HALK
OYUNLARI
ve TÜRKÜ HİKÂYELERİ
GÖK GARGAYI
GURU AĞAÇ’DA DUTTULAR(*)
Anamur'a gelen Türk boyu Orta Asya
üzerinden İç Anadolu’nun orta
kısımlarına, Kayseri, Karaman
taraflarına, oradan da Gülnar ilçesi
üzerinden Anamur'a gelmişti. Anamur'a
ilk defa Oğuzların Üç Oklar boyundan,
Denizhan kolu yerleşmişti. Bunlar Yıva
oymaklarıydı. Anamur’a gelip yerleşen
Bozdoğan, Kızılaliler, Bağşiş Yörükleri
küçük Yıva’yı, Bozyazı İlçesi, Aksaz
beldesine yerleşen Yörükler ise; büyük
Yıva’yı teşkil ediyorlardı. Bunlar
bölgeye ilk gelenlerdi. Bu yerleşim
fetihle birlikte başlamış ve fetihten
sonra daha da hızlı bir şekilde devam
etmişti.
Türkler Anadolu’ya gelişlerinden
itibaren de konargöçerliği
bırakmamışlardı. Torosları aşarak
Anamur’un sahil kesimlerindeki otlaklara
yerleşen Yörükler de konargöçerliği
sürdürmekteydiler. Konargöçerlik
nesilden nesile devam etti. Ananelerine
bağlı gençler hayvan besleyerek kışın
kışlaklarda(1), yazın yaylaklarda(2)
yaşayarak, hayatlarını sürdürüp 12.
yüzyıldan, 18. yüzyılın başlarına kadar
geldiler.
Anamur 13. yüzyılın birinci yarısında
Selçuklular tarafından kurulmuştu. 1804
yılına kadar beyliklerle idare edilen,
1804'te Konya’ya, 1811'de Silifke'ye
bağlanan, 1859'da nahiye, 1869'da da
ilçe olan Anamur'un idari merkezi
1870'li yıllara kadar Nasrettin
Köyü'nde(3) kalmış, daha sonra ilçe
bugünkü merkezden idare edilmeye
başlanmıştı.
Yörüklerin Toroslar üzerindeki 1000
metreden başlayıp, bazı kesimlerde
1500–2000 metreye kadar çıkan
yükseklikler üzerinde yer almış bu
yaylalarının tümüne birden Taşeli
Yayla-sı(4) denmekteydi.
Taşeli Yaylaları Mut, Silifke, Anamur ve
Ermenek arasında, Toroslar üzerinde
boylu boyunca uzanmaktaydı.
Bahar mevsiminde yaylalara çıkan
Yörükler, Taşeli’nin gerçek
sahipleriydi. Burada insanlar; Taşeli'
nin ladin, katran, kekik, sümbül kokan
yaylalarında, karlı dağ yamaçlarına,
beyaz bulutlara eşlik ederek mutlu bir
hayat sürerlerdi. Yaz aylarının başında,
baharla birlikte Türkmen Yörükleri
yaylalara doğru göçe başlarlar,
koyunlar, keçiler, oğlaklar, kuzular öne
katılırdı. Ala kilim atılmış develere
yükler vurulur, konalgalarda(5) mola
vere vere yayla yollarına düşülürdü. En
güzel yaylalara, en güzel havaya ve ota
kavuşuncaya kadar yola devam edilir, her
Türkmen Yörük obası ayrı bir yeri
kendine yurt seçerdi.
Kış yaklaştığında, güz sonunda
sahillere, enginlere inilir, yazın
başında yayla sevincini anlatan
kavallar, kabak kemaniler, davullar
şimdi artık sahil türküleri söylerdi.
Otlaklar kendi aralarında pay edilmişti.
