HALK
OYUNLARI-YÖRE
GİYİM TARZI
GEÇMİŞTE
GİYİM TARZI
Anamur geçmişin köklü Türk kültürü
izlerini taşır. Selçuklu, Karamanoğlu ve
Osmanlı devletlerinin kültürel mirası
ile birlikte Türk Milletinin kendine has
giyim özelliklerini de bünyesinde taşır.
Oğuzlarla birlikte Anamur giyimi de Oğuz
boylarında canlı renkleri ile yaşamakta
olan Yörük giyim tarzı olmuş ve bu giyim
tarzı hiç bozulmadan günümüze kadar
ulaşabilmiştir. Halk oyunları
ekiplerimizin giymiş olduğu kıyafetler
geçmişteki giyim tarzının en muhteşem ve
mütevazı örnekleri olarak günümüzde de
hayranlıkla giyilebilmektedir. Günümüzde
geçmişteki bu kıyafetler için kostüm
adını kullanmakta olanlar vardır. Her
şeyi ile Türk giyim tarzına Fransızca
kostüm kelimesini yakıştırmak ne derce
doğrudur, takdiri size bırakıyoruz.
Geçmişin giyim tarzını iki ana kategoride
açıklayabiliriz.
1-Erkek kıyafetleri
2-Kadın kıyafetleri
1-Erkek
Kıyafetleri:
Erkeklerin giymiş olduğu kıyafetler ayak,
gövde ve baş kıyafetleri olmak üzere üç
bölümde incelemek mümkündür.
A-Ayağa
giyilenler:
Şalvar, şayak pantolon, çorap, Yörük
çarığı, kabaralı.
B-Vücuda
giyilenler:
Göynek, kıl haba, bel kuşağı, bağcak,
kepenek.
C-Başa
giyilenler:
Keçe külah, terlik.
Ayağa, vücuda, başa giyilen kıyafetlerin
birçoğunun yapıldığı şayak kumaşının
hikâyesine burada öncelikle yer vermek
gereklidir.
Şayak nasıl
dokunur ve elde edilir?
Anamur’da şehir içinde dolaşmaya
çıktığımızda ayaklarında siyah veya gri
renkte pantolonlar olan insanlar
görürüsünüz. Bu pantolonlara iyice
dikkat edince, kumaş olmadıklarını,
görürsünüz. Bunlar ayak bileklerinin
üstleri düğmeli vücudu sımsıkı saran ve
arka cepleri tabanca biçiminde olan
siyah ve gri pantolonlardır.
Bu pantolonlardan giyen gencin birini bir
çay evine davet ettik. Çaylarımızı
söyleyip içerken, bir yandan da
sorularımızı sormaya başladık.
—Bu giydiğiniz pantolon nasıldır?
Neyden(Hangi malzemeden) yapıyorlar
bunun kumaşını?
Genç bizim bu sorumuza güldü. Her halde
bizim için «Ne cahil adamlar» diye
geçirmişti içinden. Sonra anlattı.
—Bu pantolona şayak pantolon denir.
Kültürümüzü o kadar bozmuşlar veya
dışarıyı o kadar örnek aldırmışlar ki,
halk arasında bu kamaşa İngiliz de
deniyor. Düğmeli eski İngiliz
pantolonlarına benzediği için. Yani şu
üzerinde gördüğünüz şekli ile bu ad
verilmiştir. Şu paçasındaki yırtmaçları
ve bunun üzerine dikilmiş düğmeler,
vücudu sıkışı ve arka ceplerinin tabanca
gibi oluşundan dolayı bu adı ile
anılmaktadır. Şekil önemli değil;
emekte, işte, yapılışı da bize aittir.
Bu pantolonları şimdi bütün terziler
dikiyor. Bunun kumaşına «şayak» denir.
Tamamen yündendir.
