ANAMUR
HİKÂYELERİ
-
FIKRALARI-ŞİİRLERİ
HİKAYE
I
ÖKÜZLER
(Türkçe-İngilizce)*
Anamur’lu bir çiftçinin öküzleri
Kıbrıs’ta bir mısır tarlasına
dadanmış..Çiftten boşandıkları zaman
doğru denize girer Anamur’dan yüze yüze
Kıbrıs’a mısır otlamaya giderlermiş.
Tarla sahibi, Anamur’lu komşusunun
ahbabı olduğu için öküzlerle Anamur’a
bir mektup yollamış: (...arkadaş,
öküzlerine sahip ol, yoksa tarlamda
mısır kalmayacak.) demiş. Anamur’lu
aldırmamış ve öküzler yine boşanır
boşanmaz doğruca denize... Kıbrıslı
kardeş bakmış ki olmayacak, öküzleri de
kendisinin öldürmesi doğru değil;
hayvanların boğazına birer dipsiz şişe
geçirmiş ve salıvermiş denize...
Deniz suyu öküzleri şişirmiş ve davul
gibi yapmış...Dalgalar da atıvermiş
sahile...
A
STORY
The oxen of
a farmer from Anamur were used to go
very frequently to a field of corn in
Cyprus...When the oxen were free from
ploughing, they used to enter the sea
and go to Cyprus by swimming to feed on
the farmer owning the oxen Anamur saying
“... comrade...take good care of your
oxen otherwise, no corn will be left in
my field...”, The farmer in Anamur
didn’t mind this letter and the oxen
continued to go to Cyprus. The comrade
from Cyprus thought that it was not
right for him to kill the oxen.
Therefore, he put a bottomless bottle in
the throat df each of the dxen less
bottle in the throat of each of each of
the oxen and put them into the sea. The
seawater made the oxen swell and the
wawes threw them to the sohre..
* Kaynak: Turistik İçel-Rahmi YALIN-Baha
Matbaası-İst/1957
HİKAYE
II
GERALİ
-
HAMÇÖKELEK
Denizin mavisi ile
çamların yeşilinin buluştuğu noktada
başta küçük Ali olmak üzere mahallenin
çocukları diğer günlerde olduğu gibi
kumda yine oyun oynardı.
Arkadaşları
Abdullah, Nazmi, Süleyman ve İbrahim
kendisinden yaşça büyük olmalarına
rağmen oyun kuruculuk görevi hep Ali'ye
aitti.
O günkü oyun
şöyleydi:
Denizle kumun
birleştiği noktaya kumdan bir dağ
yapılacak dağın bir yanında Türk
askerler öbür yanında düşman askerleri
bulacak. Denizle kumun birleştiği
noktada bulunan kumdan askerlerin elinde
kurumuş çam dallarında yapma dolma
tüfekler verilecek. Gel-git hareketleri
sebebiyle denizin dalgası hangi kumdan
askeri yıkıyorsa o vurulmuş sayılacak.
En son kumdan asker dağın hangi
tarafında kalıyorsa o gurup galip
sayılacaktı. Oyun için boylarının
büyüklüğünde, 3 adım eninde kum dağı
yapmışlar, ormandan getirdikleri
taşları, yeşil çam dallarını kumların
üzerine yerleştirip hayali dağı
oluşturmuşlardı.
Dağın doğu
tarafına 10’larca Türk askeri, batı
tarafına daha kalabalık düşman askerleri
yerleştirmişler, askerlerin ellerine
silah vermişlerdi. Denizin dalgası hangi
askeri yutuyorsa kaşı tarafın onu
öldürdüğü kabul ediliyordu. Son asker ne
tarafta kalmışsa o gurup galip ilan
ediliyordu.
Asker oyununun
yanı sıra kumdan sıralı evler, mamure
kalesine benzer kaleler yapılır gece
bekletilir gel-git hareketleri sonunda
deniz yaptıklarına yıkmışsa üzüntü, su
geri çekilmişse mutluluk duyulurdu.
Su üzerinde taş
kaydırma, kütüklerden kayık yapma,
denize atılan bir ağacı kıyıya çekme,
kumdan yer kazıp su bulma, kumun bittiği
yerde başlayan çam ormanında saklambaç-çom-ağaca
tırmanma-yer kapmaca-kurt kuzu
oyunu-kumda yarış- taşla kare yapma-
birdirbir- Soyunup giyinme- halat çekme
gibi basit oyunlar çocukların başlıca
eğlenceleriydi. Uçsuz bucaksız deniz
kilometrelerce uzunluktaki kum hemen
bitişiğindeki çamlık ve mahalle araları
onların başlıca oyun alanlarıydı.
Bu oyunlara bazen
Ali’nin kardeşi Emiş, ağabeyi İlyas
arkadaşlarının kardeşleri ve komşu
mahallelerin çocukları da katılırdı.
Henüz ilkokula gitmeyen onlarca çocuk
mahallenin eğlence kaynağı idi.
Geceleri yapılan
mahalle toplantılarında da çocuklar bir
araya gelir kendilerine göre oyun
oynarlardı. Bu oyunlar aile büyükleriyle
aynı odada, gaz lambası veya ocakta
yanan kütüklerin ışığında gürültü
yapmadan oynanan ayak oyunlarıydı.
Oyunlardan biri
şöyleydi:
Çocuklar sırayla
otururlar ayaklarını yan yana uzatırlar,
ebe olan çocuk elleriyle ayaklara
vurarak şu tekerlemeyi söylerdi:
Birlim, ikilim,
üçlüm, dörtlüm, beşlim, altılım alma,
yedilim yelme, sekizim selme, dokuzum
dolma, onlum orak, onbir dayak, sen gir
ayak, sen çık ayak...
Sona kalan ayağa, Oyunun başı olan ebe
sorar; keserim kaça?
Cezalı çocuk: Beşe
Ebe: vermem beşe,
çalarım daşa diyerek havlu veya sopa ile
eline vurur oyun biterdi. Büyüklerin
sohbeti bitmemiş ise oyun tekrar
edilirdi.
Ali, Hazma ile
Asiye'nin ortanca çocuklarıydı. Yıllar
önce köyden şehre inmişler Çorak'ta,
deniz kıyısında bir ev sahibi
olmuşlardı. Evin bahçesinde limon,
portakal, mandalina, erik ağaçları, bir
köşesinde de tavuk kümesi vardı.Mutlu
bir aile yaşantısı sergiliyorlardı.
Her yıl Anamur ve
Bozyazı ovasının sulanan arazilerine
çeltik ekilir, hasat mevsiminde başta
Hamza olmak üzere ekili çeltik arazisi
olanların yüzü gülerdi.Bu mutluluk
yıllar yılı devam etmişti.
Tâ ki acı haber
yayılıncaya kadar...
Bir yaz günü
Ali'nin arkadaşları Süleyman ile Nazmi
bilinmeyen bir sebeple aynı gün ölmüş,
mahalle mateme bürünmüştü.
Aradan 3 gün
geçmiş Nazmı’nın bir yaşındaki kardeşi
de ölmüştü. Ölüm, çocuklar arasında kol
geziyordu. Hiçbir yetkili buna bir anlam
veremiyordu. Çorak’ta yaşayan diğer
mahallelerden, Bozyazı’dan da ölüm
haberleri geliyordu. Yaz sezonu boyunca
onlarca çocuk toprağa verilmişti. Bir
yıl sonra yaz mevsiminde yine korkulan
olmuş toplu çocuk ölümlerinin yanında bu
defa büyüklerden de ölenler olmuştu.
Denizin mavisiyle
çamların yeşilinin buluştuğu noktada
yıllarca mutlu bir yaşantı süren
insanlar ne yapacağını şaşırmış
vaziyetteydi. Veysel dayının oğlu
Abdullah ile Kara Hasan'ın oğlu İbrahim
de vefat etmişti. Ali'nin kardeşi Emiş
de ölen çocuklar arasındaydı.
Ankara'dan sağlık
ekibi gelmiş, durum anlaşılmıştı: Ovada
çeltik ekimi yapılırken meydana gelen
bataklıklarda çoğalan sivrisinekler ölüm
olaylarını meydana getiriyordu. Sıtma
paraziti, anofel cinsi sivrisinek
aracığıyla insandan insana taşınmış,
halsizlik, ateş, baş ağrısı, titremeyle
kendini göstermiş, toplu ölümlere sebep
olmuştu.