Dağlar herkese açıktı. Koyunlar,
davarlar serbestçe yayılırdı ama
otlaklar paylaşıldığı için birbirinin
otlağına girilmezdi. Ermenek Anamur
arasındaki sınır kavgaları otlaklara
sahip olma, intifa hakkı(6) yüzünden
çıkardı. Bu kavgalar zaman zaman o kadar
büyürdü ki yaylalarda, kimse yokken, kış
mevsiminde sayvant(7) yakmalara,
davarları(8) ıssız yerlerde
kurşunlamaya, adam önü kesip dövmeye, su
kuyularına taş doldurmaya, su oluklarını
kırmaya kadar varmıştı. Bu işin sonu
gelecek gibi değildi. Çıkan kavgalarda
birçok kişi yaralanmıştı. Gençlerden
birisinin bir delilik yapıp adam
öldürmesi an meselesi idi.
Anamur yöresi Türkmen Yörüklerinin bir
kısmı Taşeli Platosu üzerindeki
yaylalarda konaklamaz, Ermenek’i geçerek
daha iç bölgelere, daha yukarılara doğru
yol alır, Karaman ili sınırları içindeki
yaylalara uzanırlardı. Bu yaylaların en
önemlisi Barcın Yaylasıydı. Anamur’un
Karalarbahşiş, Gercebahşiş, Akcâmi
Yörükleri kışın köylerinde muhkemdi(9).
Anamur ilçesine tabi yedi köy halkı
Ermenek ilçesi sınırları içerisine,
sonradan alınmış olan Barcın Yaylası
adıyla maruf(10) yere yaz aylarında
çıkıp, buralarda hayvancılık ve ziraat
yapmak suretiyle geçine gelmişlerdi.
Ellerinde yazılı belge olarak 1251
tarihli bir ferman(11) ve 1252 tarihli
mahkeme kararı, Hüccetü Şerriye(12)
mevcuttu.
Elde bulunan bu yazılı belgeler, bahsi
geçen Anamur yöresine ait Türkmen Yörük
köylerinin çok daha eski tarihlerden
önce, Barcın'a çıkıp ilgili yaylanın
otundan ve suyundan yararlana
geldiklerini göstermekteydi.
Sözü edilen ferman ve Hüccetü Şerriye
ilâmda, yine yukarda sözü edilen
Yörüklerin bu Barcın Yaylası’nda
kadimden(13) beri, intifa (yararlanma)
hakkına sahip olduklarını, bu yere başka
Yörüklerin tecavüzlerinin men
edildiğini, dolayısıyla Barcın
Yaylası’nın Anamur ilçesine mensup yedi
adet Türkmen Yörük köyüne tahsis edilmiş
olduğunu göstermekteydi. Karalarbahşiş,
Gerçebahşiş, Akcami Köyü Yörükleri yaz
aylarında Barcın Yaylası’na çıkıp
yararlanmalarını sürdürmekteydi.
Barcın’a çıkan Yörükler kendilerini
mahkeme kararları, fermanlarla garanti
altına almışlardı. Esas kavgalar ve
anlaşmazlıklar Barcın’dan ziyade Taşeli
Platosu üzerindeki yaylalarda daha yoğun
görülmekteydi.
Anamur ve Ermenek ilçeleri 1800 yılların
ikinci çeyreğinde idari yönden sancak
olan Silifke ilçesine bağlıydı. Aynı
sancağa bağlıydılar ama sınır
anlaşmazlıkları da Ermenek ve Anamur
Yörük obaları arasında devam ediyor, bir
türlü Taşeli’nin verimli otlaklarını
paylaşamıyorlardı. Her iki ilçenin
toprakları birbirine karışmıştı. Bu
ilçelere mensup şahıs ve şahıs
topluluklarının bir kısım arazileri
müştereken kullandıkları da görülüyordu.