Bu genç arkadaşımıza, bu kumaşının nasıl
yapıldığını sorduk ama o bu konuda bir
şey bilmiyordu. Dağ köylerine
çıktığımızda bu konuyla ilgili soruları
Yörüklere yöneltecektik.
Bu pantolonlar Yörük kültür izlerinin
şehri bile etkilediğini, fakat şehirde
öz kültürümüzün bir çeşni halini
aldığını söylemeden geçemeyiz. İngiliz
ismini bu pantolona vermek, İngiliz
kültürünün izleri miydi acaba?
Şehir içinde dolaşmaya çıktığımızda
ayaklarında siyah pantolonlar olan
insanlar gördük. Bu pantolonlara iyice
dikkat edince, kumaş olmadıklarını,
gördük. Bunlar ayak bileklerinin üstleri
düğmeli vücudu sımsıkı saran ve arka
cepleri tabanca biçiminde olan siyah
pantolonlardı. Bu pantolonlardan giyen
gencin birini bir çay evine davet ettik.
Çaylarımızı söyleyip içerken, bir yandan
da sorularımızı sormaya başladık.
—Bu giydiğiniz pantolon nasıldır?
Neyden(Hangi malzemeden) yapıyorlar
bunun kumaşını?
Genç bizim bu sorumuza güldü. Her halde
bizim için «Ne cahil adamlar» diye
geçirmişti içinden. Sonra anlattı.
—Bu pantolona şayak pantolon denir.
Kültürümüzü o kadar bozmuşlar veya
dışarıyı o kadar örnek aldırmışlar ki,
halk arasında bu kamaşa İngiliz de
deniyor. Düğmeli eski İngiliz
pantolonlarına benzediği için. Yani şu
üzerinde gördüğünüz şekli ile bu ad
verilmiştir. Şu paçasındaki yırtmaçları
ve bunun üzerine dikilmiş düğmeler,
vücudu sıkışı ve arka ceplerinin tabanca
gibi oluşundan dolayı bu adı ile
anılmaktadır. Şekil önemli değil ama
emekte işte, yapılışı da bize aittir. Bu
pantolonları şimdi bütün terziler
dikiyor. Bunun kumaşına «şayak» denir.
Tamamen yündendir.
Bu genç arkadaşımıza, bu kumaşının nasıl
yapıldığını sorduk ama o bu konuda bir
şey bilmiyordu. Dağ köylerine
çıktığımızda bu konuyla ilgili soruları
Yörüklere yöneltecektik.
Bu pantolonlar Yörük kültür izlerinin
şehri bile etkilediğini, fakat şehirde
öz kültürümüzün bir çeşni halini
aldığını söylemeden geçemeyiz. İngiliz
ismini bu pantolona vermek, İngiliz
kültürünün izleri miydi acaba?
Yörük köylerine Bahşiş taraflarına doğru
yolculuk yaptık. Evine misafir olduğumuz
Hamdı Efendi bize çay ikram etti.
Çayımızı içerken ocakta, yanan odunların
üzerinde kızının kavurduğu
yerfıstıklarını tabaklarda ikram etti.
Bir yandan kavurga (Kavurmaktan gelen
bir kelime) yerken bir yandan da konuya
girip, teybimizin düğmesine bastık.
Kendisi pek bu İşlerden anlamıyordu.
Hanımı ise çulfallık ve ıstar
tezgâhlarının, tamamen ustası olmuştu.
Biz bu tezgâhların ne işe yaradığın: ve
nasıl dokuma yaptığını sorduk. O bize
anlatmaya başladı:
— Şu gördüğünüz tezgâha çulfallık denir.
Bu çulfallık, battaniye ve şayak
dediğimiz, Yörüklerin ceket ve pantolon
yaptırdıkları kumaşları dokumaya yarar.
Şehirde sorup ta Öğrenemediğimiz «şayak»
kumaşım dokuyan bir kadın bulmuştuk.
Adını sorduk. “Ayşe.” diye cevap verdi.
