ANAMUR'UN SESİ
"Anamur'un ve Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek Sesi..."
arama   site haritası
 

 

KÜLTÜR
Folklor
Halk Oyunları
Anamur Hikayeleri-Şiirleri
Efsane-Masal-Atasözü...
    - Efsaneler
    - Masallar
    - Atasözleri
    - Deyimler
    - Maniler
    - Yöre Ağzı (Anamurluca Kelimeler)
Anamurlu Yazarlar ve  Kitapları
Anamurlu Ünlüler
Anamur Gazete ve Gazetecileri
Dokuma ve El Sanatları

 

EFSANE-MASAL-ATASÖZLERİ- DEYİMLER-MANİLER


DEYİMLERİMİZ

 

Günlük hayatımızda farkında olarak özellikle veya farkında olmadan bir takım kelimelerle gerçek anlamından başka bir anlamı bulunan, konuşmamızı ve söz güzelliğimizi güçlü kılan, bir veya birkaç kelimeden meydana gelen söz toplulukları kullanırız. Bunlar genelde kalıplaşmıştır. Bu söz topluluklarına deyim denilmektedir. Tabir kelimesinin kullanıldığı da olur.

 

Deyimler kalıplaşmıştır. Herkes tarafından kullanılabilinir. Kelimelerin söylenişinde yerleri değiştirilmez. Değiştirilirse anlam bütünlüğü bozulur. Kelime kaldırılıp, yerine başka bir kelime konmaz. Söyleyiş biçimi eskiden beri ne ise o şekilde söylenir. “Ağır aksak” deyiminin yerine “yavaş aksak” diyemeyiz. Desek bile bu almam bütünlüğü bozulduğu içim deyim olmaktan çıkar.

 

Anlamı söyleyişteki veya gerçek anlamdaki ifadeden daha başka bir anlam taşır. “Açık kapı bırakmak” deyimindeki anlam “kapıların hepsini kapatırken aradaki bir kapıyı açık bırakmak” anlamında değil “istendiğinde konuya yeniden dönebilmek bağlantısı bırakmak” anlamındadır. Bazen deyimler başka anlama da gelmez. Sadece ifade ettiği anlama da uygun olur. “Sesi çıkmamak” deyiminde olduğu gibi.

 

Kısa ve özlü ifadelerdir. Söylenen sözün etkisini artırırlar.

 

İki kelime veya daha fazla kelimeden meydana gelirler. “Ahmakıslatan” iki kelimelik, “Baston yutmuş gibi” üç kelimelik, “Bir deri bir kemik kalmak” deyimi ise beş kelimeden meydana gelen deyimdir.

 

Benzetme ve söz sanatları deyimlerde çoklukla kullanılır. Bu özellik anlatıma çekicilik ve canlılık kazandırır. Atasözü değildirler. Atasözleri kesindir ve genel kuraldır. Deyimler ise genel kural değildir. Genel için geçerliliği yoktur. “Ayağını yorganına göre uzat.” Atasözü herkes için genel özelliktedir. “Açlıktan nefesi kokmak” deyimini ise herkes için genel bir kural niteliğinde kullanamayız.

 

Bazen deyim olmadığı halde bazı benzetme söz ve söz dizilerini de deyim gibi kullanırız. “Kabak çiçeği gibi açılmak.”, “Arpacı kumrusu gibi” bu tür deyimlerdir.

 

Arka arkaya kullanılan kelimelerde kullanıldıkları yerlere göre deyim sayılmaktadır. Peş peşe kullandığımız bazı kelimeler ikilemedir ama deyim özelliği kazanmışlardır. “Eski püskü”, “süklüm püklüm”, “eğri büğrü” gibi.

 

Mastar halinde bulunurlar, ancak fiil çekimleri yapılabilir. “Abayı yakmak” deyimi mastardır. “Abayı yaktı” şeklinde fiil olarak da çekim yapılıp kullanılabilinir.

 

Bitişik kelimelerle deyimler zaman zaman karıştırılmaktadır. Bitişik kelimeler kaynaşmış iki kelimeden meydana gelir. Bitişik yazılır ve isim soyundan gelir. Deyimlerde ise fiil çekimi yapılabilinir. Çekim ekleri alır.

 

Deyimler genel olarak mecaz anlamlıdır. İsim sıfat ve zarf olarak deyimleri kullanmak mümkündür.

 

Anamur yöresinde ülkemiz genelinde kullanılan birçok deyimin yanı sıra, yöresel olarak kullanılan deyimlerde mevcuttur. Yöremizde kullanılan deyimler yaşanmakta olan sosyal ve kültürel hayatla çoğu zaman özdeşleşmiştir. Yaşanan kültür de deyimlerin kendiliğinden ortaya çıkmasına yol açmıştır. Aşağıda yöremizde kullanılan deyimlerden harf sırasına göre örnekler verilmiştir.