Silifke’deki idarenin başı uzun süredir
Ermenek Yörükleri ile Anamur Yörükleri
arasında meydana gelen sınır
anlaşmazlıkları ve kavgaları ile
ağrımaktaydı. İdareciler birkaç kere
aracı olmuşlar her defasında Yörükler
yapılan anlaşmaları karşılıklı
bozmuşlardı. En sonunda merkezi idare
sancaktarı aradan çekilmiş ve kendi
aralarında anlaşmazlıklarını çözmelerini
istemişti.
Bu yüzden büyük kavgalar olmuştu. Bir
defasında kış sonlarında Anamur Yörük
beylerinin gözünü korkutmak amacıyla
Ermenek beyleri silahlarını kuşanıp
Anamur’a baskın vermek için yola
düşmüşlerdi. Baskın verileceği aradaki
laf taşıyıcılar tarafından Anamur
beylerine ulaştırılmış, onlarda casuslar
salarak baskın gününü ve Ermenek
Yörüklerinin hareket anını
öğrenmişlerdi. Ermenek kafilesi
Malaklar, Gercebahşiş, Karalarbahşiş yol
ayrımının tam ortasında yer alan Murtlu
Mezarlıkta beklenecekti. Burası çok
eski, tarihi bir mezarlıktı. Bütün
mezarlık murt(13) ağaçları ile
kaplanmış, ağaçların sıklığından geçecek
yol bile kalmamıştı. Silahlanıldı,
burada pusu kuruldu. Hiç bir şeyden
habersiz Murtlu Mezarlığa kadar gelen
Ermenek Yörükleri üzerlerine açılan ateş
sonucunda geri dönmek zorunda
kalmışlardı.
Kavgalar genelde Akpınar’dan başlayarak
Kırkkuyu, Elbalak, Gözlügöl, Beşkuyu,
Kışla yaylalarında olurdu.
Ermenek ve Anamur Yörükleri yine aynı
yaylalara çıkmışlardı. Bu çıkışla
birlikte Yörük çocukları, çobanlar
arasında otlak kavgaları da başlamıştı.
Kavgalar büyümüş Yörük beyleri de
kavgaların tarafı olmuşlardı.
Bu böyle gitmezdi. Mutlaka bu işe bir
çözüm bulmalıydılar. Yörük beyleri gün
kararlaştırarak, bir araya gel-meye
karar verdiler. Beyler kararlaştırılan
günde çadırlardan birinde toplandılar.
Oturuldu. Ermenek beyleri bir tarafa,
Anamur beyleri bir tarafa oturmuşlardı.
Ayran ikram edildi. Söz dolaştırılmadan
konuya girildi. Kavgaların önlenmesi
için sınırın nasıl çizilmesi gerektiği
üzerinde konuşuldu.
İlk sözü Anamur Yörüklerinin başı Hüseyin
Bey aldı.
—Bilindiği gibi ağalar yıllardır kavga
sürüp geliyor. Otlaklar paylaşılamıyor.
Şimdi ben derim ki bu kavgaları
bitirelim. Bu kavgaların, husumetin sonu
yok. Gençlerden birinin bir gün bir
delilik yapmasından korkarım.
Ermenek Yörüklerinin başı Mehmet Bey söz
aldı:
—Hüseyin Bey doğru söyler. Ben de
gençlerden korkarım. Biz büyükler bir
çözüm bulmazsak gençler birbirini
yiyecek.
—Çözümünüz nedir?
—Biz bu yaylalara her yıl çıkmıyor
muyuz?
—Elbette çıkıyoruz. Şimdi Anamur’dan da
Ermenek’ten de Yörük göçleri nisan
gelince aynı anda yola düşsünler. Siz
kuzeye gelin. Biz güneye inelim. Göçler
nerde karşılaşırsa orası sınırımız
olsun. Siz sınırı kuzeye geçmeyin, biz
sınırı güneye geçmeyelim.
—Her iki taraftan da Yörük obalarının
yanında iki şahit olsun. Anamur
obalarının yanında Ermenek Yörüklerinin
şahitleri, Ermenek obalarının yanında da
Anamur Yörüklerinin şahitleri osun.
