir Anadolu şehri görünümünde. Mitroviça, Priştina, İpek (Peç) ve Gıjilane dışında ülkenin en büyük şehri olan Prizren’i ikiye bölen Bistritza nehrinin hemen üstünde sıralanmış tarihi evleriyle Amasya’yı, şehrin dört bir tarafına serpiştirilmiş birbirinden güzel, ince ve estetik camileri, bedestenleri ve namazgâh gibi Osmanlı mirası tarihi yapılarıyla Bursa’yı çağrıştıran Prizren ülkede Türk nüfusun en yoğun olarak yaşadığı şehir. Bununla birlikte Kosova’da artık nüfusun yalnızca %3-4’lük kısmı Türk kimliğini korumaya çalışıyor. Kosova Cumhuriyeti parlamentosunda üç üyeleri, hükümette de bir Türk bakanları bulunmakta. Bununla beraber Türkçenin resmi dil olarak kabul edildiği Prizren ve 6 bin kişilik nüfusuyla tamamen Türk köyü olan Mamuşa haricinde Türkçe artık neredeyse sıfırlanmış durumda. Balkan Aydınlar ve Yazarlar Birliği Başkanı şair, edebiyatçı ve yazar dost insan Osman Baymak’ın ifadesiyle üzerlerindeki sistemli baskı bu şekliyle devam ettikçe ve okullarda nüfus oranları Arnavutlar lehine arttıkça devletin Türkçe öğrenilmesi ve okullarda Türkçe okutulmasına yönelik bakışı da ciddi olarak değişecek ve ne yazık ki görünen köy de kılavuz istemiyor. Baymak’ın ifadesiyle “Anadolu’nun savunma hattı ve surları” pozisyonunda olan bu coğrafyada ne acıdır ki çok değil 10 yıl sonra Türk de kalmayacak.

    Fatih’in İstanbul’u fethinden hemen sonra Osmanlı idaresine geçen bu topraklarda insan kendisini adeta zaman tünelinden geçiyormuş gibi hissediyor. Özellikle 1389 yılında Birinci Kosova Muharebesi sonrasında bu toprakları fetheden ve savaşın hemen ardından Sırp Kralı Lazar’ın yaralı damadı Miloş tarafından hançerlenerek öldürülen Sultan Murat Hüdavendigar’ın iç organlarının saklandığı türbesi insanı Kosova’dan alıp sanki Bursa’ya getirmekte. Sultan Murat’ın bu savaş öncesinde yaptığı duayı hatırlamakta fayda var diye düşünüyorum;

    “Peygamberin yüzünün suyu, Kerbela’da akan kan, ayrılık gecesinde ağlayan göz, aşkının yolunda sürünen yüz, dertlilerin hazin gönlü ve canlara tesir eden yakarışları için! Lütfunu bizimle beraber kıl ve muhafazasını bizden eksik etme Yarabbi!

    Yarab! İslam ehline yardımcı ol, düşmanın elini bizden uzak tut! Günahımıza değil, candan ve gönülden gelen ahımıza bak! Mücahitlerini telef ve bizi düşman oklarına hedef ettirme. Vücutlarımızı mezardan sakla, İslam’ı tehlikelerden uzak tut. Bunca senedir ettiğimiz duaları din uğruna yaptığımız savaşları boşa çıkarma, adımı kahrın ile perişan, yüzümü halkın içinde siyah etme! İslam topraklarını ayaklar altında çiğnetme, utanç içindeki insanların yaşadığı bir yer haline getirme.

    Yarabbi, bilirim ki İslam ehline lütufların çoktur, bu lütuflarını bu savaşta da göster. Din yolunda şehit olunacaksa beni et de ahrette mutlu bir yere ulaşayım.”

    İlginçtir ki savaşın cereyan ettiği bölgeye 2000’li yıllarda Miloş Kapiloviç anısına dev bir anıt dikilmekle kalınmaz ve hemen ardından türbenin bitişiğine Sırplar tarafından kahraman olarak nitelendirilen Kapiloviç adına da bir anıt yaptırılır. Kültürel mirasın yok edilmesi ve toplumların manevi, kültürel, sosyal, dini ve tarihi geçmişleri ve değerleriyle bağlarını yok etmeye yönelik bir kırım olarak nitelendirilen “kentkırım/urbicide” çerçevesinde başta bu türbe olmak üzere pek çok tarihi Türk yapısı Kosova’da tahrip edilmiş durumdadır. Bugün bu türbede türbedar olarak yaşamakta olan Saniye Hanım ve ailesi de yıllar boyunca bu kentkırım girişiminin acı sonuçlarına maruz kalmış durumdadır. Sadece Kosova’da değil, Makedonya ve Arnavutluk’ta da aynı kültürel ve tarihi katliam bilinçli ve sistemli olarak devam etmekte ve Balkanlarda Türk izleri tamamen ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Yazı dizimize bu konuyla ilgili olarak önümüzdeki haftalarda da devam edeceğiz ve Kıbrıs’la Türkiye’yi oralardan görmeye çalışacağız.

    Dostlukla kalın...
Doç. Dr. Ulvi KESER

 

 Doç. Dr. Ulvi KESER
  Atılım Üniversitesi
ulvi.keser@gmail.com  

Doç. Dr. Ulvi KESER'in Sitemizde Yayımlanan Diğer Yazıları

-KIBRIS'TA KAHRAMAN BİR TÜRK KADINI

-AYŞE TATİLE ÇIKSIN; KIBRIS, ANAMUR VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ   

-ANAMUR'UN SESİ RADYOSU, GERİDE KALANLAR VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

-RUMLAR VE YUNANLILARA NE YAPTIK, ONLAR NE YAPTILAR?

-BABUTSA İLE BAŞLARKEN

-1955-1974 DÖNEMİ KIBRIS SORUNUNDA MERSİN VE ANAMUR’UN STRATEJİK POZİSYONU

-20 TEMMUZ VE FIRTINADAN ÖNCEKİ SESSİZLİK

___________________________________________________________

"Anamur'un ve Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek Sesi..."
ANAMUR'UN SESİ  

 
   

  Başa Dön 

Yazdır

 
 
 
Copyright © Tüm Hakları Saklıdır [Çınar Arıkan]