Ayşe Hanım bu köye dışarıdan gelin
olarak gelmişti. Ermenek yöresi Yörüğü
idi. Ona “Köylü Aşşa” diyordu mahalle
halkı.
— Ayşe yenge bize başından başlayıp
şayak nasıl yapılır, şöyle bir anlat,
hem öğrenmiş olalım, hem de bu Yörük el
sanatını başkalarına tanıtalım.
— Olur. dedi, kadın ve anlatmaya
başladı:
— Bahar geldi mi Yörükler yaylalara
çıkarlar. Gerek Bahşiş köyleri, gerek
bizim burası olsun, gerekse Güren,
Boğuntu, Çaltıbükü, Akine köyleri olsun
yaylaya göçerler. Bir yandan boynu canlı
develere yatak yorganlar, ala çuvallar,
ala heybeler yüklenir ve yüklerin
üzerine ala kilimler atılır geceden
yollara düşülür. Bir yandan köpekler
havlar, bir yandan eşekler anırır, atlar
kişner, kuzular, oğlaklar meleşir. Göç
kervanları yola çıkmıştır artık.
Dillerde san yayla türküleri, yaylalara
varılır. Baharda hava soğuktur; Temmuz,
Ağustos aylan geldiğinde havalar
ısınınca kuzular “Gırklık” denen bir
büyük makasla kırkılır. Kırkılmadan önce
koyunların suda yıkanmasında fayda
vardır. Çünkü yıkanırsa yünler temiz
olur. Kırkılan yünler güzelce yayla
atılır. Yay eğri bir ağaç ve ağacın
uçlarına bağlanmış kirişten meydana
gelir ve bir tarağı olur. Bu yünler
atılırken Yörük çocukları oyunlar oynar.
Yünleri atanlar ise bu çocuklara sinir
olur. Yani çocuklar yünü atanın yayı
elindeki tarağı ile gerdirip, yünleri
savurtup attırırken çıkardığı sesleri
“pıllım pıllım-pıttık, pıllım
pıllım-pıttık” diyerek ağızları ile
taklit ederler. Yayın kirişi koyun ve
keçilerin ince bağırsağından yapılmış
olup ince bir ip şeklindedir. Buna kiriş
denir. Kiriş çocukların bu ağız kesmesi
sırasında mutlaka kırılır. Böylece
yünleri atan kadın çocuklara sinir olur.
Yayının kirişini yenileyerek işine devam
eder. Bu atmanın sonunda yünler bir
birinden ayrılmış ve pamuk gibi
yumuşamıştır. Bu yünler bölüm bölüm
alınarak kolçak haline getirilir. Kola
takılan yüne kolçak denir. Kolçağın
ucundan eğirtmece (kirmen) yün verilir
ve bütün yün eğrilir, ince ip haline
getirilir. Siyah yünler ayrı eğrilir,
beyaz yünler ayrı. Karışık renkli ala
yünler bir ayrı. Sonra iş bana düşer.
Eğrilmiş yünler yumaklanır. Yedi metre
ara ile iki çivi dikilir. Bu
yumaklardaki ipler çözülür. Bu çiviler
arasına ipler çulfallığa göre
yerleştirilir. Sonra öylece çulfallığa
taşınır ve yerleştirilir. Sonra
çulfallıkta bir takım işlere tabi
tutularak dokunur. Yedi metre ip üzerine
dokuma işi tamamlandıktan sonra kumaş
çıkarılır. Dokuma esnasında yedi metre
alınan ipler kısalmış ve altı metreye
düşmüştür. Dokunan kumaşın şimdi ise
tepilmesi gerekir. Depme işi İse şöyle
yapılır: İki tane ekmek açmak için
kullanılan senidin arasına top halinde
dürülerek konur. Senidlerin arasında
kalan kumaşa sıcak su dökülür. Bir kişi
sıcak su dökerken, iki kişi ayak
tabanları ile senitlerin arkasına
karşılıklı oturup, ayak tabanları
karşılıklı gelecek şekilde vurarak
kumaşı sıkıştırırlar. Bu vuruşlar
kumaşın ipleri birbirleri ile
bitişinceye (Kaynaşıncaya-ipleri
görünmeyinceye) kadar devam eder. Bu
işlem birkaç saat devam edebilir. Artık
şayak dikilmeye hazır kumaş haline
gelmiştir. Kumaş ölçüldüğü zaman beş
metre kalmıştır. Sıcak su kumaşa etki
etmiş ve onu çektirmiştir. Yapılan bu
kumaş tam bir yünlüdür. Buna keçe kumaş
deseniz de olur. Kumaş kurutularak
şayaklık pantolon, ceket kumaşı olarak
kullanılır.
