|
TMT
BAYRAKTARI ALİRIZA VURUŞKAN
(Kod
Adı:BOZKURT)
Bugün sizleri bir
kahramanla buluşturmak istiyorum. Türk
Silahlı Kuvvetlerinin ve onun kahraman
mensuplarının neredeyse vatan haini ilan
edildiği, ar hayâ duygusundan yoksun
kansızlar tarafından gece gündüz demeden
saldırılara maruz kaldığı, ülkemizin
gözbebeği askerlerimizin “Ordu Millet El
Ele” düsturunu yaratan aziz milletimizin
gözünde küçük düşürülmeye çalışıldığı
bugünlerde geride ailesine, milletine ve
mensubu olduğu orduya şeref ve gururdan
başka bir şey bırakmayan bir kahramandan
bahsetmek istiyorum sizlere.
15.02.2010'da anamurunsesi.com yazdı.
_________________________________________________________________________
TMT BAYRAKTARI ALİRIZA VURUŞKAN
(BOZKURT)
Bugün sizleri bir kahramanla buluşturmak
istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve
onun kahraman mensuplarının neredeyse
vatan haini ilan edildiği, ar hayâ
duygusundan yoksun kansızlar tarafından
gece gündüz demeden saldırılara maruz
kaldığı, ülkemizin gözbebeği
askerlerimizin “Ordu Millet El Ele”
düsturunu yaratan aziz milletimizin
gözünde küçük düşürülmeye çalışıldığı
bugünlerde geride ailesine, milletine ve
mensubu olduğu orduya şeref ve gururdan
başka bir şey bırakmayan bir kahramandan
bahsetmek istiyorum sizlere.
Kıbrıs adası 1 Nisan 1955 tarihinden
itibaren cehenneme dönmüş durumdadır.
Yunanistan tarafından emekli bir Yarbay
olan Grivas’a kurdurulan kanlı terör ve
tedhiş örgütü EOKA adayı tam manasıyla
kan gölüne çevirir ve Rumlar, Türkler ve
İngilizler için ada artık dayanılmaz
hale gelir. Kıbrıs Türkleri tarafından
1955–1958 döneminde tamamen milliyetçi
duygularla 9 Eylül, Karaçete, Volkan
(Var Olmak Lazımsa Kan Akıtmamak Niye
ifadelerinin baş harflerinden alır.) ve
TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı) isimli
organizasyonlar ortaya çıkmaya ve
imkânsızlıklar içinde profesyonel
askerler ve gerilla harbini çok iyi
bilen Yunan subayları tarafından
donatılmış EOKA karşısında Kıbrıs
Türklerinin can, mal ve namuslarını
korumaya çalışırlar. Bütün bu
faaliyetler son derece kahramanca,
fedakarane yapılmasına rağmen çaresizlik
zaman içinde kendisini iyiden iyiye
gösterir ve 1957 yılında Dr. Fazıl
Küçük’le Rauf Denktaş’ın bir Ankara
ziyareti sırasında dönemin Dışişleri
Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’ya adada
yaşanılanlar Rauf Denktaş tarafından
aktarılır. Zorlu’nun (Onun darağacına
giderken söylediği “Ben bu memleket
için hiçbir şey yapmadımsa Kıbrıs için
yaptım.” sözü unutulmamalıdır.)
cevabı kısa ve nettir; ‘Size
Türkiye’den silah göndersek alabilir
misiniz?’ Bunun hemen ardından Zorlu
dönemin Genelkurmay Başkanı ile görüşür,
Başbakan Menderes’e bilgi verilir ve
bugün bazı hainler tarafından gayrimeşru
bir oluşummuş gibi gösterilen KİP
(Kıbrıs İstirdat Planı) ortaya çıkar.