-A-

Aba altından sopa göstermek: Karşıdakini tehdit edecek bir biçimde sözlerin arsında, gizli bir şekilde korkutmak. Aba yörede giyilen bir yelek cinsi olup, beynamaz abası şeklinde de geçer. “Aba altından sopa mı gösteriyorsun?”
Abayı yakmak: Birisine aşk ile tutulma, gönül verme. “Yörük kızına abayı yaktım.”
Abbas yolcu: Argo bir tabirdir. Yola gidecek olan kişiyi tanımlar. “Abbas yolcu! İşine karışmayın.” Ölüme yakın olma hali. “Çok kötü yaralanmış, Abbas yolcu galiba”
Abesle iştigal etmek: Boş ve anlamsız işlerle uğraşmak. “Hala abesle iştigal ediyorsun.”
Abuk sabuk konuşmak: Saçma sapan, tutarsız ve anlamsız konuşmalar yapmak. “Böyle insan mı olur! Abuk sabuk konuşuyor.”
Abur cubur: Yemek yemek yerine faydasını düşünmeksizin bir şeyler atıştırmak, yemek. “Yemekten önce abur cubur atıştırıp durmasana.”
Alel acele: Bir işi gereği gibi yapmamak. Karşıdakini kandırmaya yönelik davranışta bulunmak. “Ödevini alel acele yapmışsın.”
Acemi çaylak: Tecrübesi olmayan, deneyimsiz, toy olan. “Bu acemi çaylaklarla işimiz var.”
Acısı yüreğine oturmak: Bir işten dolayı acı duyma, üzüntünün insanda derin izler bırakması. “Ana ile kızın acısı yüreğime oturdu.”
Acısını çıkarmak: Daha önce kendisine yapılmış bir davranışın intikamını almak. “Acısını şimdi çıkardım.”
Acı soğuk: Üşüten, keskin soğuk, kış günlerinin soğuğu. “Acı soğukta bir saat bekledim.”
Acı söz: İnsanı inciten, yaralayan ve karşıdakinin kalbini kıran sözler. “Acı sözlerine artık dayanamıyorum.”
Acı acına: Karnı aç olarak, hiçbir şey yemeden. “Acı acına yola düştük.”
Açığa vurmak: Gizli olan bir olayı açıklamak. Herkese duyurmak. “Sorgusunda her şeyi açığa vurmuş.”
Açığını bulmak: Başkasının gizli bilgisini, sırını, zararlı bir durumunu öğrenmek. “Ben her zaman onun açığını bulurum.
Açık çek vermek: Bir kimseye belirli bir konu veya konuda güvenme, sınırsız yetki verme. “Bana açık çek verdi.”
Açık kalpli: İçi dışı bir olan, kötülük düşünmeyen. “Onun gibi açık kalpli insan görmedim.”
Açık kapı bırakmak: Söze yeniden dönüşü sağlayabilmek için fırsat bırakma, kestirip atmama, ileriyi düşünerek tavizli konuşma. “O konuda çok açık kapı bıraktım.”
Açık saçık: Kural dışı, ahlaki değerlere, geleneğe, göreneğe göre davranmama hali. “Çok açık saçık konuşuyor.”
Açık seçik: Anlaşılır şekilde, anlaşılmayan bir hususu bırakmamak. “Konuyu açık seçik ortaya koydu.”
Açık vermek: Parayı denkleştirememe. “Garson bugün elli lira açık verdi.” Başkasının aleyhine kullanabileceği kozları ortaya koymak. “Bu kadar da açık verilmez ki!”
Açlıktan nefesi kokmak: Kendi kendini idare edemeyecek kadar fakirliğe düşmek. “Baktım açlıktan nefesi kokuyor.”
Aç susuz kalmak: Açlıktan, fakirlikten yaşayamaz hale gelmek. “Ben gurbette, çok aç susuz kaldım.”
Adamdan saymak: Değersiz bir insana kıymet, değer vermek. “biz de onu adamdan saydık.”
Adam etmek: Kullanılabilecek hale getirmek. “Oyuncağı baya adam ettim.” Bir insanı yetiştirme, eğitme, insan olma özelliklerini arttırma. “Seni adam etmek için çok uğraştım.”
Adam evladı: İyi bir insanın iyi olan çocuğu. “Helal olsun! Adam evladıymış yolda bırakmadı.”
Adam içine çıkmak: Toplumun içine karışmak, mahcup olamamak. Değerli insanların arasında yer almak. “Adam içine çıkmak için ne yaptın?”
Adam sen de: İşe boş veren, önemsiz kabul eden. “Biz adam sendecileri çok gördük.”
A’dan Z’ye: Eksiksiz, sırasıyla, bütünüyle. “A’dan Z’ye her şeyi hesapladım.”
Adı batmak: Adının kötü işlere bulaşması, adını anılmaz olması. “Adı batasıca seni. Yöremizde ilenç olarak da kullanılır.”
Adı çıkmak: Kötü nam ve şöhret kazanma. “Adı çıkmış doksana, inmiyor seksene.”
Adım atamamak: Yapacağı bir işe girişememe, yerinde sayma, aramama. “Bir adım atamadım.”
Adını koymak: Adlandırma, isim verme. “Bugün çocuğun adını koydular.” Bir şeyin değerinin karşılığını belirleme. “ Malı kaça bırakacaksın, gel adını koyalım.”
Aforoz etmek: Protesto, yakınlık kurmaktan vazgeçmek. “Partiden aforoz ettiler.”
Ağır aksak: Yavaş yavaş, düzgün olamayan biçimde, topal. “Otobüs ağır ağsak ilerledi.”