Ayşe gelinin anlattıkları bizim çok
ilgimizi çekmişti. Bir kumaşın dokunması
birçok güç işi gerektirmekteydi. Bu
kumaş eşsiz Türk zevk ve kültürünün bir
örneğinden başka bir şey değildi. Yoksa
hiç bir kimse bu kadar zahmetli bir İşe
katlanmazdı.
Çulfallıkta kumaşın dokunuşunu görmek
istiyordum. Ayşe Hanım bize çulfallık
başına geçip dokunuşu da gösterdi.
Eğer çulallıkta dokunan şayaklık kumaş
yün değil de kıl dokuma ise bundan
dokunan kumaştan yapılan şalvar ya da
pantolona da kılcar denilmektedir. İster
kılcar olsun, ister şayak olsun kumaşın
astarı yok ise alışkın olmayanları kumaş
sürter.
Şimdi de yörede giyilen erkek giyimlere
sırası ile bir göz atalım:
A-AYAĞA
GİYİLENLER
Şalvar:
Şalvarlıklar kıl haba ile aynı kumaştan
dokunur. Istarda dokunmuş olan kumaşlar
sıcak su ile dövüle dövüle kumaş haline
gelinceye kadar inceltilir. Şalvar;
kurutulmuş olan kumaştan dikilen,
günümüzdeki şalvar kadar arası sarkmayan
bir tür pantolon ile şalvar arası
giysidir. Dizden aşağıya doğru, paçalar
daralır. Şalvarın üst kısmında uçkurluk
bulunur. Yine çulfalıkta dokunan göklü
bükmeler veya alacadan kesilmiş
uçkurluklarla şalvarın belde tutması
sağlanır.
Şayak
Pantolon:
Şayak kumaşından kesilerek yapılan vücuda
tam oturan yan ve arka cepleri bulunan,
ayak kısmı dar ve düğmelerle
birleştirilen bir pantolondur.
Çulfalıkta dokunur.
Çorap:
Şalvarların altına Yörükler şalvarın ayak
kısmını içine alacak şekilde yünden
dokunan kalın çoraplar giyerler. Bu
çoraplar geçmişte çok yaygın olan ve
göçlerin en önemli taşıma aracı olan
develerden elde edilen yünlerden Ağaçtan
yapılmış miller ile örülerek giyilirdi.
Bu çoraplar tek bir renkten veya alalı
yünlerden örülürdü. Çorapların ağız
kısımlarında süslemeler bulunur, bunlara
toka denir. Üst kısmı ise kalınca özel
dokunmuş bir renkli iple bağlanarak
sıkılır.
Yörük Çarığı:
Geçmişin insanları ayakkabı icat edilmeden
önce çarık giyerlerdi. Hatta
Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında ve
daha sonrasında da ayakkabı
yaygınlaşıncaya kadar birçok yörede
çarık giyilmeye devam edilmiştir.
Çarıklar dayanıklı olması için biraz
daha kalınca olan sığır ve manda
derisinden yapılır. Otuz yıl öncesine
kadar bölgede tarım işleri gelişmeden
önce bol miktarda manda olduğu
biliniyor. Çarık ve çarık başı da aynı
deriden bükülmek suretiyle yapılır.
