20
TEMMUZ VE FIRTINADAN ÖNCEKİ SESSİZLİK
Peki, Kıbrıs adasında bunlar yaşanırken
Anamur’da hayat nasıldır diye soracak
olursanız ilk akla gelenler sıkıyönetim
uygulaması, askeri tedbirlerin
uygulamaya geçirilmesi, Bayrak Radyosu
(Lefkoşa) ve Anamur’un Sesi (Mücahit
Radyosu) vasıtasıyla sürekli yapılan
anonsların dinlenilmesi ve endişeli
bekleyiş, ardından gelen karartma
geceleri, perdelerin açılmaması, seyahat
kısıtlaması ve Kıbrıslı Türklere
gönderilen hayır duaları.
_________________________________________________________________________
20 TEMMUZ VE FIRTINADAN ÖNCEKİ SESSİZLİK
Kıbrıs adasına Türkiye’nin Akdeniz’deki
en yakın noktası olan Anamur için Temmuz
ayı sıcakların iyiden iyiye hissedildiği
ve hayatın neredeyse yaşanmaz hale
geldiği bir dönemdir. Oysa bundan 35 yıl
önce bugünlerde gerek Anamur ve gerekse
Kıbrıs adasında Temmuz ayı fırtınadan
önceki sessizliği yaşamaktadır ve Kıbrıs
adasında özellikle Kıbrıs Türkleri bütün
bunları çok yakından yaşarken
Anamurlular ise henüz olup bitenler
konusunda habersizdir; ancak yakında
patlayacak fırtınalar onları da yakından
ilgilendirecek ve etkileyecektir.
Yunanistan’ın sağladığı büyük imkânlar
ve askeri destekle emekli bir Yunan
subayı olan Yarbay Georges Grivas’a
kurdurulan EOKA tedhiş ve terör örgütü
adayı 1 Nisan 1955 tarihinden itibaren
kan gölüne çevirir. Bu tarihten itibaren
ada Kıbrıs Türkleri için yaşanmaz hale
gelmiştir ve insanlar can, mal ve
namuslarını koruyabilmenin çarelerini
aramaktadırlar. EOKA’nın profesyonel
askerlerden kurulmuş beyin takımı ve
Yunanistan desteği karşısında Volkan, 9
Eylül, Karaçete gibi mahalli
örgütlenmelerle karşı koymaya çalışan,
can, mal ve namuslarını korumaya çalışan
Kıbrıs Türkleri 1958 yılından itibaren
Türkiye’nin devreye girmesiyle Türk
Mukavemet Teşkilatı (TMT)’nı tesis
ederler. Bayraktar ve Bozkurt olarak
bilinen “Ali Conan” kod ismiyle
ve banka müfettişliği gibi paravan bir
işin ardında TMT’yi idare eden Albay Ali
Rıza Vuruşkan adanın yakın tarihine
altın harflerle geçer. Rum saldırıları
karşısında tamamen savunmada kalan ve
Kıbrıslı Türkleri korumak ve müdafaa
etmek dışında bir gayesi olmayan Türk
Mukavemet Teşkilatı bu mukaddes görevine
21 Aralık 1963 tarihine kadar yeraltında
ve ketumiyetini tamamen koruyarak girer.
Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın
garantörlüğü altında 16 Ağustos 1960
günü kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti Türkleri
ve Rumları bir araya getirmiş gibi
görünse de Rumların ve Yunanlıların
adayı Yunanistan’a dâhil etmek ve bitip
tükenmek bilmeyen Megali İdea hayalini
gerçekleştirmek amacıyla kaldıkları
yerden silahlı mücadeleye devam
ettikleri ortaya çıkacaktır. Bunun dünya
tarafından bilinen en önemli kanıtı ise
Kıbrıs yakın tarihine Kanlı Noel olarak
giren ve Binbaşı (Şimdi emekli
Tuğgeneral) Nihat İlhan’ın eşi ve üç
çocuğunun 23 Aralık 1963 günü
Lefkoşa’nın Kumsal bölgesindeki
evlerinde katledilmeleridir. Bu olayın
hemen ardından Türk Mukavemet Teşkilatı
gizliliğini bir ölçüde deşifre ederek
yeraltından yerüstüne çıkar ve silahlı
EOKA çetecilerine karşı cephe savaşı
vermeye başlar. Kanlı olayların
yaşandığı bu dönemin ardından Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin ömrü de maalesef uzun
sürmeyecek ve kurulan devlet fiilen
ortadan kalkacaktır. Bütün bu olup
bitenler Kıbrıslı Rumların ve
Yunanistan’ın Enosis düşüncelerini ve
Megali İdea hayallerini köreltmek yerine
iyice ateşler ve Rum saldırıları
neredeyse 1974 yılına kadar gelir.
15 Temmuz 1974’e gelindiğinde
Yunanistan’da Albaylar Cuntası
iktidardadır ve adada yönetimi elinde
bulunduran Başpiskopos Makarios’la
aralarında ciddi görüş ayrılıkları
bulunmaktadır. İktidarın dayanılmaz
çekiciliği karşısında Yunanistan’a ayak
direyen ve isyan bayrağı açan Makarios
kendisine Bağlantısızlar Grubu ve üçüncü
dünya ülkeleri arasında yer bulmaya
çalışır. Albaylar Cuntası tarafından
kendisine yöneltilen yaptırımlara rest
çeken Makarios böylece kendi ipini de
çekmiş olur ve bütün bunların sonucunda
15 Temmuz 1974 günü başını Mahi
gazetesinin sahibi ve EOKA’nın en eli
kanlı katillerinden birisi olan Nikos
Sampson’un çektiği darbeciler tarafından
iktidardan indirilir. Sampson kendisini
Cumhurbaşkanı ilan eder ve Kıbrıslı
Türklerle Rumlara ülkenin kurtarıldığı
(!) ve herkesin güven içerisinde (!)
olduğu bildirilir. Oysa hiç de öyle
olmayacaktır ve tıpkı 1950li yıllardan
itibaren yaşandığı üzere sıra Kıbrıs
Türklerine de gelecek ve ada tam bir
Rum-Yunan adası haline getirilecektir;
ancak evdeki hesap çarşıya uymayacak ve
hemen 5 gün sonrasında Türkiye’nin
garantör devlet olarak müdahalesi söz
konusu olacaktır.
Peki, adada bunlar yaşanırken Anamur’da
hayat nasıldır diye soracak olursanız
ilk akla gelenler sıkıyönetim
uygulaması, askeri tedbirlerin
uygulamaya geçirilmesi, Bayrak Radyosu
(Lefkoşa) ve Anamur’un Sesi (Mücahit
Radyosu) vasıtasıyla sürekli yapılan
anonsların dinlenilmesi ve endişeli
bekleyiş, ardından gelen karartma
geceleri, perdelerin açılmaması, seyahat
kısıtlaması ve Kıbrıslı Türklere
gönderilen hayır duaları.
(Konuya
devam edeceğiz...)
Dostlukla kalın...
Doç.
Dr. Ulvi KESER
Atılım
Üniversitesi
ulvi.keser@gmail.com
Doç. Dr. Ulvi KESER'in
Sitemizde Yayımlanan Diğer Yazıları |
-BABUTSA İLE
BAŞLARKEN
-1955-1974
DÖNEMİ KIBRIS SORUNUNDA MERSİN VE
ANAMUR’UN STRATEJİK POZİSYONU
___________________________________________________________
"Anamur'un ve
Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek
Sesi..."
ANAMUR'UN SESİ
|