Kıbrıs Türk tarihinin en parlak ve
kahraman sayfalarından birini oluşturan,
bugün adada 1 Ağustos 1976 tarihinden
itibaren KKTC’nin meşru silahlı
kuvvetleri olarak faaliyette bulunan
Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nın da
nüvesini teşkil eden Türk Mukavemet
Teşkilatı Türkiye destekli olarak yeni
bir sürece girer. Hazırlanan planın asıl
hedefi Rum silahlarını önce püskürtmek
daha sonra da mağlup etmektir. Plan
hazırlanmıştır ancak planı uygulamaya
koyacak kadro henüz tespit edilmemiştir.
Personel temini ile ilgili listeler
hazırlanır ve öncelikle komando eğitimi
almış, gerilla ve gizli harekât uzmanı
olan gönüllü subaylar arasından TMT’nin
Türkiye listesi yavaş yavaş şekillenmeğe
başlar. Soğuk yaklaşım usulüyle tepkisi
ölçülen personele yapılacak faaliyetle
ilgili bilgi verilir. Olumsuz fikir
beyan edenlere ise “Gönüllü olmak
esastır. Ne sen bizim teklifimizi aldın,
ne de biz senin cevabını aldık.”
denilerek başarıya ulaşmak için arzulu,
istekli ve gönülden çalışacak kadro için
gerekli işlemler başlatılır ve yeni
kadro oluşturulur.
TMT’nin Kıbrıs’taki ilk komutanı olan
Yarbay Rıza Vuruşkan’a ilk teklif de
Tümgeneral Daniş Karabelen adına Kıbrıs
meselesinin tartışıldığı sıradan bir
sohbet anında Binbaşı İsmail Tansu
tarafından yapılır. İkinci Dünya Savaşı
döneminde Trakya’da konuşlandırılan 16.
ve 89. Alay Komutanlıklarında görev
yapan Binbaşı İsmail Tansu ve Yarbay
Rıza Vuruşkan’ın çok eskilere dayanan
bir dostlukları söz konusudur. Sıradan
bir çay sohbeti yapmak için aynı dairede
Harekât Şube Müdürü olarak görev yapan
Yarbay Rıza Vuruşkan’ı ziyaret eden
Lojistik Şube Müdürü Binbaşı İsmail
Tansu konuyla ilgili olarak önce bir
nabız yoklaması yapar ve bir kahve içmek
için Harekât Şube’de görevli Yarbay
Vuruşkan’ı ziyaret eder; ancak Yarbay
Rıza Vuruşkan bu göreve gönülden
hazırdır ve bunu da derhal belirtir. O
dönem Binbaşı olarak görev yapan İsmail
Tansu söz konusu görevin Yarbay Rıza
Vuruşkan’a verilmesinin sebebini şöyle
açıklar; “Son derece ciddi, çalışkan,
akıllı, bilgili bir subay ve özellikle
de liderlik vasıfları bulunduğundan onun
görevini ben kendisine ilettim. Esasında
görev dışında rahmetli Vuruşkan
sıkılgan, öyle rahat konuşamayan, içine
dönük, ciddi ve dürüst bir insandı. Beni
tanımayanlar şimdi yanlış anlayacaklar;
ancak bir şey söylemek zorundayım.
Kıbrıs İstirdat Planı ile ilgili
hazırlıklar başladığında işin içinde ben
vardım. Ben düşünüyordum. Ben
planlıyordum ve ben icra ediyordum. Paşa
(Tümgeneral Daniş Karabelen) başımızda
sembol gibiydi; ancak ortada bir başarı
varsa, ortada bir şeref varsa onundur.
Paşa’nın etrafında dünya kadar subay
var, Muhafız alayı var. Bana bıraktı,
‘İncele ve bana
birisini tavsiye et.’ dedi.
Yarbay Vuruşkan ise bizim dairede
Harekât Şube gibi önemli bir şubenin
başında görev yapıyor. Görevi icabı
Amerikalılarla devamlı irtibat halinde
oluyor. Aklıma lider olarak bir tek o
geldi. Yarbaya bu görevi kabul edip
etmemekte serbest olduğunu söyledim
ancak o derhal ve tereddütsüz kabul
etti. Herhangi bir isteği veya şartı
olup olmadığını da öğrenmek istedim ve
Paşa ile görüştük. ‘Hiçbir şartım yok
efendim, emredin derhal giderim.’