—Çok iyi olur ağalar. Kimse birbirine
haksızlık etmemiş olur.
—Yalnız göçler ne zaman hareket edecek?
Bu soruyu Ermenek beylerinden Alaaddin
Bey sormuştu.
—İlk horoz öttüğünde yola düşülsün.
Şahitler de horozun öttüğüne şahadet
etsinler.
—Olur.
Sonunda bir anlaşmaya varıldı. Gelecek
yıl nisan ayında Yörük obaları
yanlarında karşı taraftan ikişer şahit
eşliğinde horozlar sabahleyin ötünce
yola çıkacaklar, bu göçen obalar nerede
karşılaşırsa orası sınır olacaktı.
Sınırın belirlenmesinden sonra da hiç
kimse, diğer ilçenin sınırına, otlağına
girmeyecekti. Gavilleşildi. O yaz zar
zor geçti. Obalar kışlaklara döndüler.
Nisanda kararlaştırılan güne kadar
beklenecekti.
Beklenen gün gelip çatmak üzereydi.
Obalarda birkaç gündür bir telaş
başlamıştı. Yörük beyleri karşı tarafa
şahitlerini bir hafta önceden
göndermişler nisan ayının gelmesi
bekleniyordu.
Anamur'da beylerin hüküm sürdüğü bu
1850’li yıllarda Danışman(14) adı
verilen tepede yer alan düzlükte yayla
göçü öncesi ve yayladan kışlağa inildiği
zaman güz sonunda, birkaç gün süren
eğlenceler yapılır, şenlikler
düzenlenirdi. Birkaç gün gece geç vakte
kadar eğlenilir, davullar, kabak
kemaniler, koca kavallar çalınır,
gençler oyunlar oynar, maniler, türküler
söylenir, seyirlik oyunlar sunulur,
yarışmalar yapılır ve böylece moral
kazanan obalar sabahtan yayla yollarına
düşerlerdi. Beyler kendi idaresindeki
obaları Danışman düzlüğüne getirir,
onların eğlenceye katılmalarını
sağlardı.
Nisanın ilk günü Yörük obaları sınırı
belli etmek için yola çıkacaklardı ya
Hüseyin Bey yanındaki şahitlere göçten
üç gün önce:
—Bugünden itibaren akşamları Danışman’da
eğlence var. Siz de eğlencemize
davetlisiniz. Eğlenilecek coşulacak,
üçüncü gün horoz ötümünde yola
çıkılacak, bütün Yörük obaları
Danışman’da toplanacak, davulların,
kabak kemaninin, kavalın sesi ile bütün
Toroslar yankılanacak, demişti.
Oba beyleri nisan ayı gelmeden bir araya
gelmişler, sınırın çizilmesi için
göçlerin hareket edeceği horoz ötümünü
nasıl olur da erken sağlarız, diye
aralarında konuşmuşlardı.
Paşa Bey:
—Son gün biraz eğlenceden sonra çok
büyük bir ateş yakalım. Bu ateş öyle
ferli olsun ki, etraf gündüz gibi
aydınlansın. Belki bir iki acemi horoz
şafak söktü sanıp öter, erkenden yola
çıkarız, demiş bu fikir diğer Yörük
beylerince de benimsenmişti.
İki gün boyunca kesilen koçlar yenilmiş,
yapılan yiyecekler obadakilere ikram
edilmiş, türküler söylenmiş, oynanmış,
neşelenilmişti. Bir müddet eğlenildikten
sonra Danışman düzlüğünün kenarında
yanmakta olan ateş harlandırılmış(14),
çıralı çam kütükleri ateşe atılmış ateş
gittikçe büyümüştü. Davullara olanca
güçle vuruluyor, gençler bağıra bağıra
oyunlar oynuyorlardı. Bir şamata bir
cümbüş dağlardaki kurtlar, kuşlar bile
uyanmıştı. Çıralı çam kütüklerinin
alevlendirdiği ateş dağ yamaçlarını bile
aydınlatıyordu.