Yayla da yeri yurdu olanlar göç
etmişler, neredeyse Anamur-Bozyazı
boşalmıştı. Hamza ile Asiye küçük
kızları Emiş'i kaybetmenin üzüntüsüyle
kıvranırken Ali'nin de ateşlendiğini
görünce paniğe kapılmışlar, apar topar
geldikleri dağ köyüne göç etmişlerdi.
Yaylaya götürülen
Ali yaklaşık 6 ay sıtma ile mücadele
etmiş babasının Anamur'dan getirdiği
sulfata hapı sayesinde ölümden dönmüş
ancak çok halsiz kalmıştı.
Bu arada olayı
incelemek üzere Ankara'dan gelen heyet
çeltik ekiminin yasaklanması için rapor
hazırlamış, bakanlar kuruluna sunmuş,
Bakanlar kurulu kararı ile Anamur,
Bozyazı ve çevresinde çeltik ekimi
yasaklanmıştı.
Anamur ve Bozyazı
ovasının sulanan arazileri çeltik
ekimine elverişliydi. Çatalyatak,
Yellice, Kızcağız tepelerinden doğarak
Anamur ovasının doğu yakasını sulayan
Anamur çayı sulama kanallarıyla denize
dökülüyordu. Karaçukur, Korucuk,
Köşekbükü, Değirmen, Kumlu geçit, Çiçek
derelerinin suyuyla beslenen Sultan suyu
kanallarla ovaya yayılıyor, Anamur'un
batı bölümünü sulayarak denize
dökülüyordu.
Sultan suyu:
Sultan adını; Bir kış mevsiminde coşkun
sularının gelinlik bir kızı allı pullu
duvağı ile alması neticesinde almıştı.
Bozyazı Sini çayı
da kanallar vasıtasıyla Bozyazı ovasına
yayılıyor bataklıklar oluşturduktan
sonra denize dökülüyordu.
Anamur Çayı'nın
doğu kesiminde Kıbrıslı gölü ile
Karagöl, Sultan suyu ağzında balık lavı
gölü, Yarlağan gölü çeltik ekimi
zamanında büyük bataklıklar
oluşturuyordu. Küleks adı verilen
zararsız adi sivrisineklerin yerini
sıtma hastalığını taşıyan Anofel cinsi
sivrisineklerin alması belki de bu
göller sebebiyleydi. Çünkü çeltik ekim
mevsiminden sonra da 12 ay bu göller hiç
kurumuyordu.
Emişler'ini
kaybeden Hamza ve Asiye bir daha
Anamur'a dönmemiş, ovadaki tarlaları ile
deniz kenarındaki arsalarını, evlerini
yok pahasına satarak yayla köyüne
yerleşmişlerdi.
Aylar ayları,
yıllar yılları kovalamış, Ali büyüyüp
serpilmiş kocaman bir delikanlı olmuştu.
Ovadaki gelir kaynaklarından yoksun
kalan aile; sattıkları, tarla, arsa ve
evin parasını bitirmiş geçim sıkıntısına
düşmüşlerdi. İlyas evde anne- babasının
yanında kalmış, Ali teyzesinin oğlu
Salih'le çalışmak üzere çocukluğunun
geçtiği Anamur'a gelmiş, çocukluk
arkadaşı Nazmi'nin babası Koca
Abdiller'e misafir olmuşlardı. Abdil,
sıtma nedeniyle 2 çocuğunu birden
kaybetmişti ve Hamza'nın asker
arkadaşıydı. Ali'yi görünce eski
günlerini, kaybettiği çocuklarını
hatırlamış çok duygulanmıştı.
İş arayanlar
Çavuşpınarı'nın önündeki tarihi çınar
ağacının dibinde toplanırlar, İşverenler
işçileri buradan alıp götürürlerdi.
Kırçıl saçlı, yüzü
çilli, sarışın, iri kıyım, yabancı
aksanıyla konuşan adam Anamur'un
Çavuşpınarı'ndaki tarihi çınar ağacının
dibinde toplanan işçilere Takavil
Yolu'ndan, Vinç'den, Maden'den,
Yoğunduvar'dan, gemiden bahsediyordu.
İşçiler arasında bulunan Ali
anlatılanları dinliyor, başta yabancı
şirket, ihracat kelimeleri olmak üzere
anlatılanlardan hiçbir şey
anlayamıyordu.
Kimdi bu kırçıl
saçlı, iri kıyım, yüzü çilli, yabancı
aksanıyla konuşan sarışın adam?
Takavil, Vinç,
Maden, Gemi, İhracat, Şirket ne demekti?
Yabancı aksanıyla
konuşan adam bu defa One, two, three,
four, five gibi İngilizce rakamlar
söylüyor, toplanan işçileri gruplara
ayırıyordu.
Teyzesinin oğlu
Salih ile ayrı gruplara düşen Ali iyiden
iyiye paniklemiş, Anamur'a geldiğine bin
pişman olmuştu. Kırçıl saçlı, yüzü
çilli, sarışın, iri kıyım adam Ali'deki
değişikliği görünce çalışmak
istemediğini zannederek 5–6 metre
uzaktan gözünü Ali'nin gözlerine dikmiş
tam yanına yaklaşmış, eğilmiş burun
buruna gelmişler, iri kıyım adam
avuçlarıyla Ali'nin pazularını yoklamaya
başlamıştı, iş aramak için Anamur'a
gelen Ali, birkaç saniye içinde köyünü,
anne-babasını, yoksulluklarını, paraya
ihtiyaçları olduğunu düşünmüş can
havliyle adamın gözünün içine bakarak
pazularında bulunan ellerini demirden
pençe gibi tutmuş, sıkmış, adama adeta
güç gösterisinde bulunmuştu.
Nedendir bilinmez,
Ali'deki bu kuvveti gören iri kıyım adam
hafifçe tebessüm ederek geri dönmüş Ali
işe alınmıştı.
Salih gemilere
maden yüklemek için Bozyazı'daki
Yoğunduvar iskelesine gidecek, Ali de
fabrikanın bulunduğu maden çıkarılan
yere, Vinç'e gönderilecekti. Hep beraber
Yoğunduvar'a varmışlar, madenciler
erzaklarını, yemek pişirmek için gerekli
olan ihtiyaçlarını, şirketin hazırladığı
yataklarını takavile yüklemişler ve
Vinç’e gidip işe başlamışlardı. Bir
kısmı fabrikada, bir kısmı dağdan maden
çıkarmada çalışıyordu.
Ali’nin en çok dikkatini çeken dağın
onlarca metre içinden çıkarılan yumuşak,
mavimtırak- beyaz renkte, dövülerek
şekil verilebilen, saf olduğu zaman
parlak olan, havayla temas ettiği anda
donuklaşan kurşun madeniydi. Bir de
elinde haritayla bir oraya bir buraya
koşuşturan kırçıl saçlı, yüzü çilli, iri
kıyım adam... Yine bir de herkesin
hürmet etmekte yarıştığı adına Vehbi Bey
denilen kırçıl saçlıya göre daha ufacık
tefecik adam... Herkese emirler yağdıran
kırçıl saçlı adam nedense Vehbi Bey
denilen adamın önünde hürmetle eğiliyor,
ona çok büyük saygı gösteriyordu.
Birkaç hafta
içinde Ali çok şey öğrenmişti;
Vehbi bey denilen
adam sonraki yıllarda ülkeye damgasını
vuracak olan ünlü iş adamı Vehbi Koçtu.
Kırçıl saçlı adam yüksek maden mühendisi
Vehbi beyin ortaklık kurduğu yabancı
şirketin elemanı, Fransız bilim
adamıydı. Genç işadamı Vehbi Koç, bir
yabancı şirketle Anamur'un Vinç adı
verilen yöresinde dağdan kurşun madeni
çıkarıyor, dağın eteğine kurdurduğu
fabrikada işliyor, Takavil adı verilen
araçlarla Bozyazı’da bulunan
Yoğunduvar'dan gemilere yükleterek yurt
içine sevk ediyor bir kısmını da yurt
dışına, ihraç ediyordu.
Maden ocağı Ali
için adeta bir okul olmuş, orada çok şey
öğrenmiş, şahsiyetini kazanmış,
kabiliyetleri-becerileri ortaya
çıkmıştı. Uzun kış gecelerinde
tertiplenen eğlencelerde günü birlik
uydurduğu manilerle, şiirlerle,
şarkılarla, türkülerle eğlencelere renk
katıyordu.