Çarığın deriden yapılmış bağları
bulunur. Bu bağlar yardımı ile çarık
tabanı ayakta tutması için baldıra
bağlanır. Çarıkların sağlıklı bir
şekilde kalması ve kullanılabilmesinin
sağlanması, kurumasının önlenmesi için,
bölgedeki hayvanların yağlarından elde
edilen don yağları ile yağlanması
gerekir. Pudra yerine ise mısır ve
buğday unu kullanılır.
Kabaralı
Ayakkabı:
Yörede kabaralı denilen ayakkabıyı hem
erkekler, hem de kadınlar giymişlerdir.
Gön taban üzerine davar derisinden
yapılmış yorak kelik dikilerek ayakkabı
yapılır. Kısa kelikli olan kabaralıları
bayanlar giyer. Erkek kelikleri ise dize
kadar uzanır. Gerek kadınların giydiği,
gerekse erkeklerin giydiği bu
ayakkabıların alt kısmına dayanıklılığı
ve kullanım süresini uzatmak için kabara
denilen kısa uçlu, büyük başlı raptiyeyi
andıran çiviler çakılırdı. Edikler bu
yüzden kabaralı diye isimlendirilmiştir.
Körüklü
Çizme:
Ayakkabı ve çizme türlerinin
yaygınlaşmasından sonra bölgedeki Yörük
ağaları dize kadar veya dizin ta üst
kısmına kadar çıkan özel deri çizmeler
de giymişlerdir. Bunların deri
kısmındaki büklümlerden dolayı kalaycı
ocaklarında körüğü andıran bir şekil
almasından dolayı körüklü çizme adı
verilmiştir.
B-VÜCUDA
GİYİLENLER
Göynek:
Göynekler Çulfalıklarda çiğ iplikler
dokunup kumaş haline getirilen göklü ve
alacalı dokumalardan dikilir. Genellikle
beyaz ve gri olmakla birlikte, renkli
olarak dokunun göynek kumaşlıkları da
vardır. Göyneklik kumaşların
boyanmasında genelde kök boyalar
kullanılır. Kök boya ile boyanmış
kumaşlara alaca veya göklü bükme adı
verilmektedir. Göynekliklerde çaltı
dikenleri veya tepsi denilen Akdeniz
maki bitki topluluğu içerisinde yer alan
çalıların giliklerinden(tohumlarından)
düğmeler kullanılır. Göynekler
yakasızdır. Bugünkü yelek(gömlek) yerine
kullanılmıştır.
Kıl Haba:
Kıl habalar kuzuların güz yünü elde edilir
ve bu yünden dokunur. Yukarıda şayağın
nasıl yapıldığı anlatılmıştır. Tepilerek
elde edilen şayaklık kumaşlardan habalar
dikilir. Bu habaya “beynamaz habası” da
denir. Göynekler gibi bunlar da
yakasızdır. Kol altı aşağıya doğru kol
yerine kadar yırtıktır. Namaz için
abdest almanın kolay olması ve
çıkarabilmek için böyle yapılmıştır.
Şalvarlık kumaşlar ve beynamaz
habalarının kumaşları ıstarlarda
dokunur.
Bel Kuşağı: Bel kuşakları da dokumadır.
Beyaz kuzu yününden, beyaz iplikten,
beyaz ibrişimden dokunur. Uçlarında
süslü püsküller bulunur. Beli tutması
için bele bağlanır. Şalvarın uçkurluk
kısmının üstünü kapatır.
Bağcak:
Koyun ve kuzu yünlerinden ister renkli ve
süslü, isterse tek renk olarak dokunur.
Bağcaklar beş-altı santimetre genişlikte
ve üç-dört metre kadar uzunluktadır.
Orta kısımları düz iken uca doğru
yuvarlak dokunmuştur. En uç kısımları
tokalıdır. Bele kuşağın üstüne sıkıca
bağlanır. Genelde bu bağcak dağdan odun
veya yaralanan, hastalanan bir hayvanın
eve taşınabilmesinde bağlama ipi olarak
kullanılır.