Ağır basmak: Ağırlığın fazla olması. Terazinin bir kefesinin aşağıda olası. “Biraz ağır bastı.” Her hangi bir iş veya sahada etkili olabilme, güç. “Piyasada ağır basıyor, diğerlerinin lafı bile edilmiyor.”
Ağır başlı: Efendi, davranışları kontrollü, ölçülü olan, kendini başkalarına sevdirip, saydıran. “Çok ağır başlı olmuş.”
Ağırdan almak: İşte isteksiz ve ağır davranmak. “İşi neden ağırdan alıyorsun?”
Ağır gelmek: Sözün onura, gurura dokunması. “Sözlerin ağır geldi.” İşin yapılmasının güç gelmesi. “İş bana ağır geldi.”
Ağır hastalık: Kurtuluşu olmayan, ölümcül hastalığa yakalanmış olmak. “Ağır hastalığı varmış.”
Ağır söz: Dokunacak, incitecek, gurur kıracak söz söyleme. “Öğretmenin söylediği ağır sözler bütün sınıfı incitti.”
Ağız aramak: Öğrenilmek isteneni veya bu yönde meyli olup olmadığını öğrenmek amacı ile soru sorma. “Evlilik konusunda kızın ağzını ara bakalım.”
Ağız birliği etmek: Aynı şeyi yapma veya söyleme, önceden ne yapılacağına, söyleneceğine karar verme. “İfadeyi ağız birliği ettikleri şekilde verdiler.”
Ağzından laf almak: Birinin ağzından bildiği konuları ustalıkla açıklanmasını sağlama. Karşıdakine sezdirmeden olayı anlama, çözme. “Ağzından laf almada vallahi üstüne yok.”
Ağızla lafı sakız gibi çiğnemek: bir düşünce veya sözü tekrar tekrar söylemek. “Konferansçı lafı ağzında sakız gibi çiğnedi durdu.”
Ağız değiştirmek: Önceden söylediğinin tersini söyleme veya düşüncelerinden vaz geçme. “O ağız değiştirince çok zor durumda kaldım.”
Ağız eğmek: Sıradan birine yalvarmak. “Böyle de ağız eğilmez ki!”
Ağız kalabalığı: Gevezelik, bir birini desteklemeyen gereksiz söz söyleme. “Bir sürü ağız kalabalığı yaptı.”
Ağız kalabalığına getirmek: Gereksiz sözlerle şaşırtmak, sözün arsına lüzumsuz söz katmak, dikkatti dağıtarak aldatmak. “Ağız kalabalığına getirip keçiyi ucuza aldı.”
Ağız yapmak(Ağzı kalabalık): Birisini kandırma amaçlı olarak duygu ve düşüncelerini olduğundan farklı biçimde yansıtıp, aldatma. “Ağız yapıp durma.”
Ağzı bir karış açık kalmak: Gördüğü veya duyduğu bir olay karşısında şaşkına dönmek. “Adamın yaptıkları karşısında ağzım açık kaldı.”
Ağzı kulaklarına varmak: Aşırı sevinç, sevindiğini çok açık şekilde belli etmek. “Parayı duyunca ağzı kulaklarına vardı.”
Ağzına bakmak: Başkalarının yönlendirmesine açık olmak, ne diyeceğini beklemek. “Durmadan şunun ağzına bakıp duruyorsun.”
Ağzına baktırmak: Konuşmaları ile dinleyenleri kendisine hayran bırakmak. “Dinleyiciler hayranlık içinde durmadan alkışladılar.”
Ağzına bir parmak bal çalmak: İkna etmek için tatlı söz söyleme, kandırma. “Ağzına bir parmak bal çaldım gitti.”
Ağzına girmek: Konuşmacılara çok yakın olma. “Hocanın nerdeyse ağzına girecekti.”
Ağzına layık: Çok güzel tadı olan, lezzetli. “Baklava tam ağzına layıkmış.”
Ağzında bakla ıslanmamak: Sır saklamaya becerememe. “Ona güvenilmez, ağzında bakla ıslanmıyor.”
Ağzında gevelemek: Sözü dolandırmak, açık konuşmamak. “lafı ağzında geveleyenleri sevmem.”
Ağzından bal akmak: Çok güzel, hoşa gidecek şekilde konuşmak, konuşulanı beğenmek. “Konuştukça ağzından bal damladı.”
Ağzından çıkanı kulağı işitmemek: Söz söylerken ölçmeden, biçmeden nereye gideceğini düşünmeden konuşma. “Ağzından çıkanı kulağın işitiyor mu senin?”
Ağzından düşürmemek: Bir olaydan veya kişiden sürekli söz etmek. “Nişanlısını hiç ağzından düşürmüyor.”
Ağzından girip burnundan çıkmak: Çeşitli yollar deneyerek, birisini bir işe razı etmek. “Olumlu düşündürmek için ağzından girdim, burnundan çıktım.”
Ağzından kaçırmak: Bir anda söylenmemesi gereken bir durumu söyleyivermek. “Ona vurduğunu ağzından kaçırdı.”
Ağzını açıp gözünü yummak: Sonunu düşünmeden ileri geri her türlü sözü söylemek. “Bir anda annesi ağzını açıp gözünü yumdu.
Ağzını bıçak açmamak: Her hangi bir sebeple söz söyleyecek durumda olmamak. “Hiç kimsenin ağzını bıçak açmıyordu.
Ağzını poyraza germek: Umduğuna ulaşamamak, boş yere beklemek. “Ağzını artık poyraza geresin.”
Ağzının kokusunu çekmek: Menfaat için bir başkasının yaptığı her türlü nahoşluğa razı olmak. “Ne biçim insan, hala onun ağzının kokusunu çekiyor.”
Ağzını seveyim: Güzel söz söyleyene takdir ifadesi. “Ağzını seveyim bir daha söyle de herkes duysun.”