şeklinde mükemmel bir askere yakışan bir
cevap verdi.”
Bu aşamada adaya gönderilecek olan
komuta kademesinin tamamı Kore’de
savaşmış, gerilla harbi konusunda uzman
subaylardan teşkil edilir. TMT’nin
Kıbrıs’taki komutanlık görevi ise o
dönemde Yarbay olan Alirıza Vuruşkan’a
verilir. İlk etapta Kıbrıs’a Yb. Rıza
Vuruşkan, Bnb. Necmettin Erce, Bnb.
Şefik Karakurt, Yzb. Mehmet Özden ve Yzb.
Rahmi Ergün’ün de içinde bulunduğu 5
muvazzaf subay ve 15 de gerilla ve gizli
mukavemet konusunda eğitim görmüş
personel gönderilmesine karar verilir.
Bu kadroya daha sonra başka subaylar da
eklenecektir. Bu arada Yarbay Vuruşkan’a
da ‘yeri gelince biri birinin dizinde
can verecek kadar sadık’ kendi istediği
2 personeli seçme şansı da verilir.
Binbaşı İsmail Tansu’nun da belirttiği
üzere, bu ilkelerin benimsenip planların
ona göre yapılması 21 Aralık 1963
katliamı ile 15 Temmuz 1974 Nikos
Sampson Darbesi göz önüne alınınca ne
kadar isabetli karar verildiğini
gösterir. Vuruşkan kendisine önerilen bu
son derece tehlikeli görevi gözünü bile
kırpmadan kabul eder ve Temmuz 1958
tarihinde Türkiye İş Bankası müfettişi
Ali Conan olarak adaya gider.
Bankadakiler dâhil herkes onu sıradan
bir bankacı olarak bilmesine rağmen o
aslında Türk Mukavemet Teşkilatı’nın ilk
Bayraktarı, yani komutanıdır ve bu
durumu adada sadece Dr. Fazıl Küçük, Dr.
Burhan Nalbantoğlu ve Rauf Denktaş
bilmektedir. Gizliliğe son derece büyük
önem veren ve hücre sistemiyle çalışan
TMT’de en küçük oluşum oğuldur ve
buradaki 5 kişi sadece birbirlerini
tanımakta, teşkilatta kimlerin
bulunduğunu, Bayraktar’ın kim olduğunu
hiçbir zaman bilememektedir. Vatan
sevgisi ve milliyetçi duygularla can ve
namus derdine düşen Kıbrıs Türkleri
bayrak, silah ve Kuran üzerine gizlice
yaptıkları yemin sonrasında TMT’ye
alınmaya başlanırlar;
“Kıbrıs Türk’ünün yaşayış ve
hürriyetine, canına, malına, her türlü
anane ve mukaddesatına, her nereden ve
kimden olursa olsun vaki olacak
tecavüzlere karşı koymak için kendimi
yüce Türk ulusuna adadım. Gördüğüm,
duyduğum ve hissettiklerimi ve bana
emanet edilenleri hiç kimseye ifşa
etmeyeceğime, ifşaatın ihanet
sayılacağına ve cezasının ölüm olduğuna,
verilecek cezayı seve seve kabul
edeceğime namusum ve şerefim üzerine ant
içerim.”
Teşkilatın üst düzey yöneticileri ise
karanlık bir odada battaniye veya
perdeyle bölünmüş bir ortamda
Bayraktar’ın huzurunda yemin ederler;
ancak onlar da TMT komutanını asla
görmez ve bilmezler. Albay Vuruşkan
paravan isim olarak kullandığı Conan
soyadını ise Kore’de savaştığı Conan
tepelerine istinaden almıştır. 234-4
sicil numaralı Albay Rıza Vuruşkan’ın
Kore’de kıdemli yüzbaşı rütbesiyle ilk
görev alanı halen Lüleburgaz’da
konuşlandırılmış bulunan 241. Piyade
Alayı, 4. Bölük Komutanlığı görevidir.
