RUMLAR
VE YUNANLILARA NE YAPTIK, ONLAR NE
YAPTILAR?
23 Aralık 1963 günü
Kıbrıs tarihine Kanlı Noel olarak geçen
süreçte Rumlar başta Doktor Binbaşı
(Emekli
Tuğgeneral)
Nihat İlhan’ın eşi Mürüvet ve 3 masum
çocuğunu Lefkoşa’nın Kumsal bölgesindeki
evlerinde onlarca mermiyle katlederken
bu olayı öğrendikten sadece 15 dakika
sonra kendisine verilen tabancayla 3
çocuklu bir Rum aileyi öldürmesi
istenilen Binbaşı Nihat İlhan ise
“Ben
bir insanım, bir Türk insanıyım. Ayrıca
şerefli bir askerim ve insan hayatını
ırk, dil ve din gözetmeksizin korumak
için Hipokrat Yemini etmiş bir insanım.
Böyle bir şeyi nasıl yapabilirim?”
diyerek reddeder.
_________________________________________________________________________
RUMLAR VE
YUNANLILARA NE YAPTIK, ONLAR NE
YAPTILAR?
Özellikle son yıllarda okumayan,
düşünmeyen, araştırmayan, tartışmayan ve
konuşmayan bir toplum olduğumuzdan,
magazin kültürü ve televizyon
aracılığıyla bizlere aktarılan pek çok
safsataya ve gereksiz şeylere kanıp
inandığımızdan yakın tarihimiz konusunda
da hafızamızı tazelemekte fayda var diye
düşünüyorum. 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış
Harekâtı’nın 35. yılını kutladığımız şu
günlerde (1970'li
yıllarda Anamur ve Girne belediyeleri
kardeş belediyeler olarak
“kültür”
festivalleri düzenlerdi. İlgililere
hatırlatırım.) dostumuz,
müttefikimiz, yakın komşumuz Yunanistan
ve Kıbrıslı Rumlara neler yapmışız ve
onlardan nasıl karşılıklar almışız bir
gözden geçirmekte fayda var. Burada
özellikle vurgulanması gereken husus ise
bütün bu anlatılanların tamamen objektif
olarak tarihi gerçeklere ve belgelere
dayandığıdır.
15 Mayıs 1919 günü İngiltere’nin
itelemesiyle Batı Anadolu topraklarını
işgal eden ve 9 Eylül 1922 tarihinde son
Yunan askeri bu toprakları terk edinceye
kadar İzmir ve çevresinde 900.000 masum
Türk insanının genç, yaşlı, kadın,
çocuk, ihtiyar, masum denilmeden vahşice
katledildiğini, yaklaşık 600.000
insanımızın da doğup büyüdükleri
toprakları terk etmek zorunda
kaldıklarını biliyor musunuz?
Yunanlıların “Küçük Asya Felaketi”
olarak adlandırdıkları ve mağrur gelip
boynu bükük memleketlerine döndükleri
tarihten sadece 18 yıl sonra Yunanistan
önce İtalya’nın, ardından da Almanya’nın
işgaline uğrar. Bir yandan ülkenin
yabancı çizmeler altında ezilmesi, bir
yandan da Yunan yakın tarihine Megali
Limos/Büyük Açlık Dönemi olarak geçen
1940-1945 döneminde Yunanlılar için
hayat o kadar çekilmez ve dayanılmaz
hale gelmiştir ki devletin kendi
vatandaşına günlük un istihkakı sadece 6
gramdır ve bunu alabilmek için en az 12
saat kuyrukta beklenilmesi
gerekmektedir. Günde ortalama 3.000
kişinin açlıktan öldüğü, ölülerin
sokaklardan toplanamadığı, Yunanlıların
at, eşek ve köpeklerin leşlerine muhtaç
olduğu dönemde bırakın en büyük hamileri
ve koruyucuları İngiltere’yi hiçbir ülke
yardım etmez ve bu insanlık dramını
görmezden gelirken Yunanistan’a yardım
eden, Tunç, Dumlupınar, Kurtuluş,
Çukurova, Tanin gibi vapurlarla yiyecek
sevk eden, ilaç yardımında bulunan,
adalardan ve Yunanistan’dan kaçanlar
için aşevleri ve sağlık ocakları kuran
ise Türkiye olur.
23 Aralık 1963 günü Kıbrıs tarihine
Kanlı Noel olarak geçen süreçte Rumlar
başta Doktor Binbaşı
(Emekli Tuğgeneral) Nihat
İlhan’ın eşi Mürüvet ve 3 masum çocuğunu
Lefkoşa’nın Kumsal bölgesindeki
evlerinde onlarca mermiyle katlederken
bu olayı öğrendikten sadece 15 dakika
sonra kendisine verilen tabancayla 3
çocuklu bir Rum aileyi öldürmesi
istenilen Binbaşı Nihat İlhan ise
“Ben bir insanım, bir Türk insanıyım.