Ağzının payını vermek: Kötü davranış veya söz söyleyen kişiyi pişman ederek ona ders vermek. “Ağzının payını verdim gitti.”
Ağzının suyu akmak(Ağzı sulanmak): Çok beğenmek, iç geçirmek, imrenmek. “Izgaranın kokusuna ağzımın suyu aktı.”
Ağzının tadı kaçmak: Huzursuz olma, dirlik ve düzenliğin bozulması. “Buralarda kalamam, ağzımın tadı kaçtı.”
Ağzının tadını bilmek: Güzel yiyeceklerden anlamak, güzelden anlamak. “Ağzını tadını biliyorsun hani!”
Ağzı süt kokmak: Gençlik, tecrübesizlik ve toy olma hali. “Ağzı süt kokuyor, söylediği şeye bak!”
Ağzı var dili yok: Konuşmayıp susan, sessiz, dersini anlatamayan. “Benim gelinimin ağzında dili yok.”
Ağzıyla kuş tutmak: Hedefe ulaşamama, engellenme, aradığını bulamama. “Ağzıyla kuş tutsa da bu iş olmaz.”
Ah almak: Birinin ilencini çekme. Kötülüğün kendi üzerine dönmesi. “O çok ah aldı.”
Ahı tutmak: Bedduanın yerine gelmesi. “Ona dokunma, vallahi ahı tutar.”
Ahı yerde kalmamak: Yaptığı ilencin etkisini göstermesi hali. “Mazlumun ahı yerde kalmaz.
Ahmakıslatan: Yağmurun bellim belirsiz, incecik yağması. “Buna ahmakıslatan denir.”
Ahrette on parmağı yakasında olmak: Haksızlığın öbür dünyada karşılıksız bırakılmayacağına, hakkın ahrette alınacağına inanma.
Akan suları durdurmak: İtiraz edecek her hangi bir nokta bırakmamak, imkânsızı gerçekleştirmek. “İşe bir başlasın, akan sular durur.”
Akıl etmek: Çareleri zamanında düşünerek hareket etmek. “Konuları bir daha bakmayı akıl edemedim.”
Akıl hocası: Akıl öğretmeye meraklı olan, yol göstereni tarif veren. “Onun akıl hocası var.”
Akıl kârı değil: Aklı başında olan bir kişinin yapacağı iş olamamak. “Kırmızı ışıkta geçmek akıl karı değil.”
Akıl kutusu: Çok akıllı, zeki kimse, kendisinden beklenmeyen şekilde akıllı davranan. “Maşallah. Torun bir akıl kutusu.”
Akıllara durgunluk vermek: Çok çalışarak, çok önemli şeyler yapmak, şaşırtmak. “Yaptığı makine ile akıllara durgunluk veriyor.”
Akıllı uslu: Yarmaz olmayan, davranışları ile kendini beğendiren. “Küçük kız çok akıllı uslu görünüyor.”
Akıl öğretmek: Yol gösterici, tavsiyelerde bulunma. “Akıl öğretecek değilim ya.”
Akıl sır erdirememek: Yapılan işin nedenini, gizli yönlerini kavrayamamak. “Bu işten nasıl beraat ettiğine akıl sır erdiremedim.”
Akıntıya kürek çekmek: Olmayacak bir iş hususunda boşu boşuna emek harcamak, çabalamak. “Desene boşuna kürek çekmiş.”
Akla karayı seçmek: İşin sonucuna ulaşıncaya kadar çok çaba harcayıp, zahmet çekmek. “Parayı alıncaya kadar akla karayı seçtim.”
Aklı almamak: Anlamamak, akla uygun olmayan, inanılmayacak. “Denizin dibinde uzun süre nasıl kaldığını aklım almıyor.”
Aklı başına gelmek: Önceden zarar gördüğü işlerde artık akıllı davranmak, kendine gelmek. “Aklım başıma geldi ama çok zarar çektim.”
Aklı başından gitmek: Ne yapacağını ne edeceğini şaşırma. İyi ve mantıklı düşünememe. “Yaralı görünce aklım başımdan gitti.”
Aklı durmak: Düşünememe, şaşırma. “Çocuğa vurduğunu görünce aklım başımdan gitti.”
Aklı karışmak: Karamsarlık, akıllıca düşünememe, bocalama. “Bir an aklım karıştı.”
Aklı kesmek: Bir şeyi farklı biçimde yapma veya yapılabileceğini düşünme. “Sizin kestirme yoldan geleceğinizi aklım kesti.”
Aklına düşmek: Hatırlama, yeni bir düşüncenin oluşması. “Onun hile yapacağı aklıma düştü.”
Aklına esmek: Bir anda bir şeyi yapmaya karar vermek. “Sende akıl olsa, aklına eseni yapmazdın.”
Aklına gelen başına gelmek: İşinin mutlaka bir aksilikle karşılaşacağını düşünmek ve onunla karşılaşma hali. “Aklıma gelen başıma geldi, çocuk kuyuya düştü.”
Aklına koymak: Kesin olarak bir şeyi yapmak için kararını vermek. “Bu yaz yaylaya göçmeyi aklıma koydum.”
Aklına yer etmek: Beğenip uygun bulunan bir düşüncenin akılda yer etmesi. “Senin bu söylediklerin aklımda yer etti.”
Aklından zoru olmak: Tutarsız, deli gibi, akılsızca davranışta bulunmak. “Jandarmaya karşı gelmek için aklından zoru olmalı.”
Aklını almak: Karşıdakinin güzelliği ve çekiciliği ile etkileme hali. “O kızın gözleri aklımı aldı.”
Aklını başına devşirmek: Akılsız, ölçüsüz ve mantıksız davranışlardan vaz geçerek, mantıklı, ölçülü davranma. “Aklını başına almazsan sonun kötü olacak.”