Yüzbaşı rütbesindeki Rıza Vuruşkan daha
sonra bölüğünde görev yapan askerlerin
kahramanlıklarına örnek olacak
“Mukaddes İntihar” isimli bir yazı
yayımlayacak ve bu yazı Celal Dora’nın
Kore Savaşı’nda Türkler (İstanbul, 1963)
kitabında yayımlanacaktır.
Türkiye'den Kıbrıs'a görevli giden her
subayın bir maske vazifesi ve bir kod
adı vardır. TMT lideri olarak Lefkoşa'ya
gelen Yarbay Rıza Vuruşkan'ın maske
görevi banka müfettişliği, kod adı da
Ali Conan'dır. Aynı ihtiyati tedbirler
alınarak oluşturulan TMT'nin ilk
hücresinde yer alanlardan TMT lideri
Albay Rıza Vuruşkan’ın adı ‘Ali Conan’,
kod adı ise TMT lideri olarak
‘Bozkurt’tur.
Bozkurt ayrıca Bayraktar olarak da
adlandırılır. Buna göre Dr. Fazıl Küçük
‘Ağrı’, Rauf Raif Denktaş ise
‘Toros’ kod
adlarını alarak mücadeleye başlarlar.
Kore’de savaşmış, gerilla savaşı
konusunda bilgili ve tecrübeli, Dağ
Komando Okul Komutanlığı’nda görev
yapmış ciddi, ağırbaşlı, ‘heybetli
duruşu, güven telkin eden yaklaşımları
ve keskin bakışlarıyla’ sakin ve
cesur bir Türk subayı olan Albay
Vuruşkan, Kore’de bulunduğu sırada da
gizli harekât teknikleri konusundaki
bilgi ve becerisini de arttırmıştı.
Kıbrıs’a kâğıt üzerinde hiç olmayan
büyük yetkilerle ancak büyük bir güvenle
giden Albay Vuruşkan bir yandan bankada
teftiş yapıyor görünecek, bir yandan da
yeni teşkilatın oluşturulması
faaliyetlerini yürütecektir. Türkiye İş
Bankası Lefkoşa Şubesi Müdürü, Albay
Vuruşkan’ın kimliğini ve görevini
başarıyla saklamış ve hiç kimse Albay’ın
kim olduğunu anlamamıştır. Ancak Albay
Rıza Vuruşkan burada yapmakta olduğu
banka müfettişliği görevini o kadar
mükemmel ve istekle yapmaktadır ki bu
durumu bilen birkaç kişi dışında hiç
kimse ne olup bittiğinin farkında
değildir. TMT’nin gizliliği, TMT’de
görev yapan gerek Türk subayların
gerekse Kıbrıslı Türklerin ketumiyet
konusunda gösterdikleri dikkat o kadar
üst seviyededir ki bir baba bazen yıllar
sonra oğlunun emrinde çalıştığını, bazen
bir genel müdür kendisine emir veren TMT
sorumlusunun gündüz kendi hizmetinde
olan bir odacı olduğunu anlayabiliyor.
