HALK
OYUNLARI
ve TÜRKÜ HİKÂYELERİ
YAKIMLAR–1 (*)
A
DEVEM
Anadolu'yu dolaştığınız zaman aşk,
sevgi, kahramanlık, tabiat, din, vatan,
bayrak üstüne söz söyleyen, türkü
çağıran birçok âşıkla, karşılaşır,
söylediklerim dinler bundan da büyük
keyif alırsınız.
Hep merak etmişimdir. Anamur'un gelmiş
geçmiş âşıkları kimler ve bunlar bize
hangi eserleri bırakmışlar diye.
Yaptığım araştırmalar, derlemeler
sonucunda geçmişte yaşamış ve günümüzde
hâlen yaşamakta olan halk ozanlığı yönü
çok güçlü insanlar tespit ettim.
Bunların söylediği şiirleri kasetlere
alarak ölümsüzleştiriyorum. Zaman zaman
bu eserleri dergilerde de
yayınlatmaktayım.
Birçok şiirin, türkünün bize ulaşmasını
sağlamış olan aslen Anamur İlçesi
Karalarbahşiş köyünden İbrahim Melek’in
bana aktarmış olduğu anonim bir özellik
taşıyan yakımı ve hikâyesini sizlere
aktaracağım.
Yakım yakmak Anadolu'da acı duyulan bir
olay, bir ölüm karşısında dertlenme,
hüzün, acı ve kalpteki acının
seslendiril-mesi, yüksek sesle ilanıdır.
Geçmişte Bahşiş köylüleri kışın
sahillerde, yazın baharla birlikte
yaylalarda yurt tutan, koyun besleyen,
göçer Yörüklerdi. Halen bu geleneği bir
kısmı sürdürmekte, sürüleriyle birlikte
bahar basında Anamur yaylalarına ve
Karaman ilindeki Barçın Yaylası’na
göçmektedirler.
Daha dağların delinmediği, toprak
yolların bile açılmadığı yıllarda,
patika yollardan eşyalar, develere, at
ve eşeklere yüklenir, yaylalara on, on
beş günlük bir zaman içerisinde
çıkılırdı.
Yayla göçünde develer büyük işe yarar,
yayla yollarında, ‘sarı yayla’ türküleri
çağrılırdı.
Karalarbahşiş köyünden olan Emine kız
çok sevdiği lök üne(1) kendi eşyalarını
yükletmişti. Diğer ev eşyaları da diğer
develere. Emine kız sarı lökü ta
küçüklüğünden itibaren kendi elinde
büyütmüştü. Ona duyduğu sevgi
bambaşkaydı. Bu yıl tam altı yaşına
gelmişti. Yine Barçın'a gidiliyordu.
Sabah namazı ile birlikte yola çıkıldı.
Deve bozulama-ları(2), lök ötüşleri(3),
köpek havlamaları, koyun melemeleri, at
kişnemeleri birbirine karışıyor, yerden
insanın ciğerini yakan bir toz
kalkıyordu.
Bu şekilde bir müddet yol alındı.
Muarlar koyağının üst kısımlarına
Zinhar(4) mevkiine varılmıştı. Günün ilk
ışıkları da batı tepelerinin üst
kısımlarına düşmüştü artık.
Bir anda olan oldu. Sarı Lök önce ön
dizleri üzerine çöktü. Sonra yan üstü
kaykıldı. Acı acı birkaç defa öttü.
Sonra o koca vücut uzanıverdi ve
hareketsiz kaldı. Emine bir anda ne
olduğunu kavrayamamıştı. Ama lökü
ölmüştü. Lökün yanına o da çöktü.
Gözlerinden yaşlar sel gibi gelmekteydi.
Ağlıyor, hıçkırıyor,elinden hiçbir şey
gelmiyordu. Dizlerini dövüyor, yüzünü
iki elinin arasına alıyordu. Sonra
yanık, içten, insanın ta yüreğine
işleyen bir yakımı(5) yakıverdi.
A
DEVEM
Sarı löküm de bağdan boşanır, boşanır
Ala bağlısı(7) da yere döşenir, döşenir
Lökümün gız ablası da gütmeye üşenir,
üşenir(8)
Vefasız yolda goydun da beni a devem oy.
oy.. oy...
Sarı löküm de dağda yayılır, yayılır
Yayılır, yayılır da kendi doyunur,
doyunur
Lökümün ötüşü de abamgile duyulur,
duyulur
Kötü yolda goydun da beni a devem oy.
oy.. oy...
Sarı löküm olmayınca da yaylaya
gitmedim, gitmedim
Nerde benim löküm deyip de gütmedim,
gütmedim
Ala bağlısını da tutup örtmedim,
örtmedim
Vefasız sahilde(9) koydun da beni a
devem oy. oy.. oy... (*)
(*) Yakım: Dağa, taşa, ağaca, hayvanlara,
üzüntüye, kedere, sevince, neşeye
ağıtlar, şiirler
söyleme.
(1) Lök: Altı yaşındaki erkek deveye
verilen ad.
(2) Deve Bozulaması: Devenin ötmesi, ses
çıkarıp, bağırması.
(3) Lök Ötüşü: 6 yaşındaki devenin ses
çıkarıp, bağırması.
(4) Zinhar: Anamur’un Kaş Yaylası ile
Muarlar Koyağı arasında bir mevki ismi.
(5) Yakım: Dağa, taşa, ağaca, kuşa, acıya
tatlıya şiir söz, türkü söyleme.
(7) Ala Bağlı: Devenin havudunu (palanın)
bağlamakta kullanılan ala kilim
deseninde
dokunmuş ip (kolan).
(8) Üşenme: Tembellik, atalet, iş yapmak
istememe.
(9) Sahil: Deniz seviyesi, kışlak.
(*) Kaynak Kişi: İbrahim Melek. Anamur
Karalarbahşiş köyü. 1933 doğumlu.
İlkokul mezunu.
Derleme; 1988 yılında
Çeltikçi köyünde, İbrahim Melek’in
evinde ses kayıt cihazı ile
yapılmıştır.
|