Aklını başından almak: Şaşkınlık yaratmak, akılsızlaştırmak, mantıksızlaştırmak. “Gördüğü kız aklını başından aldı.”
Aklını bir şeyle bozmak: Deli gibi olma, başka bir şey düşünememek. “Aklını Ahmet ağa ile bozdu.”
Aklını çelmek: Başka şekilde düşünmesini sağlama, baştan, yoldan çıkarmak. “Çocuğun arkadaşları aklını çeldi.”
Aklını peynir ekmekle yemek: mantıksız, akılsız, delice işler yapmak. “Şuradan geçmeye çalışıyor. Herhalde aklını peynir ekmekle yemiş.”
Akşamdan sabaha: Kısa bir zaman içinde. “Bu iş akşamdan sabaha olmaz ki.”
Akşamı iple çekmek: Gece olmasını sabırsızlıkla beklemek. “O gün akşamı iple çektim.”
Alacağına şahin, vereceğine karga: Parasını herkesten alan, ancak borcunu vermekte güçlük çıkaran. “Böyle adamı olur? Alacağına şahin, vereceğine karga.”
Alacağı olsun: İlerde intikamın alınacağına ilişkin sitem ifadesi. “Alacağı olsun. Ben ona yapacağımı bilirim.”
Alaşağı etmek: Birisini mevkiinden, makamından indirme. “Baktım ki alaşağı etmişler.”
Al birini vur ötekine: Birbirinden farkı olmayan, aynı ayarda. “Ha o ha öteki, al birini vur ötekine.”
Alçak gönüllü olmak: hoşgörülü, gurursuz ve kibirsiz davranma. “Devlet idarecilerinin alçak gönüllü olması gerekir.”
Al gülüm ver gülüm: Karşılıklı kollama, sevgi, aynı davranışı gösterme. “İş ortaklığımız al gülüm ver gülüm şeklinde.”
Alıcı gözü ile bakma: Ayrıntılara dikkat ederek bakma, inceden inceye gözden geçirme. “Otomobile alıcı gözüyle baktım.”
Alın teri dökmek: Çok emek vererek elde etmek. “Ben alın teri dökerek kazanıyorum.”
Ali kırkan baş kesen: Kaba kuvvet kullanan, kaba saba. “Baktım ki Ali kıran başkesen olmuş.”
Allah adamı: Hile hurda bilmeyen, doğru, dürüst insan. “O var ya tam bir Allah adamı.”
Allah yarattı dememek: Karşıdakini çok hırpalama, sürekli dövme. “Gayri Allah yarattı demeden vurdum.”
Allah yürü ya kulum demiş: Çabuk kalkınma, çabuk zengin olma. “Ona Allah yürü ya kulum demiş.”
Allak bullak etmek: Mevcut düzenin bozulması, işlerin karışması. “Geldin her şeyi allak bullak ettin.”
Allayıp pullamak: Kötü görünümü güzelleştirme, süsüleme, donatma. “Allayıp pullamış ona satmış.”
Allem, kalem etmek: Sonuca ulaşmak için her hile ve kurnazlığı yapma. “Allem edip, kalem edip binayı oraya diktiler.”
Alnını karışlamak: Küçümseyip, meydan okuma. “Bu konuyu benden iyi bilen varsa alnını karışlarım.”
Alnının akıyla: Şan ve şerefi ile başarılı olma, küçümsenecek duruma düşmeme. “Alnımın akıyla üniversiteyi bu yıl bitireceğim.”
Alnının ar damarı çatlamak: Hiç birşeyden utanmayan, sıkılmayan, ahlaki duygularını yitirmek. “Alnının ar damarı çatlamış olanlara bulaşma.”
Alnın kara yazısı: Kötü talih, kaderin sonucu, baht. “Vay alnımın kara yazısı, genç yaşta onu kaybettim.”
Al takke ver külâh: Herhangi bir sonuca uzun sürede ulaşma, senli benli. “Sonuçta bir şey olmadı. Al takke ver külâh.”
Altı kaval, üstü şişhane: Giyimin uygun olmadığını anlatır. “Bu kızın giyimine de ancak altı kaval, üstü şişhane denir.”
Altında kalmamak: Yapılan bir iyiliği karşılıksız bırakmamak. “Ben hiç altında kalır mıyım?”
Altından çapanoğlu çıkmak: Yapılacak bir işte dertlerin çıkması, hileyle karşılaşılması. “Onun işlerinin altından hep bir çapanoğlu çıkar.”
Altından girip üstünden çıkmak: Har vurup harman savurma, eldeki parayı, sermayeyi yok etme. “Bütün malların altından girip üstünden çıktı.”
Altından kalkmak: Zorluklara rağmen işi başarmak. “Ben bu işin altından kalkarım.”
Altını çizmek: Bir olayın önemini özellikle vurgulama. “Bu cümlenin altını çizerek söylüyorum.”
Altını üstüne getirmek: Çok ayrıntılı arama yapma, ortalığı dağıtma, insanları birbirine düşürme. “Evin altını üstüne getirdim, çantayı bulamadım. Dükkânın altını üstüne getirmişler.”
Altmışaltıya bağlamak: Durumu uygun olamayan bir şekilde kurtarmak. “İşte şimdi altmışaltıya bağladım.”
Altta kalanın canı çıksın: Herkes başının çaresine baksın, kendini kurtarsın, zayıflara ne olursa olsun. “Ben hakkımı alırım, altta kalanın canı çıksın.”
Alttan almak: Karşıdakinin haklı olduğunu vurgulama, yumuşak, olumlu davranış gösterme. “Ne kadar alttan aldıysam da bir türlü sakinleşmedi.”