Ayrıca şerefli bir askerim ve insan
hayatını ırk, dil ve din gözetmeksizin
korumak için Hipokrat Yemini etmiş bir
insanım. Böyle bir şeyi nasıl
yapabilirim?” diyerek reddeder.
Aynı Rumlar ise 8 Ağustos 1964 günü
Kıbrıs’ın Erenköy bölgesinde uçağından
atlamak zorunda kalan Yüzbaşı Cengiz
Topel’in Türk bayrağı sallamak suretiyle
Rum bölgesine gitmesine sebep olurlar ve
kanını enjektörle çekip kafasını çekiçle
parçalayarak ve bütün vücudunu kör
testereyle keserek şehit ederler. Aynı
durum bu olaydan tam 10 yıl sonra
gazeteci Adem Yavuz’un da başına gelecek
ve Rumlar Barış harekatı sırasında
kurallara ve insanlığa aykırı olmasına
rağmen esir aldıkları gazeteci Adem
Yavuz’u kanını çekmek suretiyle
öldüreceklerdir. Teslim edeceklerini
söyledikleri Adem Yavuz’u bugün
Lefkoşa’da Ledra Palas Oteli önünde
bulunan futbol sahasına bir araba
içerisinde getiren Rumlar çevreye
yerleştirdikleri ağır silahlarla Adem
Yavuz’u almaya gelen
(Komutasını bu araştırmanın yazarının
dayısının yaptığı) Türk
timinden de 3 kişiyi şehit ederler.
Aynı günlerde bir başka dram ise
Mağusa’nın Atlılar köyünde yaşanır ve
Rumlar köyde yaşayan 90 masum Türk
insanını köyün hemen yakınındaki
volkanik çukurun içine atarak canlı
canlı üzerlerini toprakla kapatırlar ve
katlederler. Bu vahşetten sadece birkaç
saat sonra köye gelen ve kendi elleriyle
katledilenleri ortaya çıkartan Tabip
Üsteğmen (Şu anda
Emekli Tabip Yarbay ve Kıbrıs Gazisi)
Ayhan Çekiç ise daha sonraki
günlerde savaş nedeniyle düşük yapan ve
ölüm tehlikesi geçiren hamile Rum
kadınlarının hayatı kurtarmakla
meşguldür. Bu vahşeti ortaya çıkardıktan
sonraki saatlerde kışlaya döndüklerinde
kendi karavanasını da Rum esirlerine
vermek suretiyle örnek bir insanlık
gösteren Doktor Ayhan Çekiç’e bugün
hayatta kalmalarına yardımcı olduğu
Yunanlı ve Rumlardan hala teşekkür
mektupları gelmektedir.
Genelkurmay Başkanlığının Lojistik
Başkanı Korgeneral Sedat Celasun
imzasıyla 19 Temmuz 1974
(İkinci Barış Harekâtı
sırasında) yayımladığı ve
yerine getirilmesini istediği emirde ise
“Kıbrıs Rum bölgesinde acil yiyecek
ihtiyacı bulunduğu yabancı basın ve
yayın organları tarafından
açıklanmaktadır. Bu bölgelerde Türk ve
Rum farkı göz etmeksizin yiyecek yardımı
yapılması hususunda gerekli tedbirlerin
alınmasını ve ilgililere direktif
verilmesini rica ederim.” denilir.
Şüphesiz ki gayemiz şovenist bir
yaklaşım içerisinde hamasi nutuklar
atmak değildir; ancak Türk insanının
genlerinde intikam duygusunun olmadığı,
asil ruhunda yardımseverlik, güçsüze kol
kanat germe ve insanlık bulunduğu
açıktır. Bu dün de böyleydi, bugün de,
yarın da böyle olacaktır. Sonlarken
sormadan geçemeyeceğim. Acaba bütün
bunların ışığında bugün hala
“Sınırları açalım da Rumlarla kardeş
kardeş yaşayalım.” diyenler haklı
mıdır sizce?
Dostlukla kalın...
Doç.
Dr. Ulvi KESER
Atılım
Üniversitesi
ulvi.keser@gmail.com
Doç. Dr. Ulvi KESER'in
Sitemizde Yayımlanan Diğer Yazıları |
-BABUTSA İLE
BAŞLARKEN
-1955-1974
DÖNEMİ KIBRIS SORUNUNDA MERSİN VE
ANAMUR’UN STRATEJİK POZİSYONU
-20 TEMMUZ VE
FIRTINADAN ÖNCEKİ SESSİZLİK
___________________________________________________________
"Anamur'un ve
Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek
Sesi..."
ANAMUR'UN SESİ
|