Ali şair ruhlu
biri olup çıkmıştı. Her olayı
dörtlüklere, şiire döküyordu. Bir sabah
kahvaltısında katımış darı ekmeğinin
içine koyduğu çökelek boğazına durmuş,
arkadaşı Hasan'dan acele su istemiş,
onun biraz gecikmesi üzerine de ona
serzenişte bulunarak:
Hasan suyu getirdi
getirecek
Boğazına durdu
hamçökelek
Geliver- geliver
aslan kardeş geliver
Ali kardeşini
çökelekten kurtarıver diye bir dörtlük
uyduruvermişti. Kim bilir bu dörtlük
belki de hamçökelek adı verilecek olan
halk oyunumuzun ilk başlangıç dizeleri
olacaktı. Artık Ali kime kızıyorsa, kimi
lanetlemek istiyorsa... Boğazına dursun
hamçökelek deniyordu...
Yıllar yılları
kovalamış tüm ülkede kıtlık baş
göstermişti. Vinç'teki madende,
fabrikada ve Yoğunduvar'da gemi
yüklemede çalışan işçilere yemek
konusunda kısıtlama gelmişti. Çökelek
işçilerin başlıca yiyeceği olmuştu ve
Ali ile özdeşleşmişti. Eskiden yöresel
Anamur yemekleri ile beslenen işçilerin
yiyecekleri arasına değirmende
öğütülerek un haline getirilmiş darı
koçanı unundan yapılan ekmekle çökelek
de girmişti.
Kıtlık nedeniyle o
devrin hükümeti ülke genelinde bir
defaya mahsus olmak üzere tüm iş
yerlerinden vergi alınmasını
kararlaştırmıştı. Vergileri tespit etme
görevi Valilere verilmişti. O dönemde
Mersin İlinin en gözde işyeri Vehbi Koç
ve bir yabancı şirketin birlikte
işlettikleri Anamur'daki kurşun madeni
fabrikasıydı. Yıllar sonra Sayın Vehbi
Koç'un hatıralarında yazdığı şekliyle
kurşun madenine öyle bir vergi
konulmuştu ki bu vergiyi ödeyebilmek
için fabrikanın satılması gerekiyordu.
Sayın Vehbi Koç Hayat Hikâyem adını
verdiği hayatını anlatan kitabının
69.uncu sayfasında VARLIK VERGİSİ
başlığı altında aynen şunları yazıyordu:
“Merhum Şükrü Saraçoğlu bey Başbakan,
Fuat Ağralı bey Maliye Bakanı idi.
Varlık Vergisi adı altında bir vergi
kanunu çıkardılar. Bu verginin matrahı
takdire bağlıydı. Her ilde komisyonlar
kuruldu. Bu komisyonların koydukları
vergilerin itirazı, temyizi yoktu ve
Türk tarihinde eşi benzeri olmayan bir
vergiydi. İlk hamlede bana da 350.000
lira vergi takdir edilmişti.
O vakit Ankara ve
İstanbul'da mağazalarım, Karalyan'la
ortaklaşa Orhangazi'de 8.000 liraya
alınmış bir köy zeytinyağı değirmeni ile
Gemlik'de 40.000 liraya alınmış bir
fabrikamız, bir de Anamur'da Mehmet
Karamancı ve Canik Vertel'le ortak bir
kurşun madenimiz vardı. Bulundukları
bölgelerde en büyük vergiyi alabilmek
için, mülkiye âmirleri yarışa girmişler.
Gemlik'de iki fabrikanın maliyeti 48.000
lira iken 40.000 liralık varlık
vergisi,100.000 liralık Anamur kurşun
madenine de 200.000 lira varlık vergisi
geldi. Şuradan buradan yazılan
vergilerle bana düşen vergi milyona
yaklaştı. Uzun uğraşmalardan sonra,
mükerrer vergiler yazıldığını ispat
ederek bana takdir edilen Varlık
Vergisini 600.000 liraya indirdik,
hepsini ödedik.” Aynı sayfada “bir
zeytinyağı fabrikasını Varlık Vergisi
yüzünden sattığını” belirlen Vehbi Koç,
Türkiye genelinde kurduğu onlarca
fabrikanın tamamının ödeyeceği vergiden
daha fazlasının Anamur'daki kurşun
madenine konduğunu ve itiraz etme
şansının da olmadığını görünce Türk ve
yabancı şirket yetkilileriyle
toplantılar yapmış, vergi ödenmiş fakat
kurşun madeni fabrikası kapanmıştı. Var
olan madene yok raporu verilmişti.
Ali bu olaya
hiçbir anlam verememiş, madenin ağzının
büyük kaya parçalarıyla kapanmasını,
teleferikle dağdan inen madenin
işlendiği fabrikadaki eşyalarını
apar-topar takavillere yüklenerek
götürülmesini üzüntüyle izlemişti.
Maden kapanmış Ali
ve arkadaşları işsiz kalmıştı.
Köyden gelen bir
haber Ali'nin moralini bozmuş bir yandan
işsizlik diğer yandan babasının sınır
komşusu Mehmet'le yaptığı kavgayı
duyması Ali'nin köyüne dönmesine sebep
olmuştu. Mehmet, Kocatarla'nın bir
bölümünü sürmüş, buğday ekmiş, kendisine
ait olduğunu iddia etmiş, babası Hamza
yıllardır ektiği tarlaya el koyan
Mehmet'e müdahale edince Mehmet onu
kasığından bıçaklamıştı. Ali eve geldiği
zaman babasının perişan vaziyetini
görünce duvarda asılı duran dolma tüfeği
almış annesi Asiye'nin bütün
müdahalelerine rağmen hızla dışarı
çıkmış Kocatarla’da koyun otlatan
Mehmet'i sol dizinin kasığına yakın
yerinden vurmuş ve yakalanma korkusuyla
dağa çıkmıştı.
Şair ruhlu Ali
neredeyse eşkıya olmuştu.
Jandarma yıllarca
Toroslar'ın yamaçlarında Ali'yi aramış
bulamamıştı. O dönemde Toros Dağlarında
Jandarmanın takip ettiği sadece Ali
değildi. Kıbrıs'tan geldiği tahmin
edilen bir grup Rum eşkıya zaman zaman
dağ köylerine baskınlar yapmakta, terör
estirmekteydi. Jandarma Rumların da
peşindeydi. Ali dağa çıktıktan sonra
Rumların durumunu köylülerden öğrenmiş
bir grup gönüllü gençle Rum
eşkıyalarının peşine düşmüştü. Ali dağda
kaldığı süre zarfında köylülerin büyük
çapta yardımlarını görmüştü. Çünkü Ali
ve yanındaki kızanlarının günleri sadece
Rum eşkıyalarının takibinden ibaretti.
Rum eşkıyalarının başı Dimitri; Ali ve
kızanlarıyla çatışmaya girmemeye gayret
ediyor, gasp ettiği altın ve kıymetli
eşyaları deniz kıyısında bir koyda
gizlediği kayıklarla Kıbrıs' kaçırıyor,
birkaç gün sonra aynı kayıklarla tekrar
Türk sınırlarına giriyor, Toroslar'ın
gizli sığınaklarında barınmaya devam
ediyordu. Ali köylülere verdiği
bilgilerle Dimitri ve adamlarının geliş
gidiş yaptığı yerleri öğrenmiş
kızanlarından biri aracılığıyla Jandarma
komutanına haber ulaştırmış yapılan
anlaşma ve işbirliği sonunda Rum
çeteciler tam kayıklara binerken kıs
kıvrak yakalanmış. Ali ve adamlarının
yaptığı işbirliği nedeniyle Jandarma
onları aramaktan vazgeçmiş, bir yıl
sonra çıkan genel afla Ali'de affa
uğramış köyüne dönmüştü. Köylüler
saçları ağarmaya başlayan Ali'ye Gerali
demeye başlamışlardı.
Gerali köyüne
döndüğü zaman Topal Mehmet’in öldüğünü
duymuş, amcasının oğlu Remzi'nin Topal
Mehmet'in kızıyla evlendiğini görmüş,
akraba olduklarını anlamış, Topal
Mehmet'in sınırlarını geçtiği
Kocatarla'nın yarısını Mehmet'in
çocuklarına vermiş ve barış sağlanmıştı.
Gerali bir av
dönüşü atla çeşme başında istirahat
ederken elinde kabaklarla su almaya
gelen Fatma ananın kızı Hediye'yi
görmüş, Hediye kıza sevdalanmıştı.
Hediye kızında Gerali'ye karşı ilgisi
vardı. O, ünü nedeniyle köyde bazı genç
kızların gönlünde taht kurmuştu.