Rauf Denktaş da TMT’nin en üst düzey
siyasi yetkilisi olmasına rağmen
gizlilik ve sır prensibi nedeniyle
yeğeninin TMT’de görev yaptığını ancak
21 Aralık 1963 tarihinde öğrenebilir.
TMT lideri Vuruşkan da aynı günlerde
Kıbrıs’ta hemşire olarak çalışan ve TMT
mensubu olan eşine bu bilgiyi ancak
evlendikten sonra vermiş, eşi Aysel
Hanım görüştükleri, nişanlandıkları ve
TMT için mücadele ettiği yıllarda TMT
liderinin hemen yanı başındaki kişi
olduğunu Vuruşkan’ın evlatlarının da
anlattığı üzere asla bilmemiş ve
anlamamıştır; Annem Türkiye’de hemşire
olduktan sonra Lefkoşa’da Samioğlu
Polikliniği’nde göreve başlar ve
Kıbrıs’a gider. Tabii daha yeni mezun
bir genç bayan ve arkadaşlarıyla rahatça
Kıbrıs’ın değişik yerlerine gidip
geziyorlar. Bu arada babamla da
tanışmaları orada gerçekleşiyor. Bir-iki
yıllık nişanlılık döneminden sonra da
Kıbrıs’taki görevin sona ermesini
müteakip Aralık 1960 tarihinde
evleniyorlar. Ancak annem o güne kadar
babamı hep bankacı olarak biliyor ve
tanıyor. Sadece bir defasında teyzem
‘Bu çocuk başka bir iş yapıyor olmasın.’
gibilerinden bir şeyler söylüyor o
kadar. Babam anneme bankacı olmadığını,
askeri personel olduğunu ve Kıbrıs’ta da
TMT görevi için bulunduğunu ancak
evlendikten bir gün sonra söylüyor.”
İşini bilen ve yumruk gibi bir lider
olarak tanımlanan Vuruşkan ilk etapta 6
arkadaşıyla geldiği Kıbrıs adasında
Fazıl Küçük ve Denktaş’ın insanüstü
gayretleri sonrasında 10.000 kişilik bir
örgütlenmeyi başarır. Vuruşkan’ın diğer
altı arkadaşı da Kore’de savaşmış,
gerilla harbi ve yer altı mücadeleleri
konusunda uzman olan subaylardır ve
onlar da adaya halk eğitimi öğretmeni,
imam, ziraat teknisyeni gibi paravan
meslekler ve işlerle gelmişlerdir. İlk
seferde yedi kişiydiler. Yüreği vatan
sevgisiyle çarpan, coşkulu, heyecanlı,
ölüme meydan okuyan yedi gözü pek ve
kararlı adam, isimlerini,
üniformalarını, mesleki kıdemlerini ve
sevgi dolu yürek bağlarını geride
bıraktılar. Maske isimler, maske
mesleklerle, bir meçhule gönüllü
oldular. Bir bilinmeze kulaç attılar.
‘Artık biz yoğuz ve hiçbir zaman
olmadık. Şu andan itibaren tek
başınasınız.’ dendiğinde, büyüklerine
kırılmadılar. Ve de yılmadılar. Aksine,
çatık silahların gölgesinde, Kuran’a el
basıp, dava için ölümüne yemin ettiler.
Onları, umut susuzluğu ve çaresizlik
içerisinde karşı kıyıda bekleyenlere
uzattılar ellerini. Kader birliği
ettiler. ‘Ölmek var, dönmek yok.’ oldu
parolaları. Hep birlikte, gizlilik andı
içtiler. Gizli kalmalıydılar ki, karşı
kıyıdakileri sahipsiz, çaresiz ve
savunmasız sanan ejderha, bir gün, ölüm
saçan dilini uzatsın. Ve onlara
tedbirsiz yakalansın. Bu nedenle,
gizlerini canla başla korudular.
Başarıyla örgütlendiler. Ama yer
altında. 30 adet şifre üzerine kurdular
Bozkurt’un otağını. Bereket Çadırları
dinleri, imanları, namusları oldu.
Çelikten bir ağ gibi adanın dört bir
yanında mevzilendiler. Altı bölgede,
altı birlik kurdular. Hep o kana
susamışları mağlup edip, geri tepmek ve
katliama engel olmak üzere
hazırlandılar. Dört yıl boyunca öylesine
çarpıcı örgütlendiler ki, dünyanın
başarılı hücre teşkilatları arasında
adları saygıyla anıldı. Gizlilikteki
inanılmaz başarıları, dişe diş, başa baş
ama sessizce savaştıkları düşmandan bile
sakladı varlıklarını. Direnişin gerçek
gücü hiç bir zaman fark edilemedi.