Aman dilemek: Direnci kırılanın karşısındakine teslim olması, canının bağışlanmasını istemesi, merhametine sığınma. “Ama dileyeni af ederim.
Ana baba günü: Kimsenin birbirini tanımadığı, çok yoğun kalabalık. “Banka ana- baba günüydü.”
Ana kuzusu: Mazlum, küçük, günahsız kucak çocuğu. “Öz bir ana kuzusu.”
Anası ağlamak: Çok eziyetli işlere katlanmak, bitkin olmak. “Bu evi yapıncaya kadar çok anam ağladı.”
Anasından doğduğuna pişman: İsteksiz, yorgun, hiç bir şey yapmak istemeyen, tembel. “Anandan doğduğuna pişman gibisin.”
Anasından doğduğuna pişman etmek: Karşıdakine çok eziyet verme, sıkıntıya düşürme, canından bezdirme. “Hele dur! Onu daha anasından doğduğuna pişman edeceğim.”
Anasından emdiği süt burnundan fitil fitil gelmek: Yapılan işte çok büyük sıkıntı çekmek, eziyete, zorluğa katlanmak. “ Borcu ödeyinceye kadar anamdan emdiğim süt burnumdan fitil fitil geldi.”
Anasını ağlatmak: Birine çok eziyet etme, sıkıntı ve ızdırap çektirme. “O çocuk öğretmenin anasını ağlattı.”
Anasının gözü: Hiçbir numarayı yutmayan, kendi çıkarını düşünen. “Öyle anasının gözü ki..”
Anasının nikâhını istemek: Değerinin çok üzerinde değer koyma, olmayacak istekte bulunmak. “Adam beton dökmeye anasının nikâhını istedi.”
Anasına satayım: Başka bir şekilde işi planlayıp yapabilmeyi anlatır. “Anasına satayım bende öbür yoldan geçerim.”
Anca beraber, kanca beraber: Her ne şartta olursa olsun bir birine güvenip, sonuna kadar gidileceğini anlatır. “Ölümde olsa anca beraber, kanca beraber.”
Anladıysam Arap olayım: Söylenen sözden veya ortaya çıkan durumdan bir şey anlamamak. “Bir kelime anladıysam Arap olayım.”
Ant olsun: Bir şeyi sonuçlandırmak veya intikam almak için söz verme. “Ant olsun bunun hesabını soracağım.”
Apar topar: Aniden, hiçbir hazırlık yapamadan. “Apar topar toplanıp geldik.”
Aradan kara kedi geçmek: Aralarından su sızmayan, iyi anlaşan iki kişinin arasının bozulması. “Ne oldu? Aramızdan kara kedi mi geçti.”
Aralarından su sızmamak: Çok samimi, dost, arkadaş olma, bir birinin sırrını saklama. “Şu ikisinin arasından su sızmıyor.”
Arap saçına dönmek: İşlerin içinden çıkılmaz bir hal alması, karışması. “Vallahi bizim iş Arap saçına döndü.”
Araya girmek: Anlaşmazlık halinde bulunan iki kişiyi barıştırmaya, anlaştırmaya çalışmak. “Kaymakam araya girdi.”
Araya adam koymak: Devreye sözü geçen birsinin girmesi. “Bizim oğlanın işi için araya adam koyduk.”
Arayı yapmak: Erkekle kızın arasını bularak bir birine sevdalanmasını ya da anlaşmazlık halindeki iki kişiyi anlaştırmak. “Bizim oğlanla kızın arasını yapmışlar.”
Ara damarı çatlamak: Ayıplardan utanmaz durumda olan, sıkılmayan, alenen yapan. “Kadına bak, ar damarı çatlamış.”
Arıkovanı gibi işlemek: Bir yere çok kişinin gelip gitmesi, müşterinin bol olması. “Lokanta arı kovanı gibi iliyor.”
Arif olan anlar: Gizli kapaklı söylenen bir sözü anlayışlı olanların anlaması. “Ben söyledim söyleyeceğimi, arif olan anlar.”
Arka çıkmak: Kavga anında birine destek verme. “Bütün herkes bana arka çıktı.”
Arkadan söylemek: Yüzüne söylememek, arksından konuşmak ve aleyhine söz söylemek. “Arkadan âmâda söyledi.”
Arkadan hançerlemek: Beklenmeyen bir şekilde bir dosttan zarar görmek. “Beni yıkan arkadan hançerlemesi oldu.”
Arkasına düşmek: Biri kişinin peşine düşerek ona uyma."Arkasına düştü, sonu iyi olmadı.”
Arkasını sıvazlamak: Yapılan bir başarıdan veya işten dolayı tebrik edip, hürmet etme, saygı. “Adam onun arkasını sıvazladı.”
Arkası pek: Sırtı pek, arkası sağlam, desteği olan. “ Adamın sırtı pek, işleri mutlaka olur.”
Arkası yere gelmek: Ayakta duramama, zorlukla karşılaşma. “Çocukları yüzünden arkası yere geldi.”
Arkası(sırtı) yere gelmemek: Güçlü kuvvetli ve destekli ola, zorluklar karşısında ayakta durabilme. “Oğulları sayesinde sırtı yere gelmedi.”
Armudun sapı, üzümün çöpü: Her şeye olumsuzca bir bahane uyduran. “Armudun sapı, üzümün çöpü diye diye kız evde kaldı.”
Armut piş ağzıma düş: Her şeyi hazır ve emeksizce bekleyen. “Sen armut piş ağzıma düş
diye diye daha çok beklersin.”