Hediye'de onlardan biriydi.
Hamza ile Asiye
Fatma anadan Hediye'yi istemişler,
Gerali'nin çok iyiliğini gören Fatma ana
kızının da istekli olduğunu görünce
Hediye'yi Gerali'ye verdiğini söylemiş.
Söz kesilmiş nişan dönemi 1 ay sürmüş,
bir ay sonra düğün hazırlıklarına
başlanmıştı.
O dönemde köy düğünleri bir hafta devam
ederdi. Düğünün duyurusu için okuntu
gönderilirdi. Bu ya bir çay bardağı, ya
bir kahve fincanı, ya da peşkir olurdu.
Okuntuyu alan mutlaka düğüne katılır ve
geline bir hediye sunardı.
Düğünün birinci
gününde keşkekler pişirilir, davarlar
kesilir, davullar çalar, oyunlar
oynanırdı. Kız tarafının yapacağı
masrafların tamamı oğlan evi tarafınca
karşılanır kız tarafına hediye edilecek
küçükbaş hayvan boynuzuna kırmızı
kurdele takılan bir koç olurdu.
Bir hafta devam
eden düğünün diğer günlerinde kına
gecesi, nikâh, eğlenceler yapılır, son
gün gelin almaya gidilir, at üzerinde
eve getirilen gelinin başına içinde
para, şeker, değişik çerez ve
yemişlerden oluşan yiyeceklerin
bulunduğu Sazaklı dökülürdü. Zifaf'a
girecek damat gece vakti törenle
getirilir hızla kapıdan içeriye itilir
ve görümlük almadıkça gelin pulluca'sını
açmazdı.
Köy düğünlerinde
yapılanların tamamı Gerali'nin düğününde
de yapılmış, gelin töre gereğince anne
babasının evinde, aynı evde kalmaya
başlamıştı.
Gerali ile
Hediye'nin mutlu beraberlikleri iki yıl
sürmüş, ikinci yılın sonunda bitişik
köyden Abdil Emmi'nin kızı Dudu
bohçasını alıp evlenmek için Gerali'nin
kapısına dayanmıştı.
Bir müddet Dudu
ile konuşan Hediye, Dudu'nun kuma olarak
gelmesine razı olmuş. Gerali sade bir
törenle Dudu ile de evlenmiş, ikinci
evliliğini yapmıştı. Bu ikinci evlilik
neden ve nasıl olmuştu? Olay üç kişinin
arasında geçtiği için neler
konuşulduğunu anlamak mümkün değildi.
Gerali iki eşli
olarak hayatını sürdürürken geçim
sıkıntısı başlamış, ilerleyen yıllarda
evin ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma
gelmişti. Şehir merkezine gider evin
ihtiyaçlarını gidermeye çalışırdı. Bir
defasında eşi Hediye'ye mavi renkte bir
fistanlık almış, diğer eşi Dudu'ya da iç
çamaşırları getirmişti. Hediye Dudu'yu,
Dudu Hediye'yi kıskanmıştı. Yine başka
bir defasında Hediye'ye ala yazma,
Dudu'ya pullu yazma getirmişti. Her
ikisine de yazma getirmesine rağmen
eşler birbirlerini yine kıskanmışlardı.
Gerali geçim
sıkıntısına, kadın dırdırına, eşlerin
birbiriyle olan kavgalarına dayanamaz
olmuştu. Eşleri kıskançlık yüzünden evde
yemek bile yapmaz olmuşlardı. Çarşıdan,
şehirden getirdiği keçi derisi içindeki
çökelek ile bayatlamış katı darı
ekmeğinden başka bir şey de yenmez
olmuştu. Bir defasında ayağı kırılan bir
keçiyi kesen komşuları Duran'ın
gönderdiği Mehle'yi tel dolaba koyan
Ali, aradan üç gün geçmesine rağmen
eşlerinin birbiriyle olan kavgaları
sonucu etin pişirilmeyip kokutulduğunu
görmüş, şair ruhunda fırtınalar esmeye
başlamıştı.
Sevinçlerini,
kederlerini dörtlüklerle manilere döken
Gerali bu defa şiir türünde söyleme
başlamıştı. Bu şiirlerden biri de ham
çökelekti.
Gerali'nin
söylediği Ham çökelek şiiri önce
komşuları tarafından, sonra
Anamur-Bozyazı yöresinde yaşayan
insanlar tarafından adeta ezberlenmiş,
dilden dile söylenir olmuştu.
Ali'nin hayat
hikâyesini bilenler bu şiirlere daha çok
ilgi duymaya başlamışlardı. Öyle ki:
şiir, şarkıya dönüşmüş düğünlerde,
toplantılarda söylenir olmuştu.
Anamur'da yaşayan
gençler kendi aralarında toplanıp
Gerali'nin şiirinden hızlı-kıvrak
oynanan bir oyun sergilemeye
başlamışlardı. Aralarına bir davulcu ve
gırnatacı alan gençler her toplantıya
davet edilir olmuştu. Aradan geçen
yıllar zarfında oyun şekillenmiş,
geliştirilmiş, halka mal olmuş, halk
oyunları olarak her toplulukta değişik
türde kıyafetler ve kaşıklarla oynanmaya
diğer yöresel oyunların arasına girmeye
başlamıştı.
O dönemlerde
Anamur'da lise olmadığı için civar il ve
ilçelere okumaya giden gençler bu oyunu
oralarda da sergilemeye başlamış, Ham
çökelek adı verilen Anamur'un yöresel
halk oyunu buralarda da benimsenmiş,
hatta kendilerine mal edilmişti. Öyle ki
bazı ilçelerimiz ham çökeleğin kendi
yörelerinin halk oyunları olduğunu
söylemişler, kendilerinden izinsiz
seslendirdi diye bazı ses sanatçılarını
mahkemeye bile vermişlerdi.
Oysa ham çökelek
Anamur yöresinde çıkan bir halk oyunuydu
ve herkesin malıydı. Gerali, ham
çökeleğin bazı ilçelerce kendi
yörelerinden çıkan Halk Oyunu olduğu
iddiası onun bu ününü daha da artırmış
ve tamamen Türk halkına mal olmuştur. O
hiçbir yörenin değil artık Türk
halkının, Türk insanın malıdır.
Türk halkı sevilen
insanların kendi yörelerinden çıktığını
söyleye gelmiştir. Nitekim ünlü şairimiz
Yunus Emre içinde böyle olmuştur. Bu gün
Yunus Emre'nin mezarının kendi
yörelerinde olduğunu söyleyen ve Yunus
Emre için anıt mezarı yaptıran onlarca
ilimiz, ilçemiz vardır.
Bu; Yunus Emre'nin
Türk halkının gönlünde hâla yaşamakta
olduğunun işaretidir.
Gerali için de
durum aynıdır. Bazı ilçelerimizin
Gerali'nin kendi yörelerinde yaşadığını
iddia etmesi onun Türk Halkına mal
olduğunun ve halkımızın gönlünde
yaşadığının en belirgin örneğidir.
GERALİ (HAMÇÖKELEK)'İN
SÖZLERİ ŞÖYLEDİR
Birine
aldık bir edik.
Ötekine de alalım dedik
İki avrat aldık ta
Bir halt mı yedik, Geralim
Hey, hey...
Geli geliver kız sekerek
Boğazına dursun
Ham çökelek
Avradın kötüsü
Kötüden kötü
Dolapta kokutmuş yüz
Dirhem eti
Başına düşürmüş sirke ile
Biti
Yandım kötü avradın elinden
Hey hey...
Geli geliver kız sekerek
Boğazına dursun
Hamçökelek
Gır eşeğe biner de
Kaşoluktan aşarım
Canımı sıkmayın
Avratlar da
İkinizi de birden boşarım
Geralim hey hey...
Geli geliver kız sekerek
Boğazına dursun
Hamçökelek
Gerali dedikleri de bir ala
Dana
Çekmiş bıçağı çıkmış
Meydana
Birinin adı Hediye birinin
Adı Dudu ya
Yandım iki avrat elinden
Hey hey...
HİKÂYELERDE
GEÇEN İSİM VE SÖZCÜKLER
__ A __
Ahmet: Kanunî Ahmet Çavuş
Abdil: Kanunî Ahmet Çavuşun halasının
beyi
Ala Yazma: Bir tür başörtüsü
Ala Kilim: Beyaz, yeşil, sarı renklerden
yapılan içleri eşkenar dörtgen şekilleri
ile dokunan bir kilim türü.