Davul, kabak kemani, koca kaval bir hava
tutturmuşlardı:
“İndim gittim Danışman'ın düzüne
Lanet olsun çirkinlerin yüzüne haydi
Haydi, haydi atamaz oldum haydi
Danışman'ın cümbüşünden(15) de yatamaz
oldum.
Ayşe gelin yeni gelmiş yayladan
Hoş geldine varamadım hayladan haydi
Haydi, haydi atamaz oldum
Danışman'nın cümbüşünden de yatamaz
oldum.
Evlerine varamadım köpekten
Dar uçkuru çözemedim göbekten haydi
Haydi haydi atamaz oldum
Anamur'un sıcağından yatamaz oldum.
Gün görünmez melengicin(16) dalından
Kimse bilmez bu garibin halinden haydi
Haydi haydi atlı da geliyor
Gar memeden emdiğim de tatlı da
geliyor.”
Bu şamata, bu ses bu bağırışa, bu
cümbüşe, yakılan ateşin aydınlığına
acemi birkaç horoz kanmıştı. Uzaklardan
yanık yanık ötmeye başlamışlardı.
Cümbüşte havadan havaya geçiş yapılacağı
sırada Hüseyin Bey:
—Yeterin artık, şafak söktü, bakın
horozlar ötüyor.
Bir anda ses şamata kesilmiş Ermenek
Yörüklerinin şahitleri de, bütün
Yörükler de kulak kabartmışlardı. Birkaç
horozun daha köy aralarından,
kümeslerden “Üüüüürrrrrrrüüüüü...
Gıgıııııııııık...Gıgııııııık” diye ötme
sesi gelmiş herkes duymuştu.
Hüseyin Bey şahitlere:
—Horozların ötüşünü duydunuz mu? diye
sordu.
—Duyduk beyim.
Şahitler bu şamatanın, bu ateşin
horozları kandırmak için bir oyun
olduğunu anlayamamışlardı.
Hüseyin Bey:
—Tez elden yükler yükletile, koyunlar,
davarlar öne katıla, göç var göç, diye
ilan edivermişti.
Aslında horozların ötmesine daha çok
zaman vardı. Obalar akşamdan yola
çıkıyorlardı. Ermenek Yörükleri ise
sabahı bekleyeceklerdi.
Obalar, hazırlanan eşyaları birer birer
Beserek, Gayalık, Daylak ve Mayalara(17)
yükletiliyordu. Yükleme işi yapılırken
köşek ve dorumlar(18) bir o tarafa, bir
bu tarafa koşup ortalığı tozutuyorlardı.
Yük çuvalları develere yükletilmiş,
üzerlerine yataklar pekedilmiş(19),
senit(20), kazan, saç, oklava, şiş
unutulmamıştı. Yiyecekler ve giyecekler,
çullar, kilimler sergilikler, kap kaçak
da diğer hayvanlara vurulmuştu.
Develerin üzerine birer ala kilim
örtülmüş yola çıkılmıştı.
Yörük Beyleri, kadınları, genç kızları,
delikanlıları, çocukları hep birlikte
yürüyorlardı.
Ala Köprü, Karadiken Seğiri, Muarlar
Goyağı geçilmişti. Göçteki gençler her
dağa, her goyağa(21) bir yakım yakarak
yürüyorlar, koca kavalların yanık
havaları Toroslarda bir garip ürperti
hissettirerek Yörük göçüne eşlik
ediyordu. Çocukların sürdüğü yüzlerce
koyun, kuzu, keçi ve tekeler; meleyerek,
yol kenarında geçtiği yerlerdeki
otlardan kopararak zirvelere doğru
çıkıyordu. Karabaş çoban köpekleri
havlıyor, sürünün bir önüne bir arkasına
kuyruk sallayıp koşuyorlardı.