Arpa boyu kadar yol almak: İşin sonucunu çabalara rağmen alamamak, ilerleyememek. “Arkaya baktım arpa boyu kadar yol gitmişim.”
Arpacı kumrusu gibi düşünmek: Derin düşünce içinde olma, umutsuzluk. “Arpacı kumrusu gibi ne düşünüp dururusun?”
Arpalığa çevirmek: Çalıştığı işi veya kurumu kendi çıkarı doğrultusunda kullanmak. “Tapu dairesini arpalığa çevirdi.”
Asıp kesmek: Bol keseden tehditli bir şekilde bağırıp, çağırma. “Adam durmadan asıp kesiyor.”
Askıya almak: İşin yapılmasını geciktirmek, oyalamak, sonuçsuz bırakmak. “Adam işi askıya almış da haberimiz yokmuş.”
Aslı-astarı olmamak: Gerçek olmayan bir olayın dedikodu şeklinde yayılması, söylenti. “O olayı aslı astarı yokmuş.”
Astarı yüzünden pahalıya gelmek: Bir işin yapılması sırasında işin umulandan daha fazla para harcayarak yapılması. “Evi onarttım amma, astarı yüzünden pahalıya geldi.”
Astığı astık, kestiği kestik: Her işi serbestçe yapıp, hesap vermeyen, sert şekilde muamele eden. “ Böyle adam mı olur? Astığı astık, kestiği kestik.”
Aşağıdan almak: Olayı yatıştırmak için suyuna göre davranma, yumuşak söz söyleme. “Adam çok tersti ama aşağıdan almasını bildim.”
Aşağı kurtarmaz: Pazarda fiyatların belirli bir seviyeden aşağıya sayılamayacağını belirtir. “Abla o sebze aşağıya kurtarmaz.”
Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık: İşlerin içinden çıkılamaz duruma gelmesi, çözümsüzlük. “İkisine de bir şey diyemedim. Bir kız, bir gelin. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.”
Aşık atmak: Birisine karşı kendisinin daha iyi durumda olduğunu söyleme. “Benimle sen araba sürmede aşık atamazsın.
Ateş almak: Çok acele davranma, olduğu yerden uzaklaşma. “Sanki ateş almaya gelmiş.”
Ateş bacayı sarmış: Bir kızın veya erkeğin âşık olması, açıkça bunu belli etmesi. “Kıza bak hele. Ateş bacayı sarmış da yerinde duramıyor.”
Ateş basmak: Herhangi bir durum karşısında yüzün kızarması, sıkıntılı durum. “Arkadaşı ateş bastı.”
Ateşe atmak: Başkasını kendi yerine tehlikeli bir işin ortasına atmak. “Bile bile kendisini ateşe attı.
Ateşine yanmak: Bir başkası yüzünden zarara uğrama, zarar görme. “Onun ateşine yandı.”
Ateşle oynamak: Bile bile zarar göreceği bir işe kalkışmak. “Arkadaş bak! Ateşle oynuyorsun.”
Ateş pahası: Bir eşyanın, malın, aracın çok pahalı olması hali. “Koltukları ateş pahasına almışlar.”
Ateş püskürmek: Çok öfkelenme, ağır laflar söyleme. “Müdür ateş püskürüyordu.”
Ateşten gömlek: Sıkıntılı bir durumu anlatmak için söylenir. “Ateşten gömlek giydim.”
Atı alan Üsküdar’ı geçti: Elde bulunan fırsatın kaçırılması. “Sen hala oyalan, atı alan Üsküdar’ı geçti.”
Atıp tutmak: Bir kişinin yapamayacağı işleri yapacakmış gibi söylemesi. Birisinin arkasından aleyhine laf söylemek. “O kadar da atıp tuttu ki.”
Atsan atılmaz, satsan satılmaz: İçinden çıkılmaz duruma düşmek, çaresizlik. Her şeye rağmen mevcut duruma razı olmak. “Evlat işte! Atsan atılmaz, satsan satılmaz.”
Attan inip eşeğe binmek: Bulunduğu makam mevki veya ekonomik durumdan daha alt bir dereceye inmek. “Bizimkine attan inip eşeğe binmek denir.”
Avaz avaz bağırmak: Sesinin çıktığı kadar bağırma, çağırma. “Babam avazı çıktığı kadar bağırdı.”
Avucunun içine almak: Herhangi bir kişiyi kontrol etmek, her dediğini yaptırmak.“Baksana başkanı tam avucunun içine almış.”
Avucunu yalamak: Yapacağı, umut ettiği bir işin sonucuna ulaşamamak. “Sonunda ben avucumu yaladım.”
Avuç açmak: Yardım isteme, dilenme, para istemek ya da ister duruma düşme."Başkasına avuç açmamak için bugünden çalışan iyi olur."
Ayağa düşmek: Değerli olan bir şeyin değersiz hale gelmesi. “Baksana bunlarda iyice ayağa düştüler.”
Ayağa kalkmak: Telaş, heyecan, hastanın iyi olması: “Baktım herkes ayağa kalkmış.”
Ayağı(ayakları) birbirine dolaşmak: Heyecandan veya dengesizlikten yürürken ayakların birbirine takılması. “Sarhoşa bak, ayakları bir birine takılıyor.”
Ayağı ile gelmek: Kendiliğinden, emek harcanmadan gelen. “Nasibim ayağı ile gelir.”
Ayağına (ayak bağı olmak) bağ olmak: İşi yaparken yanında bulunan veya bir diğer kişinin işin engellenmesine etki etmesi. “Hizmetli ayağıma bağ oldu.”