1957–61 arası vardılar, ama yok gibi
estiler. Taa ki ejderhanın alevden
dilini uzattığı 1963 yılına kadar. Taa
ki yeraltından yeryüzüne çıktıkları
‘Kanlı Noel’e kadar. TMT’nin nasıl
bir halk hareketi olduğu en kısa şekilde
şöyle ifade edilebilir; TMT Türk halkı
tarafından oluşturulan bir halk
örgütüdür. TMT Türk halkının savunma
örgütüdür. TMT Türk halkının Enosis'e
karşı direnme örgütüdür. TMT Türk halkı
tarafından oluşturuldu ve mücadelesinin
bütün safhalarında halkla olan
bağlantılarını muhafaza eder. TMT
faaliyetlerini anavatan Türkiye ve onun
halkından aldığı destekle yürütür. TMT
Kıbrıs'ı Yunan lobisine döndürecek olan
Enosis hareketine karşı direnen
anti-emperyalist, kolonilere bağlı
olmayan bir örgüttür. TMT tarafından
organize edilen direnişler, faşist ve
ırkçı EOKA'ya karşı insancıl
hareketlerdir. TMT tarafından organize
edilen direnişler anti-demokratik Enosis
hareketine karşı demokratik bir
harekettir.
TMT Bayraktarı ile ilgili olarak Dr.
Fazıl Küçük’ün düşünceleri de şu
şekildedir; “Büyük ve ağır mesuliyeti
omuzlayan “lider” görüldü ki bilgi
sahibi, tarafsız, şahsi menfaat
düşünmeyen, gizli entrikalar peşinde
koşmayan, karanlık yollardan uzak kalan
şahsiyet sahibi bir kimseydi. Önünde
Ahmet, Mehmet yoktu, toplum vardı.
Toplumun kurtuluşu, esir olmaması, kendi
bayrağı altında insan gibi yaşaması onun
kafasında, kalbinde yatan emellerinin
başındaydı. Kısa bir süre içinde bütün
toplumun güven ve itimadını kazanan bu
büyük adam kendini bu dava uğruna
vakfetmiş, gün ve gecesini daha kuvvetli
bir Türk birliği yaratmaya uğraşıyordu.
Dedikodulardan nefret eden biriydi.
İftira ve yalancılıkla parlamak
isteyenlere hiçbir zaman fırsat
vermemiş, hiç bir telkin altında
kalmamış, aklını ve mantığını kullanarak
yoluna devam etmiştir. Zaten böyle
olmamış olsaydı doğan TMT kısa bir süre
içinde ufukta kaybolup bir daha görünmez
olurdu. Toplum olarak TMT’ye borcumuzu
ödeyemeyiz...” Vuruşkan dönemin
kayıtlarında aşağıdaki özellikleriyle
geçer; “TMT lideri Vuruşkan, Kıbrıs
Türk toplumunu Rumların EOKA örgütünün
saldırılarına karşı can ve mal
güvenliğini sağlamak ve TC hükümetinin
izlediği Kıbrıs politikasını desteklemek
maksadıyla Kıbrıs’ta gizli ve silahlı
bir yer altı örgütü kurmakla görevlidir.
Lider, bu örgütü Türkiye’den emrine
verilecek uzman muvazzaf ve yedek
subaylarla kuracak, eğitecek,
silahlandıracak ve yönetecektir. Lider,
Kıbrıs’ın 6 bölgesinde kendisine bağlı
olarak Kıbrıs Türk halkı arasından
seçeceği elemanlarla oluşturacağı
birliklerin başına muvazzaf Türk
subaylarını getirecek, yedek subaylar da
onlara yardımcı olarak alt kademelerdeki
liderliklerde görevlendirileceklerdir.