Hüseyin Bey atının üstünde en önde göç
başılık yapıyordu. Göç başı ne derse o
olurdu. O emretmeden durulmaz, konalga
yerinden kalkılamazdı. Ermenek
beylerinin yanına kattığı şahitler de
Hüseyin Bey’in yanında atları üstünde
birlikte yol alıyorlar, göçün kurallar
dahilinde yapılıp yapılmadığının seyrini
gözlüyorlardı. Guru Ağaç’a(22) varılmak
üzereydi. Hayvanlar yorulmuştu. Göç başı
Hüseyin Bey’in konalga yerine
varıldığını ilan etmesi ile birlikte
yaylaya doğru göçen obalar durdu. Yükler
indirildi. Dinlenilecek tekrar yola
çıkılacaktı. Azıklar torbalardan
çıkarıldı, yenildi, içildi. Koyunlar
kuzuları ile keçiler oğlakları ile
emiştirildi(23). Hayvanlara saman, yem
ve su verildi. Çiğdemler çekildi.
Guru Ağaç’ta dinlenme sırasında çocuklar
çeşitli sayışmalar söyleyip oyunlar
oynadılar. Yörük delikanlıları sevdiği
güzelleri tenhelemek(24), sevdasız
olanlar da yeni sevdalara düşmek için
gözlemeye başladılar.
Mesud Ağa’nın aşiretinden Songül Kız
ağaçların arasında dolaşırken
yukarılardan akıp gelen kar sularından
sulanmakta olan bir gök garga(25)
görmüştü. Gök garga suya tıkmağını
batırıyor, sonra etrafına bakınıp suyun
kenarında geziniyordu. Songül Kız’a bu
kuş; yeşil, mavi parlak tüyleri ile öyle
bir güzel, öyle bir çekici gelmişti ki
bu kuşu yakalamak sahip olmak istemişti.
Koşarak diğerlerinin yanına gelip
gördüğü kuşu anlattı:
“Bana bu kuşu tutun.” dedi. Songül Mesud
Ağa’nın en küçük kızıydı. Daha on dört
yaşına yeni girmişti. Babası onun bir
dediğini iki etmez, ne isterse, ne derse
onu yerine getirirdi.
Bir kaynaşma, bir segirdişme(26) oldu.
Songül Kız’ı gözlemekte olan
delikanlılar da bu seğirdişmenin
nedenini anlamak için Mesud Ağa’nın
yanına koştular. Ne olduğunu sordular.
Mesud Ağa kısaca olan biteni anlattı.
Songül Kız’ın kuşu çok sevdiğini, onu
tutmasını istediğini söyledi. Zaten
Songül Kız da kuşu yakalamak için biraz
önce gördüğü yere doğru koşmuştu. Bunu
duyan delikanlılar durur mu? Kızın
gözüne girmek isteyen Yörük
delikanlılarının önüne bekledikleri
fırsat çıkmıştı. Ne yapıp edip bu kuşu
tutmalıydılar. Delikanlılar hep birden
kuşun peşine düştüler. Gök karga kaçtı.
Onlar kovaladı. Kuş bir yokuşa doğru,
bir enişe doğru uçuyordu. Bir
belenin(27) arkasına, bir ön yüzüne
uçuyordu. Yörük delikanlılarında
belenleri inip çıkarmaktan, yokuşları
tırmandırıp goyaklara indirmekten derman
koymamıştı.
Kuş kaçtıkça, kaçtı. Onlar da kuşu
kovalaya kovalaya bir hayli yormuşlardı.
Biraz daha kovaladılar. Tam önlerinden
geçerken birkaç defa atlamışlar, yere
konduğunda sinlenerek(28) yanına
varmışlar bir türlü tutamamışlardı.
Gençlerin ellerinin arasından
kaçıveriyor ne yapsalar kuş
tutulmuyordu. Sonunda; gök gargada da
kaçacak hal kalmamıştı. Gök garga
yaprakları dökülmüş, kurumuş bir ağacın
dalları üzerine kondu. Ayakları ile dalı
zor kavrayıp tutunmuştu.