Ayağına dolanmak: İşe engel olan bir diğer kişinin bulunması. “Çocuk benimle gelirse ayağıma dolanır.”
Ayağına gitmek: Alçakgönüllülükle başkasının ayağına gitmek, yanına varmak. “Büyüklük bende kalsın. Ayağına giderim.”
Ayağına kapanmak: Yalvarıp yakararak, bir işin olması için çalışmak. “İşe alması için nerdeyse ayağına kapandı.”
Ayağına kara su inmek: Uzun süreli bekleme sonucunda çok yorulmak. “Bankada sıra beklerken ayağıma kara sı indi.”
Ayağını denk almak: Kendine yapılabilecek kötülüklere karşı önceden tedbirini geliştirmek. “Adam ayağını şimdiden denk almış.”

Ayağını kaydırmak: Birisini bulunduğu makam veya işten attırmak, hapishaneye düşürmek. “Adama öyle bir numara çektiler ki ayağı kaydı.”
Ayağını kesmek: Önceden sıkça uğranan bir yere uğramaz olmak. “Bakıyorum da ayağını bizim evden kestin.”
Ayağının altına almak: Birisini hiç acımadan dövme, ayakları ile çiğneme. “Ayağının altına aldığı adamı bağırtarak dövüyordu.”
Ayağının tozuyla: Yoldan hemen gelen, gelir gelmez, yorgunluğunu çıkarmadan. “Ayağının tozu ile temizliğe girişti.”
Ayağını sürmek: Ölüme karşı son nefeste direnme, işi isteksizce ağırdan yapma. “Baktım ki ayağını sürüyor, bırak kalsın dedim.”
Ayağını yorganına göre uzatmak: Hesapsızlıktan kaçınmak, gelir ve giderini dengede tutmak. “Ayağını yorganına göre uzatsaydı evine icra gelmezdi.”
Ayağı suya değmek: Neden sonra aklının çalışmaya başlaması, asılını kavarama. “Neden sonra ayağı suya erdi, ama iş işten geçti.”
Ayak diremek: Kendi kararından başka bir kararı kabul etmemek. “Ayak diremeyle sonuca ulaştı.”
Ayaklar altına almak: Hiçbir şeye değer vermemek, kuralsızlık. “Babasını ayaklar altına aldı.”
Ayakları geri geri gitmek: Gönülsüzce davranmak, gidilecek yere gitmek istememe. “Vallahi ayaklarım geri geri gitti.”
Ayaklı kütüphane: Çok şey bilen, her soruyu cevaplandırabilen. “Adam sanki ayaklı kütüphane.”
Ayak takımı: Sıradan, işe yaramaz, sokak serserisi. “Ona hiç bulaşma. O yak takımındandır.”
Ayak uydurmak: Yürüyüşte aynı kol üzere yürümek. Başkasının davranışlarına uymak. “Avrupa’ya ayak uydurmak bize mi kalmış?”
Ayak üstü: Oturmadan kısa süreli bir görüşme yapma. “Milli Eğitim Müdürü ile ayaküstü bir görüşme yaptım.”
Ayıkla pirincin taşını: Bir işin içinden çıkılmaz hale gelmesi, işin güç olması hali. “Ayıkla bakalım pirincin taşını.”
Ayılıp bayılmak: Kendinden geçme, sinir kırızi. “Çocuğunun yaralı olduğunu görünce ayılıp, bayıldı.”
Ayran delisi: Her gördüğüne gönül veren, anlamsız hayranlık besleyen. “Ayran delisi olmamak lazım.”
Ayranı kabarmak: Boş yer kızma bağırma. “Benimde o an için ayranım kabarmış.”
Ayyuka çıkmak: Duymayanın kalmamış olması, Herkesin duyması. “Yaptıkları artık ayyuka çıktı.”
Aza çoğa bakmamak: Mevcutla idare etme, az veya çok olmasına bakmamak. “Artık aza çoğa bakmazsınız.”

(*) Diğer harflerde yer alan deyimlerimiz hazırlanmaktadır.

 
   

  Başa Dön 

Yazdır

 
 
 
Copyright © Tüm Hakları Saklıdır [Çınar Arıkan]