Anamur: 1859 yılında Osmanlı idari
teşkilatında Müdürlük, 1869 yılında
Kaymakamlık olan Mersin İline bağlı bir
ilçe.
Akcami: Karamanoğulları devrinde yapılan
yivli minareli Anamur’da hizmete açık
bir cami.
Anamurium Antik kenti: Anamur’un 7 Km
batısında içerisinde kale, suyolları, su
kemerleri, tiyatro, odeon, paleestra,
hamamlar, kiliseler bulunan Türkiye'nin
en güney ucunda Kıbrıs'a en yakın olan
Anamur burnunun kıyısında yer alan 350
adet mezar bulunan ören yeri.
Alınlık: Halk oyunları kıyafetlerinden
kadınların fesinin alt kısmına bağlanan
süslü veya altınlı giysi.
Ala Yazma: Halk oyunları kıyafetlerinde
kadınlarda alına bağlanan pullu cember
üzerine düz başörtüsü. Normal başörtüsü.
Abdurrahman: Salih dedenin oğlu.
Asiye: Salih dedenin kızı.
Ala Köprü: Anamur’un 16 Km kuzeyinde
Karamanoğulları tarafından 1230 yılında
yapılan halen faal vaziyette olan köprü.
Ali: Gerali
Abdullah: Ger Ali'nin arkadaşı, Veysel
dayının oğlu.
Asiye: Ali’nin annesi
Anofel: Bir sivrisinek türü.
Hediye: Ger Ali'nin birinci eşi.
Abdil Emmi: Gerali’nin ikinci eşinin
babası, kayınpeder.
___ B ___
Bekir Koca: Kanunî Ahmet Çavuşu'nun
halasının beyi
Bük: Patates ekilen tarla.
Bozyazı: 1988 yılında Anamur'dan
ayrılarak İlçe olan Kızılca Köyünün
bulunduğu Mersin'in bir ilçesi.
Bel Kuşağı: Halk oyunlarında kullanılan
beyaz kuzu yününden beyaz iplikten veya
ibrişimden dokunan uçları püsküllü
kuşak.
Bağcık: Halk oyunlarında kullanılan
koyun veya kuzu yününden dokunan uçları
tokalı ip.
Bişşek: Yannık’ta yayık yapılırken
kullanılan alet.
Beserek: Buhur ve boz develerin
birleşmesinden meydana gelen tülü
devenin erkeğine verilen isim.
Belen: Küçük tepe, dağ beli geçidi.
Buğu Mağarası: Anamur'un kuzeyinde 1500
metre uzaklıkta sarkıt dikitli bir
mağara.
Birdirbir: Bir oyun çeşidi.
___ Ç ___
Çul: Keçi kılından yapılan yer sergisi.
Çarık: Sığır ve manda derisinden yapılan
ayakkabı.
Çorap: Deve yününden ağaç millerle
örülen ağız kısmı özel örülmüş iple
bağlı, şalvarın içine katıldığı halk
oyunlarıyla ilgili giysi.
Çebiç: Keçinin ve tekenin küçüğü,
oğlağın büyüğü.
Çeltik: Pirinç.
Çomça: Kaşığın büyüğü.
Çulfalık: Dokuma tezgâhı.
Çemen: Çimen.
Çom: Bir tür ara kesti oyunu.
Çorak: Anamur’un eski adı.
Çavuşpınarı: Anamur’da bir yer adı.
Çökelek: Yağı alınmış sütün yada ayranın
kaynatılmasıyla elde edilen katık.
___ D ___
Durdane ana: Kanunî Ahmet Çavuş'un
babaannesi.
Dudu Gelin: Kanunî Ahmet Çavuş'un
annesi.
Don: Halk oyunları giysilerinden Göklü
dokuma veya alacadan dokunan paça kısmı
işlemeli, paça ve bel kırnapla büzülerek
giyilen kıyafet.
Darabulus Kuşak: Halk oyunları
giysilerinden ipekten dokunan renkli ve
uçları püsküllü, üç etek üzerine bele
bağlanan kuşak.
Daylak: İki yaşını geçmiş dört yaşını
bitirmemiş deve.
Durmuş: Salih dedenin oğlu
Durali: Obabaşı
Danışman: Anamur’a 8 Km uzaklıkta bir
yer (Danışmanın Düzlüğü hikâyesinin
geçtiği yer)
Darı: Mısır
Darı Koçan: Mısırın dip koçanı
Deniz fener: Türkiye’nin en güney
noktası olan Anamur burnunda 1911
yılında Fransızlar tarafından yapılan ve
Akdeniz'de gemilere yol gösteren fener.
Dimitri: Rum eşkıyalarının reisi.
Davar: Koyun ve keçi
Duran: Gerali’nin komşusu.
Dudu: Geralinin 2.eşi
___ E ___
Ese dayı: Gülizar’ın dedesi.
Evcik: Yayla köylerinde yapılan içinde
ocak, yatak odası, oturma odası, misafir
odası, erzak deposu bulunan üstü sık
yapraklı ağaç dallarıyla kaplı ev.
Eğirtmeç: Yün veya kıl ip eğrilen alet.
Emiş: Gerali’nin kardeşi
___ F ___
Fes: Kadife veya renkli keçeden yapılan
başa giyilen kadın giysisi.
Fistan: Halk oyunlarında giyilen bir
kadın giysisi.
Fatma: Gülizar’ın annesi
Fatma ana: Gerali’nin kaynanası.
Ayşe'nin annesi
___ G ___
Gülizar: Kanunî Ahmet Çavuş'un
yavuklusu.
Gülsüm: Kanuni Ahmet Çavuş'un halası
Gompil: Patates
Göynek: Halk oyunlarında giyilen,
Çulfalık adı verilen ince dokuma
tezgâhında dokunan çiğ iplikten yapılmış
yakasız giysi. (Erkekler için)Çulfalıkta
dokunan boyun kısmı göğse kadar olan,
düğmeleri ağaçtan, çiğ iplikten yapılan
giysi. (Kadınlar için)
Gayalık: İki yaşını geçmiş boz devenin
dişisi.
Goyak: İki dağın arasında kalan dere
boyu.
Gök Garga: Mavi ile açık yeşil arası
olan bir karga türü
Gölevez: Anamur, Bozyazı İlçelerinde ve
Kıbrıs'ta yetişen patatese benzeyen bir
tür yiyecek.
Gel-git hareketi: Ayın ve güneşin çekimi
etkisiyle, deniz sularının kabarma ve
inmesi.
Görümlük: Bir şeyi görmek için verilen
değerli armağan, yüz görümlülüğü.
___ H ___
Heybe: İki gözü bulunan, at ve eşek
üzerine atılan kıl veya yünden yapılan
bir araç.
Han: İnsan ve hayvanların barındığı yer.
Hakkı Efendi Evi: Anamur’da Göktaş
Mahallesinde korumaya alınmış, tescili
yapılmış sanat değeri olan bir ev.
Havud: Devenin semeri.
Hüseyin: Salih dedenin oğlu.
Hüsmen dayı: Oba başı
Heleş: Kurutulmuş incir ile üzüm
pekmezinin pişirilmesinden elde edilen
tatlı. (Anamur'un yöresel yemeklerinden)
Hamza: Ger Ali'nin babası
Ham çökelek: Yağı alınmış sütün yada
ayranın kaynatılmasıyla elde edilen
yiyecek kadar oluşmamış katık.
___ İ ___
İsmail: Salih dedenin damadı.
İbrahim: Gerali’nin arkadaşı, Veysel
dayının oğlu
İlyas: Gerali’nin ağabeyisi
İhracaat: Bir ülkeden başka bir ülkeye
mal satma.
___ K ___
Kolan: Palanın tutması için kullanılan
kıldan yapılan kalın ip.
Kıl çuval: Keçi kılından yapılan çuval
Kilise: Rumlar Anamur'da yaşarken ibadet
için kullanılan, Rumların Anamur'u terk
etmesiyle hükümet konağına dönüştürülen,
hükümet konağı yeni binasına taşındığı
zaman yüksek okul olarak tahsis edilen
korumaya alınmış iki katlı taş bina.
Keçe Külah: Eğrilmemiş kuzu yününden
yapılan halk oyunlarında başa giyilen
külah.
Kıl haba: Kuzuların güz yününden dokunan
yakasız, kolunun altı kol yenine kadar
yırtık, yenleri kıl iplikle bağlanan
ceket.