Yakışıklı Yörük delikanlısı Selim kuru
ağaca tırmanmış gök gargayı bir hamle de
yakalayıvermişti.
Ağaçtan inip koşarak Songül Kız’ın
ellerine gök gargayı tutuşturuverdi.
Gönlü de tutuştu Songül Kız’a; ama bunu
ne söyleyebildi, ne belli edebildi.
Hemen pelit(29) ağacının dalarından dar
bir gafes(30) örüverdiler Songül Kız’a.
Tutup gök gargayı bu gafese kapattılar.
Songül Kız sevinmişti.
Dinlenildiğinde, Hüseyin Bey’in emriyle
yükler tekrar yükletilip yayla yollarına
düşüldü. Kaş, Abanuz, Kervan Alanı
geçilerek, Akpınar’a ulaşılmıştı.
Yolculuk hala devam ediyordu. Ermenek
Yörük göçünden ne gelen vardı, ne giden.
Hüseyin Bey devam edelim dedi. Obalar
yola devam ettiler. Kazancı üstlerine
geldiklerinde Hüseyin Bey’in eşi:
—Bey artık duralım. Çok yoruldum, dedi.
—Tamam hatun, dinlenelim.
Hüseyin Bey eşini hiç kırmazdı. Obalara
konaklanacağını bildirdi. Kazancı(31)
üstlerinde Anamur Yörük obaları
konakladı. Neden sonra Ermenek
tarafından da Yörük göçleri gelmişti.
Ermenek’ten gelen Yörük obaları
davullarla, kabak kemani ve kavallarla,
çalınan müzikler ve oyun havaları ile
karşılandı.
Yörük beyleri kendi şahitlerini
dinlediler. Her iki tarafın şahitleri
horoz ötümünde yola çıkıldığını
belirtince sınırın burası olduğu
anlaşılmıştı.
Çadırlar kuruldu. Koçlar kesildi,
ateşler yakıldı. Bir eğlence, bir cümbüş
kuruldu, dostça kucaklaşıldı.
Cümbüş devam ederken elinde gök gargası
olan kıza da türkü yakıldı. Bu türkü hem
göç sırasında Guru Agaç’da yaşananları,
hem de göç yollarını anlatmaktaydı.
Bundan sonraki eğlenceler için gök garga
zeybeği de gönüllerdeki yerini aldı.
Türkünün sözlerini şöylece
söylemişlerdi:
“Aman gök gargayı
Çocuk gök gargayı
Guru Ağaç’da duttular(32) vay vay
Duttular hey, hey
Aman duttular da
Çocuk duttular da
Dar gafese gattılar(33) vay vay
Gattılar hey hey
Aman çıkabilsem
Çocuk çıkabilsem
Şu yokuşun başına vay vay
Başına hey hey
Aman çıkabilsem
Çocuk çıkabilsem
Şu yokuşun başına vay vay
Başına hey hey
Aman yeni girdim
Çocuk yeni girdim
On üç on dört yaşına vay vay
Yaşına hey hey
Aman gide gide
Haydi, gide gide
Yol başıma dikildi vay vay
Dikildi hey
Amanın gitme deyi
Çocuk gitme deyi
Yar boynuma sarıldı vay vay
Sarıldı hey
Aman inebilsem
Çocuk inebilsem
Şu yokuşun dibine vay vay
Dibine hey hey
Aman yeni indim
Çocuk yeni indim
Eniş değil, düzüne vay vay
Düzüne hey hey”
Anamur Ermenek sınırı böylece belli
edildi. O günden sonra ne Ermenek
Yörükleri, ne de Anamur Yörükleri otlak
kav-gası yapmadılar. Kavilleştikleri(34)
gibi sınırın güneyine Ermenek obaları,
sınırın kuzeyine Anamur obaları
geçmediler.