Lider, görevini Kıbrıs Türk toplumunun
sivil yönetim kadrosu dışında bağımsız
olarak yürütecek, doğrudan Genelkurmay
Özel Harp Dairesi Başkanı’na bağlı ve
ona karşı sorumlu bulunacaktır. Lider,
bu gibi gizli yer altı örgütlerinin
kendilerine mahsus ve nizami olmayan
özel kuralları çerçevesinde görevinin
gerektirdiği her türlü yetkiye sahip
bulunacaktır. Gerek Türkiye’den
gönderilen subaylar, gerekse Kıbrıs’ta
örgüte alınan kişiler liderin bütün
emirlerine kayıtsız ve şartsız
uyacaklardır. Lider, Kıbrıs’ta TMT’ye
veya Türk toplumuna yönelik hainlik,
casusluk, bozgunculuk, soygunculuk, gasp
ve eşkıyalık gibi girişimlere fırsat
vermeyecek, önlemleri önceden alacaktır.
Bu gibi faaliyetlerin olması halinde,
suçları sabit olanlar liderin
oluşturacağı özel bir kurul tarafından
cezalandırılacaklardır. Ancak ıslah
edilmedikleri için ortadan kaldırılması
gerekenler olursa bunun için Özel Harp
Dairesi Başkanı’ndan izin alınacaktır.
Kıbrıs Türk toplumu lideri Dr. Fazıl
Küçük ve yardımcısı KTKF Başkanı Rauf
Denktaş, TC hükümetinin güvendiği
kişilerdir. TMT lideri bu kişilerin
görevlerine herhangi bir müdahalede
bulunmayacak, onların yürüttükleri
görevlere ve kişiliklerine karşı saygılı
davranmaya özen gösterecektir. Örgütün
kurulması yönünde ise liderlerle sıkı ve
tam bir işbirliği halinde çalışacaktır.
Dr. Küçük ve Denktaş örgütün komuta
zinciri dışında tutulmakla beraber
onlara gerekli bilgiler verilerek örgüte
önereceği kişiler alınacak, kendileri
ile devamlı olarak istişarelerde
bulunulacaktır. Denktaş’tan örgüt
bünyesi içinde yerli lider olarak TMT
liderinin birinci derecede yardımcısı ve
müşaviri sıfatı ile azami ölçüde
yararlanılacaktır. TMT lideri Kıbrıs
Türk toplumu içinde ortaya çıkabilecek
ideolojik ayrılıklar ve bölünme
eğilimlerini önlemede Dr. Küçük ve
Denktaş’a yardımcı olacaktır. TMT lideri
birlik ve beraberliğin korunması için
toplum üzerindeki etkinliğini
kullanacak, gerektiğinde sert önlemlere
de başvurabilecektir.”
Kanlı tedhiş ve
terör örgütü EOKA karşısında Kıbrıs
Türklerinin can ve namuslarını korumak
maksadıyla arkalarında sadece mezar
taşları ve şereflerini bırakarak
cansiperane mücadeleye katılan,
kendilerine verilen görevi 27 Mayıs 1960
dönemine kadar başarıyla yerine getirir.
Türkiye’de askeri yönetimin Kıbrıs’ta
olup bitenleri anlamaması ve ilk etapta
TMT’nin “Menderes’in gestapoları”
olarak nitelendirilmesinin ardından TMT
faaliyetleri durdurulur; ancak askeri
yönetimin ne olup bittiğini anlamak
üzere Kurmay Albay Alpaslan Türkeş’i
devreye sokmasının ardından TMT
faaliyetleri gecikmeli de olsa yeniden
başlar.
Albay Vuruşkan görev sonrası Türkiye’ye
döndükten sonra da 8 Ağustos 1964
tarihinden itibaren Kıbrıs’ın Erenköy
bölgesinde sıkışıp kalmış 9 Türk
köyünden oluşan bölgeyi savunmak üzere
kendisine görev verildiğinde gözünü
kırpmadan gizlice tekrar Kıbrıs’a gider.