Kepenek:
Kepenekler çobanlar tarafından kullanılan
yağmurlu ve soğuk havalarda çobanın
üşümesini ve ıslanmasını önleyen keçeden
yapılmış kalın kolsuz, omuzlara alınıp
önü birleştirildiğinde kolları da içine
alabilen bir tür giyecektir. Kepenek
üzerinde çeşitli dokuma figürleri ve
desenler de yer alır. Kepeneğin
kendisine has baş külahı da olur.
C-BAŞA
GİYİLENLER
Keçe Külah:
Eğirtmeçlerde eğrilmiş kuzu yünlerinden
hazırlanan ağaç kalıplar arasında su ile
dövülerek hazırlanan keçe kumaşlardan
hazırlanır. Genellikle, beyaz ve siyah
renkte olur. Alacalı ve gri renkte
yapılanlara da rastlanır. Yörükler
tarafından giyilir.
Terlik:
Bazen terlik giyenlere de rastlanır.
Terlikler de çoraplar gibi kuzu yününden
ağaç şişlerle örülür. Her iki başlık
çeşidi yörede hala tercih edilen baş
giyimlerindendir.
1-Kadın
Kıyafetleri:
Kadınların giymiş olduğu kıyafetler ayak,
gövde ve baş kıyafetleri olmak üzere üç
bölümde incelemek mümkündür.
A-Ayağa
Giyilenler:
Çorap, don, çarık ve kabaralı.
B-Vücuda
Giyilenler:
Göynek, Üç etek, salta.
C-Başa
Giyilenler:
Fes, alınlık, pullu yazma, ala yazma,
darabulus kuşak.
Şimdi de yörede giyilen kadın giyimlere
sırası ile bir göz atalım:
A-AYAĞA
GİYİLENLER
Çorap:
Erkeklerin giydiği çoraplar gibi kuzu
yünlerinden, ağaçtan yapılmış miller ile
örülür. Bayan çorapları genelde beyaz
renkte olur. Dokuma olarak ta
yapılanları vardır.
Don:
Göklü bükmelerden veya alacalardan
dokunur. Paça kısımları süslü ve
işlemelidir. Uçkurluklara kırnap
geçirilerek bağlaması büzülerek yapılır.
Çarık:
Çarıklar dayanıklı olması için biraz daha
kalınca olan sığır ve manda derisinden
yapılır. Otuz yıl öncesine kadar bölgede
tarım işleri gelişmeden önce bol
miktarda manda olduğu biliniyor. Çarık
ve çarık başı da aynı deriden bükülmek
suretiyle yapılır. Çarığın deriden
yapılmış bağları bulunur. Bu bağlar
yardımı ile çarık tabanı ayakta tutması
için baldıra bağlanır. Çarıkların
sağlıklı bir şekilde kalması ve
kullanılabilmesinin sağlanması,
kurumasının önlenmesi için, bölgedeki
hayvanların yağlarından elde edilen don
yağları ile yağlanması gerekir. Pudra
yerine ise mısır ve buğday unu
kullanılır.
Kabaralı:
Yörede kabaralı denilen ayakkabıyı hem
erkekler, hem de kadınlar giymişlerdir.
Gön taban üzerine davar derisinden
yapılmış yorak kelik dikilerek ayakkabı
yapılır. Kısa kelikli olan kabaralıları
bayanlar giyer. Gerek kadınların
giydiği, gerekse erkeklerin giydiği bu
ayakkabıların alt kısmına dayanıklılığı
ve kullanım süresini uzatmak için kabara
denilen kısa uçlu, büyük başlı raptiyeyi
andıran çiviler çakılırdı. Edikler bu
yüzden kabaralı diye isimlendirilmiştir.
Gerali türküsünde ayağa giyilen ve edik
denilen bu ayakkabılardan alarak
hanımlardan birine veren Gerali’nin
başından geçen olaylar anlatılır.