Kızılca: Başbakanlık arşiv belgelerine
göre; Osmanlı İmparatorluğunda İçel
sancağı Anamur kazasına bağlı Yörükan
taifesi topluluğunun yaşadığı halen
Mersin'in ilçesi Bozyazı'ya bağlı,
tarihte; Yazın Kıbrıs ve Antalya'dan
gemilerle gelip yayla olarak gidilen bir
köy.
Kuskun: Eğere bağlı olup hayvanın
kuyruğu altından geçirilen kayış.
Keçi: Tekenin dişisi
Keşkek: Anamur’un yöresel yemeklerinden
olup mısırdan yahnili ve yoğurtlu olarak
yapılan bir tür yemek.
Kapama: Mısır unundan elle taptaplanarak
yapılan iki yuvarlak bazlamanın içine
peynir, maydanoz karışımı konarak üst
üste kapatılarak saçta pişirilen Anamur
yöresine ait börek.
Kuzlamak: Küçükbaş hayvanların
yavrulaması.
Kanyon: Anamur çayının (Dragon veya
Kocaçay) 25.inci Km.'sinde sarp kayalar
arasında 950 metre uzunluğunda
akarsuların yeri oyarak meydana
getirdiği derin, dar ve dolambaçlı
boğaz.
Kütük: Ağaç gövdesinin kalanı.
Kara Hasan: Gerali’nin arkadaşı
İbrahim'in babası
Küleks: Bir sivrisinek türü.
Koca Abtil: Gerali’nin arkadaşı
Nazmi'nin babası.
Kırçıl: Kırlaşmaya başlamış, dik saç.
Kurşun: Pb simgesi ile gösterilen
yumuşakça ve bükülgen madde.
Kıbrıs: Türkiye’nin güneyinde; Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kıbrıs Rum
Yönetimi adıyla iki devletin bulunduğu
ada.
Koç: Damızlık erkek koyun.
Kına Gecesi: Düğünlerde gerdek
gecesinden 1 gece önce genellikle
kadınlar tarafından yapılan eğlenti.
Kuma: Evli olan bir bayanın üstüne
alınan ikinci eş.
___ M ___
Musa: Kanuni Ahmet Çavuş'un babası
Mamure Kalesi: Anamur’un 6 Km
güneydoğusunda geç Roma döneminde
yapılmış, Bizans, Arap, Selçuklu,
Osmanlı döneminde kullanılmış kale.
Molla Mehmet Evi: Anamur Saray
Mahallesinde sanat değeri tescili
yapılmış bir ev.
Maya: Tülü devenin dişisinin adı.
Mehmet 1: Salih dedenin damadı
2: Obabaşı
3: Gerali’nin babasını yaralayan,
Gerali'nin vurduğu kişi
Mollaç: Anamur’a yöresel yemeklerden
katımış mısır ekmeğinden yapılan çorba.
Maş Çorbası: Anamur yöresel
yemeklerinden baklagiller soyundan maş
ürünü ile yapılan çorba.
Maden: Toprağın içinden filiz halinde
çıkarılan madde.
Mehle: Hayvanın ön budundan çıkan et.
Mani: Birinci, İkinci ve dördüncü
dizeleri uyumlu olan deyiş.
___ N ___
Nadire: Kanunî Ahmet Çavuş'un komşu
kadını
Nazmi: Gerali’nin arkadaşı. Veysel
dayının oğlu
___ O ___
Otlak: Hayvan otlatılan yer, mera.
Okuntu gönderme: Düğün için haber verme.
Davetiye.
___ P ___
Pelit: Meşe ağacı.
Palan: Eşeğin üzerine konulan atlardaki
eğer yerini tutan enli ve yumuşak bir
çeşit eğer.
Pullu Yazma: Fesin üzerine atılan
başörtüsü. Bir tür başörtüsü.
Peşkir: Havlu
Pınarlar Şelalesi: Anamur Ermenek
karayolu üzerinde gezinti ve piknik
alanı Anamur içme suyunun bir kısmının
karşılandığı yer.
Pulluca: Gelinin başına örtülen bir tür
örtü.
___ R ___
Rahime Kadın: Komşu köyden bir kadın
(Kayrak çakıllı yollarda)
Raziye: Salih dedenin kızı
Remzi: Gerali’nin amcasının oğlu
___ S ___
Sadık: Gülizar’ın babası.
Salih 1: Kanunî Ahmet Çavuş'un amcası.
2 : Ger Ali'nin teyzesinin oğlu
Sabahat: Gülizar’ın annesi.
Sayfant: Anamur- Bozyazı'nın
yaylalarında kireçtaşı, çamur harç ve
ahşap hatlarla yapılan çatısı tahta ve
ardıç kabuğu ile örülen iki katlı, alt
katta ahır bulunan ev.
Salta-Cepken: Halk oyunlarında üç eteğin
üzerine giyilen kolsuz veya yakasız,
dokumadan veya alacadan yapılan kıyafet.
Salih Dede: Obabaşı
Selim: Salih dedenin oğlu
Sarı İbrahim: Obabaşı
Selim Çavuş: Obabaşı
Senit: Yufka ekmek yapılan tahtadan dört
ayaklı geniş tahta.
Susamlı turp otu yemeği: Anamur’un
yöresel yemeklerinden olup haşlanan turp
otu bol soğanlı kırmızıbiberle kavrulup
üzerine kavrulmuş, dövülmüş susam,
sarımsak, limon suyu ilave edilerek
hazırlanan yemek.
Samsıra: Anamur’un yöresel yemeklerinden
olup susamın üzüm pekmezi veya bal ile
pişirilmesinden elde edilen tatlı.
Süleyman: Gerali’nin arkadaşı
Saklambaç: Bir çeşit oyun.
Sıtma Paraziti: Sıtma hastalığı yapan
asalak.
Sulfata: Bir ilaç türü.
___ Ş ___
Şaziye 1: Komşu kız
2: Kanunî Ahmet Çavuş'un halası Şevki
Efendi Evi: Saray Mahallesi Şekerlik
Sokakta bulunan tescili yapılıp korumaya
alınan ev.
Şalvar: Kıl habanın kumaşından dikilen,
kalça kısmı geniş, paçalara doğru
daralan, beli göklü bükme ve alacadan
kesilmiş uçkurla bağlanan halk
oyunlarında giyilen pantolon.(Yöresel
bir giysi)
Şirket: Ortaklık
Şiir: Duygulu, sesi ve özü güzel deyiş.
Şarkı: Müzik faslının şen şakrak
nakaratlı ve ara nameli parçaları.
___ T ___
Tokucak: Çamaşır yıkamak için ağaçtan
yapılan alet.
Teke: Keçinin erkeği.
Toklu: Bir yaşını bulmuş kuzu.
Teleferik: Havada gerilmiş kablo
üzerinde kayarak giden asılı taşıt.
Takavil: Bir çeşit tramvay.
___ Ü ___
Üç etek: Uzun kollu ve yakasız göyneğin
üzerine giyilen renkli dokumadan yapılan
giysi.
___ V ___
Vadi: Koyak, alan.
Veysel dayı: Gerali’nin arkadaşı
Abdullah'ın babası
Vinç: Geçmiş dönemde kurşun çıkartılan
Anamur'da bir semtin adı.
Vehbi Bey: İşadamı Vehbi Koç.
Vergi: Hükümetlerin halktan topladığı
para.
___ Y ___
Yazmış: Kuzulamayan kısır keçi.
Yaylak: Hayvanların yayılıp otlamasına
elverişli yer, otlak.
Yörük Ateşi: Üç uzun dal yardımı ile bir
idam sehpası hazırlanır. Ortasından yere
doğru taşıyıcı bölüm sallandırılır. Alta
yakılan ateşle yemek pişirilir.
Yayla: Düz ve yüksek yer.
Yoğunduvar: Bozyazı'da gemilerin
barındığı küçük liman.
___ Z ___
Zehra: Gülizar’ın doğumunu sağlayan ebe.
Gazi MERT
Yazar
(Anamur Yöresel Halk Hikayeleri
Kitabından Alınmıştır)
HİKAYE
III
DANIŞMANIN
DÜZLÜĞÜ
Anamur ve Bozyazı'da sıcakların
başlamasıyla birlikte yerli halk ve
yörükler yaylalara giderler, havaların
soğumaya başlamasıyla da deniz
kenarındaki yerleşim yerlerine geri
dönerlerdi.