Daha önce bütün ada sathında TMT’nin
Bayraktarlığı ve komutanlığını yapan
Vuruşkan bu sefer kendisinden daha
kıdemsiz bir TMT lideri yanında ve
sadece bir bölgenin komutanlığını
yapacaktır ve dünya savaş ve askerlik
tarihinde böyle bir durum ilk ve son
olmuştur. Vatan görevinde rütbe ve kıdem
söz konusu değildir diyerek Erenköy’de
500 Kıbrıslı Türk öğrenciyi binlerce
EOKA'cı, Rum Milli Muhafız Ordusu ve
Yunan Ordusu karşısında askeri bir güç
haline getiren Albay Vuruşkan 3 yıl
evinden, memleketinden, sevdiklerinden
uzakta ve kimsenin haberi yokken
mücadele eder ve geride anlatılmamış
kahramanlıklar, cesaret ve fedakârlık
örnekleriyle dolu efsaneler bırakarak
Türkiye’ye döner. Kıbrıs Türk Cemaati ve
Kıbrıs Türk Federe Devleti Ankara
Temsilciliği görevini de yapan Albay
Vuruşkan 15 Şubat 1979 tarihinde
Ankara’da hayata gözlerini yumar.
Özveri, kahramanlık, fedakârlık,
cesaret, güven, vatan sevgisi,
milliyetçilik, mütevazılık, takım ruhu
ve dayanışma ifadeleri eğer bir anlam
bulacaksa bütün bunlar Albay Rıza
Vuruşkan ve arkadaşlarında fazlasıyla
mevcuttur. İşte size yan gelip yatmamış,
evlatlarına geride tek bir dikili ağaç
bile bırakamamış, hayatı
kahramanlıklarla dolu dolu geçmiş bir
kahramanın hayatından bir kesit. Geride
bıraktıkları ise sadece şeref, gurur ve
haysiyet; hani bugünlerde Türk Silahlı
Kuvvetleri kapatılmalıdır diyen
birilerinde hiç bulunmayan.
Dostlukla
kalın...

Doç.
Dr. Ulvi KESER
Atılım
Üniversitesi
ulvi.keser@gmail.com
Doç. Dr. Ulvi KESER'in
Sitemizde Yayımlanan Diğer Yazıları |
-SİZ HİÇ...
-TÜRK SİLAHLI
KUVVETLERİ KAPATILMALIDIR
-SEFERBERLİK
TETKİK KURULU NEDİR NE DEĞİLDİR?
-EĞER
YAPACAKSANIZ AÇILIM NASIL OLMALI?
-MEMLEKETİMİN
HALLERİ
-EĞER…!
-Sayın Mehmet Ali TALAT'a Açık Mektup
-MALAMAT
MAÇÇARİS OLMAK BAŞKA NASIL OLUR Kİ?
-KÖYLÜ
KIZI ADALET Mİ ADALET TANRIÇASI THEMİS
Mİ?
-PORSELEN
DÜKKÂNINDA OYNAYAN FİLLER
-MAGAZİN
KÜLTÜRÜ İLE DIŞ POLİTİKA
-KOSOVA
PENCERESİNDEN KIBRIS VE TÜRKİYE’YE BAKIŞ-(1.YAZI)
-KOSOVA
PENCERESİNDEN KIBRIS VE TÜRKİYE’YE BAKIŞ
-(2.YAZI)
-KOSOVA
PENCERESİNDEN KIBRIS VE TÜRKİYE’YE BAKIŞ
-(3.YAZI)
-KIBRIS'TA
KAHRAMAN BİR TÜRK KADINI
-AYŞE TATİLE ÇIKSIN; KIBRIS, ANAMUR VE
DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
-ANAMUR'UN
SESİ RADYOSU, GERİDE KALANLAR VE
DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
-RUMLAR
VE YUNANLILARA NE YAPTIK, ONLAR NE
YAPTILAR?
-BABUTSA İLE
BAŞLARKEN
-1955-1974
DÖNEMİ KIBRIS SORUNUNDA MERSİN VE
ANAMUR’UN STRATEJİK POZİSYONU
-20 TEMMUZ VE
FIRTINADAN ÖNCEKİ SESSİZLİK
___________________________________________________________
"Anamur'un ve
Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek
Sesi..."
ANAMUR'UN SESİ
|