B-VÜCUDA
GİYİLENLER
Göynek:
Göynekler Çulfalıklarda çiğ iplikler
dokunup kumaş haline getirilen göklü ve
alacalı dokumalardan dikilir. Genellikle
beyaz ve gri olmakla birlikte, renkli
olarak dokunun göynek kumaşlıkları da
vardır. Göyneklik kumaşların
boyanmasında genelde kök boyalar
kullanılır. Kök boya ile boyanmış
kumaşlara alaca veya göklü bükme adı
verilmektedir. Göynekliklerde çaltı
dikenleri veya tepsi denilen Akdeniz
maki bitki topluluğu içerisinde yer alan
çalıların giliklerinden(tohumlarından)
düğmeler kullanılır. Göynekler
yakasızdır. Boyun kısımları göğse kadar
açık olur. Düğmeleri çaltı ve tepsi
ağacının giliklerinden
(tohumlarındandır).
Üç Etek:
Üç etekler göyneğin üzerine giyilir.
Geçmişte üç etekler renkli dokumalardan
yapılırdı. Günümüzde ise halk oyunları
ekiplerinde kullanılan kız
kıyafetlerindeki üç etekler kutnu
denilen kumaşlardan yapılmaktadır. Üç
etekler üç parçadır. Uzun kollu ve
yakasızdır.
Salta:
Yelek ya da cepken de denir. Göklü
dokumalardan ve alacalardan dikilir.
Saltalar omuzdan kolsuz ve yakasızdır.
Günümüzde kutnu kumaşlardan veya
kadifelerden dikilerek kullanılıyor.
Saltayı giyen genç kız onu kendi zevkine
ve becerisine göre isterse iğne oyaları
ile işleyerek süsler. Üç eteğin üzerine
giyilmektedir.
C-BAŞA
GİYİLENLER
Fes:
Başörtülerindendir. Ön tarafı gök
boncuklar ve altın pullarla süslü olur.
Renkli keçelerden yapılır. Günümüzde ise
kadifeden dikilmektedir.
Alınlık:
Alınlıklar fesin alt kısmına bağlanır.
Alınlıklar da süslü ve altınlarla
kaplıdır. Alınlıklardan geçmişte yörenin
delikanlıları ve insanların medeni
durumları hakkında hemen bilgi sahibi
olurlar ve od düşürüp, gönül koyacağı
kızı konusunda bir yanlışlık
yapılmasının önüne geçerdi.
- Gelinler: Alınlıklarına sıra altı
takarlardı.
- Evliler ve yaşlılar: Altın dizileri veya
gümüş dizler takarlardı.
- Genç kızlar: Altın olmaz, alınlıklarda
işleme oyalar yer alırdı.
Altın dizgelerinin çok veya az olması
ailelerin maddi durumlarını da ortaya
koyan bir göstergeydi.
Pullu Yazma:
Pullu yazmalar fesin üzerine atılırdı.
Genellikle beyaz renkte olur. Pullu
yazmalar genellikle kadınların ucundan
tutarak yüzünü kapatması için
kullanılırdı.
Ala Yazma:
Allı, pullu bir cenberdir(başın
örtüsüdür). Düz olarak bağlanır. Başın
örtülerinin üstünden ala yazma
katlanarak bağlanır. Alın çekisi de
denmektedir. Hem pullu yazmayı tutar,
hem de baş aksesuarına önemli bir katkı
sunar.
Darabulus
Kuşak:
Geçmişte ve günümüzde bölgede ipek
böcekçiliği yapıla gelmiştir. Elde
edilen ipeklerden darabulus kuşaklar
dokunurdu. Darabulus kuşaklar renkli ve
uçları püsküllüdür. Bir enden
dokunabileceği gibi iki üç enden de
dokunur. Kadınlar üç etek üstüne,
bellerine darabulus kuşakları sıkıca
bağlarlardı.
|