Yaylaya gidemeyen yerli halk ve
Anamur'da yaşayan Rum'lardan bazıları o
yılın en sıcak ayında Anamur`un 7 - 8 km
batısında bulunan Danışman düzlüğünde
bir araya gelirler ve haftalarca süren
eğlenceler tertip ederlerdi. Kaşpazarı,
Çamurlu, Abanoz, Kaş, Halkalı, Şabanoluk,
Akpınar, Beşkuyu, Dokuzoluk, Kırkkuyu,
Gözlügöl, Elbalak yaylalarına giden
yörük beyleri de bu eğlencelere
katılmak, genç yörüklerin yaptığı el
sanatlarını sergileyip satmak için,
diğer beylerle görüşmek, yapılacak
eğlencelere katkıda bulunmak için dağ
köylerinden, torosların yamaçlarından
kalabalık bir yörük obasıyla birlikte
ovaya inerler, Danışmanın düzlüğünde bir
araya gelirlerdi.
Koyunlar kesilir, yöresel halk yemekleri
yapılır, çeşitli yarışmalar düzenlenir,
yörük el sanatları sergilenip satışa
sunulur, güreşler tertiplenir, oyunlar
oynanır, sazlar çalınır, türküler
söylenirdi.
O yıl, şenliklerin ilk gününde onlarca
koyun kesilmiş, Anamur ve Bozyazı'nın
yöresel yemeklerinden Darı keşkek'i için
kazanlar kurulmuş yahnili yoğurtlu
Keşkek yemeği hazırlanmıştı.
Darı unundan Kapama yapmak için
çadırların yanına senitler, sac'lar, un
çuvalları getirilmiş, yörük ateşi yakmak
için odun hazırlanmıştı.
Keşkek kazanlarının yanı başına etli
gölevez pişirmek için büyük boy tavalar
yerleştirilmiş, her bir yörük çadırının
yanına birer çuval gölevez dökülmüştü.
Susamlı turp otu yapmak için otlar büyük
tencerelerde haşlanmış iki avucun
arasında sıkılmış topak vaziyette büyük
tepsilerde bekletilmeye başlanmıştı.
Katımış mısır ekmeğinden Mollaç ve Maş
ürününden Maş çorbaları hazırlanmıştı.
Tatlı için Heleş ve Samsıralar çok
önceden hazırlanmış bir köşede
bekletilmekteydi.
Haftalarca devam eden şenliklerde
yöresel yemeklerin yapımı her gün
yenilenmekteydi.
Şenliklerin ikinci gününde; güreşler
yapılmaktaydı. Bu güreşlere her yıl
olduğu gibi o yıl da civar il ve
ilçelerden, Anamur ve Bozyazı`dan, yörük
obalarından onlarca güreşçi katılmıştı.
Ödül olarak baş güreşlere bir deve, bir
tosun, üç baş koç, onbeş altın, bir ala
kilim konmuştu.
Başaltı güreşlerinin bitmesiyle birlikte
sağda solda başpehlivanlar soyunmaya
başlamış, heyecan doruk noktaya
ulaşmıştı. Ödüllerin fazlalığı göz
kamaştırıyordu.
Baş güreşlerin belli bir kuralı yoktu.
Kendine güvenen meydana çıkıyordu.
Cazgır güreşçileri eşleştirmiş ortada
altı ayrı yerde güreşler yapılmaktaydı.
Kazanan kenarda bekliyor ve diğer galip
gelenle kapışıyordu. Bu yıl Rum'lar da
bir güreşçi getirmişler, bir köşede
kendi güreşçilerini alkışlayıp
duruyorlardı. İri kıyım Rum genci her
önüne geleni yeniyor ve yeni hasmını
beklemeye başlıyordu. Üç kişi ile
güreşmiş birini künde ile birini paça
kasnakla yenmiş; üçüncü hasmının kolunu
kırmıştı. Son hasmıyla kapışmış onu da
kafa kolla yenerek meydanda dolanmaya
başlamıştı. Rum'ların çılgınca alkışları
yörük ağası Ahmet Beyi çok tedirgin
etmişti. Kendisi de gençliğinde bu
meydanlarda baş pehlivanlığı birkaç kez
kazanmış ancak ihtiyarlamıştı. İlk defa
bir Rum güreşçi baş güreşleri almak
üzereydi. Onun sırıtkan bakışları,
herkese meydan okuyan davranışları
kanına dokunmuştu.
Ahmet Bey'in ödül alarak ortaya koyduğu
deve'nin çobanı Mehmet az ilerde, elinde
devenin yuları olduğu halde üzüntü
içinde ortada dolanıp duran Rum gencine
bakıyor, yıllardır beslediği develerden
birinin bir Rum'a gitmesi onu adeta
kahrediyordu.
Yörük obasının yaşlılarından biri Ahmet
Bey'in kulağına eğilmiş bir şeyler
söylüyordu.
Üzüntüden neredeyse iki büklüm hale
gelen yörük ağası şöyle bir doğrulmuş,
düşen bıyıkları dikleşmiş iki elini
beline koymuş çoban Mehmeti süzmeye
başlamıştı. İçinden "Mehmet bu işi
beceremez" diye düşünüyordu. Mehmeti
yanına çağırdı güreşip güreşemeyeceğini
sordu. Beserek'i Rum gencine kaptırmak
istemeyen Mehmedin gözleri parladı. Ve
bir köşede soyunmaya başladı. 0,
hırkasını, göyneğini çıkarırken yaşlı
yörük, Ahmet Beye onun köşşek'lerle
nasıl güreş tuttuğunu ve onları nasıl
yere yıktığını anlatıyordu. Mehmet
şalvarla ve yalın ayak ortaya çıktığı
zaman bir uğultu yükseldi. Yırtık-
pırtık hırkanın içinden tam bir güreşçi
vücudu ortaya çıkmıştı. Göğüsler,
pazular şişmiş, hiç yağ görünmeyen karın
bir kömürcü körüğü gibi inip çıkmaya
başlamıştı. Cazgır duasını okumuş her
iki güreşçiyi Danışmanın düzlüğüne
salmıştı. Rum güreşçi peşrev'e başlamış,
peşrev bilmeyen Mehmet onun peşrevini
seyre dalmıştı. Peşrevini bitiren Rum
pehlivanı Mehmet'in dalgınlığından
istifade ederek onu sürmeye başlamış
neye uğradığını şaşıran Mehmet çabuk
toparlanmış, tam seyircilerin üzerine
düşecekleri sırada bir çam ağacı gibi
dimdik durmuş ve Rum güreşçinin
hamlesini boşa çıkarmıştı. İkinci,
üçüncü, beşinci hamleleri de hep hoşa
çıkarmıştı. Güreş yarım saati doldurmuş
ve nihayet çoban Mehmet harekete
geçmişti. Hep Müdafaada dururken bir
kaplan çevikliği ile ileri atılmış
mükemmel bir boyunduruk vurmuş, nerdeyse
boğulma noktasına gelen Rum güreşçiye
bir kafa ko1 çekmiş, sırt üstü yere
sermiş ve göbeğinin ortasına
oturmuştu.Başta yörük ağası Ahmet bey
olmak üzere Türkler ayağa fırlamış
Rumlarsa perişan vaziyette yerde yatan
güreşçilerine yardıma koşmuşlardı.
Çoban Mehmet o yıl baş pehlivanlığı
kurtarmış ve ortaya konan ödülleri
almıştı.
Bu güreşler ne ilk ve ne de sondu.
Yıllardır devam eden Danışman güreşleri
yine yıllar yılı devam edecekti.
Şenliklerin üçüncü gününde gençler kendi
aralarında oyunlar oynar gösteriler
sunar, yarışmalar yaparlardı.
Orta yaşlı tecrübeli yörükler gençlere
yön tahminleri, yön bulma, çadır kurma,
koyun ve keçilerde ayak kırılma - çıkma
- burkulma esnasında yapılacak işlerle
ilgili bilgiler verirlerdi.
Onlarca oyundan bir tanesi şöyle idi :
Gençler kızlı erkekli bir yuvarlak daire
şeklinde oturarak dizilirler, bir tanesi
dairenin dışında ayakta kalırdı.Ayakta
kalan yörük gencinin elinde ucu düğümlü
bir peşkir olurdu. Arkalarında
dolaşırken peşkir'i birinin arkasına
bırakır kaçmaya başlardı. Arkasında
peşkir bırakılan genç peşkir'i alarak
onu kovalar yetişirse arkasına vurur ve
yerine otururdu. Yetişemezse peşkiri
bırakan onun yerine oturur ve kendisi
ayakta kalırdı. Oyun bu şekilde devem
ederdi.