Daha sonra Yörük beyleri arasında yapılan
bu anlaşma, Silifke sancak beyine
bildirildi.
(*) Anamur yöresi zeybek halk oyunu.
(1) Kışlak: Yörüklerin kışı geçirdikleri
yer.
(2) Yaylak: Yörüklerin yazı geçirdikleri
yer.
(3) Nasrettin Köyü: Anamur’un batısında
Kargagedik dağının dibinde bir köy. Bu
gün için
Ortaköy ve Nasrettin’in
birleşmesi ile kurulmuş olan Ören
beldesi.
(4) Taşeli Yaylası (Platosu): Mut,
Silifke, Anamur ve Ermenek arasında
Toroslar üzerinde
boylu boyunca uzanan
yaylalar.
(5) Konalga: Yörüklerin göçerken
konakladıkları yer.
(6) İntifa Hakkı: Kullanım hakkı.
(7) Sayvant: İki katlı altı ahır, üst katı
ev, iki katlı, katlar arası tahta ile
bölünmüş ve çatısı ise
tahtalarla ve
ardıç kabukları ile kapatılmış yayla
evi.
(8) Davar: Keçi, teke, oğlak gibi küçükbaş
hayvanlar.
(9) Muhkem: Yerleşik, oturan.
(10) Maruf: Anılan, belirtilen.
(11) Ferman: Hükümdar emri, buyruk. Mülga
divân-ı hümayun 8 numaralı Adana ahkâm
defterinin 41. ve 42. sahifelerinden
çıkarılmış ferman kaydı örneği.
(12) Hüccetü Şerriye: Mahkeme kararı.
(13) Kadim: Başlangıcı belli olmayan,
tespit edilemeyecek kadar eski olan
tarih.
(13) Murt: Mersin. Küçük yapraklı siyah
veya beyaz meyve veren bitki.
(14) Danışman: Anamur’un 6 km. batısında
yüksekçe bir tepe üzerinde denizi gören
bir düzlük.
(14) Harlandırma: Ateşi yakıcı hale
getirme, kuvvetlendirme.
(15) Cümbüş: Müzik eşliğinde yapılan
eğlence.
(16) Melengiç: Çıtlık. Maki bitki
topluluğundan kısa bodur ağaçlardan
biri. Tohumlarından
melengiç yağı
çıkarılır ve kavrulup çekilen tohumlar
kahveye katıldığında çok güzel tat
verir.
(17) Beserek, Gayalık, Daylak ve Maya:
Deve cinsleri.
(18) Köşek ve Dorum: Deve yavruları.
(19)Peketme: Deve, at ve eşeğin üzerine
yüklerinin yükletilerek sarılması.
(20) Senit: Ekmek yapmak için kullanılan
ayaklı düz tahta.
(21) Goyak/Koyak (k/g): İki dağın arasında
kalan büyük çukur, vadi.
(22) Guru Ağaç: Anamur’un Kaş Yaylası
altında, Yörüklerin bir konak yerine
verdikleri ad. Bu
adı gök garganın
tutulmasından önce mi sonra mı aldığı
bilinmiyor.
(23)Emiştirme: Koyunlardan kuzuların,
keçilerden oğlakların süt emmesi.
(24) Tenhe: Gözlerden ırak, ıssız,
kimsenin olmadığı yer.
(25) Gök Garga: Mavi ile yeşil parlak
tüyleri olan bir karga cinsi.
(26) Seğirdeşme: Koşuşma.
(27) Belen: Küçük tepe.
(28) Sinlenme: Saklanma.
(29) Pelit: Mese.
(30) Gafes(g/k): Kafes.
(31) Kazancı: Ermenek ilçesine bağlı
kasaba.
(32) Duttular(d/t): Tuttular.
(33) Gattılar(g/k):Kattılar.
(34) Gavilleşme/Kavilleşme: Karşılıklı
anlaşma, söz verme.
|