Çom oyunu, çellik oyunu, halat çekme
oyunu, birdir bir oyunu, eşyaları tanıma
oyunu, yörük çadırı kurma oyunu, yer
kapmaca oyunu, ses tanıma oyunu, sopa
atıp tutma oyunu... gibi pek çok oyunlar
oynanırdı.
Bu oyunlar hiçbir zaman vakit doldurmak
için oynanmaz, öğretici, eğlendirici
olmasına özen gösterilirdi.
Orta yaşlı Yörük'ler yaylalarda keçi
otlatan gençlerin gece gündüz yönlerini
bulabilmeleri için onlara değişik
bilgiler verirlerdi. Yıldızlarla yön
bulmayı anlatırken kutup yıldızının,
büyükayı ve küçükayı'nın yerlerinin
sabit olduğu anlatılırdı. Yön bulmada
karıncaların yuvalarından çıkardıkları
toprakları daima güneye yığdıkları,
ağaçların rüzgar sebebiyle devamlı
güneye doğru eğik oldukları, kayalardaki
yosunların genelde kuzey tarafta
bulunduğu öğretilirdi. Kara çadır kurma
yöntemleri, insanlar ve hayvanlar için
gerekli olan ilk yardımların nasıl
yapılacağı ile ilgili bilgiler
verilirdi. Yörük ateşinin nasıl
yakılması gerektiği anlatılırken üç uzun
ağacın bir idam sehpası gibi üsten
birleştirilmesinin, bağlanmasının
gerektiği, ortasından yere doğru
taşıyıcı bölümün sallandırılmasının icap
ettiği, altına yakılan ateş ile nasıl
yemek pişirileceği, kütüklerin nasıl üst
üste birbirine paralel vaziyette konup
tutuşturulmasının icap ettiği tatbikatlı
bir şekilde anlatılırdı.
Danışman düzlüğünde en az 10 ayrı yerde
geceleri yörük ateşi yakılır her yer
gündüz gibi aydınlanırdı.
Dördüncü gün şenliklerinde davullar,
sazlar, kavallar, klarnetler, kemanlar
çalınır; türküler söylenir Anamur -
Bozyazı ve civar illerden gelen aşıklar
ellerinde sazlar ile karşılıklı
atışmalar yapar, söylenen sazlı sözlü
türküler şenliklere damgasını vururdu.
Yörükler arasında saz ve kaval çalma
adeti çok eskilere dayanmakta idi.
Aşıklar arasındaki atışmaların sonunda
Yörük ağaları, Anamur beyleri aşıklara
hediyeler verir o yıl derledikleri
yöreye has manileri de söylemeleri
istenirdi.
Maniler dört mısralık bağımsız
şiirlerdi.
Halkın ortak malı olan maniler her yıl
yerli aşıklar tarafından derlenir ve
Danışman şenliklerinde söylenirdi.
O yıl yerli
aşıkların derledikleri maniler şunlardı;
İnanma zemheri
ayazına
Gün var iken kar
yağar
Güvenme avrat
sözüne
Eri var iken er
arar.
Ortaköylü azgın
olur
Sarıcağı düzgün
olur
Nasradın'dan gız
alan
Canından bezgin
olur
Ala kilimin
yüzüyüm
Buğday ununun
özüyüm
Aslımı sorarsanız
Ahmet ağanın
gızıyım
Anamur'un darısı
Tatlı olur sarısı
Yiyen bilir dadını
Bulunursa irisi
Maniler saz ve kaval eşliğinde
söylenirdi.
Saz ve kaval; yörüklerin çadır kültürüne
girmişti.Saz ve kavalın asılacağı
direkler bile belirlenmişti.
Danışman düzlüğü'ne kurulan çadırlarda
yörük çadırı kültürünün görüntülerine
rastlanırdı. Çadır içinde; kilimler,
çullar, çuvallar, heybeler, duz
torbaları, orta direğe asılı Kuran'ı
Kerim, silah, fişeklik, saz torbası,
kaval Torbası, İdare lambası, yayla
çadırlarında olduğu gibi burada da
görünürdü.
Danışman şenliklerinin beşinci gününde
el sanatları sergilenirdi. El
sanatlarının içinde özel desenli
kilimler, çullar, çuvallar, heybeler,
duz torbaları, eğirtmeçler, tahtadan
yapılan ibrikler, kaşıklar, tokucaklar,
sini - şiş - oklava - senitler, sazlar,
kavallar, erkek- kadın kıyafetleri,
tülbent için boncuk örme, dantel, yün el
örgüsü, ceket ve kazaklar sergilenir ve
satışa sunulurdu.
El sanatlarının en güzel örnekleri
kilimlerdi. Kilimin ham maddesi koyun
yünü ve pamuk ipliği idi. Yörükler kilim
dokuyacakları yünü koyunlardan kırpar,
sıcak su ile yıkar ve güneşte kuruturdu.
Kilim dokuma tezgahının eni 2 metre,
boyu 2,5 - 3 metre arasında değişir ve
ağaçtan yapılırdı.
Yünler genelde kök boya ile boyanırdı.
Kilimlerdeki motifler şekillerini ve
isimlerini doğadaki canlılardan alırdı.
El sanatlarından Tülbentte boncuk
örücülüğü için firkete, tığ ve şiş
kullanılırdı.
Boncuk örme örnekleri; isimlerini genel
olarak doğadan alırdı. Bu örneklerin
bazıları şunlardı; Deli dut burcu,
domates, süpürge, papatya, sarhoş
bacağı, akıllı dut burcu, yıldız, yemiş
yaprağı, darı sömeği, karpuz dilimi,
tesbih.
Şenliklerin 6'ncı gününde sergi ve
satışlara devam edilir, erkekler
Karamanoğulları tarafından yaptırılmış
olan Anamur merkezindeki Ak Cami'ye Cuma
namazı kılmaya giderler, onlarla
birlikte şehir merkezine gelenler deniz
feneri, Anamurium antik kenti ve Mamure
kalesini gezerlerdi.
Akcami; Karamanoğulları tarafından
yaptırılmış tarihi bir cami idi.
Minaresi Akdeniz yöresinde pek
görülmeyen yivli minare şeklindeydi.
Deniz feneri; 1911 yılında Fransızlar
tarafından yapılmıştı. Türkiyenin güney
bölgelerinin en uç noktasında, Kıbrısa
en yakın yerde Anamur burnunda
bulunmaktaydı.
Yapılış amacı; deniz yolunu tercih eden
yolcu ve tüccarların gemilerinin yön
bulmalarına yardımcı olmaktı.
Anemurium antik kenti; Milattan önce IV.
Yüzyılda yapılan içerisinde kale, su
yolları, su kemerleri, tiyatro, odeon,
paleestra, hamamlar, kiliseler, mezarlar
bulunan Türkiyenin üçüncü büyük ören
yeriydi.
Mamure kalesi; Geç Roma döneminde
yapılan Bizans, Arap, Selçuklu
dönemlerinde kullanılan, içinde camii ve
sarnıçlar bulunan Osmancık filminin
çekildiği bir kaleydi.
Şenliklerin son gününde veda
hazırlıkları, veda törenleri yapılırdı.
Kuşluk vakti veda yemeği verilir, öğleye
doğru şenliklerin eşya ve malzemeleri
toplanır, çadırlar sökülür, ateşler
söndürülür, ateşlerin üzeri toprak ile
örtülür, çevre temizliği yapılırdı.
Her türlü hazırlıklar tamamlandıktan
sonra yörükler eşyalarını develere
yüklerler, Anamurlu, Bozyazılı yerli
halk ile vedalaşılırdı.
Bir hafta boyunca çadırlarda yatıp
gündüzleri yerli halk ile birlikte
eğlenen yörükler yükseklikleri 2000
metreye ulaşan Toros Dağlarının muhtelif
yerlerine giderken Anamur'un 14 km
kuzeybatısında bulunan Köşekbükü
mağarası yakınlarından, kuzeyinde
bulunan 1500 m uzaklıktaki Buğu Mağarası
yakınlarından,.Dragon Çayı üzerinde
Anamura 16 km uzaklıkta Alaköprü'den,
Pınarlar şelalesinden, Dragon çayının
25.km'sinde sarp kayalar arasında
bulunan 950 m uzunluğundaki kanyon
yakınlarından geçerek Elbalak,Gözlügöl,
Kırkkuyu, Dakuzoluk, Akpınar, Abanoz,
Kaş Pazarı yaylalarına giderlerdi.
Başbakanlık arşiv belgelerinin Osmanlı
İmparatorluğunda oymak, aşiret ve
cemaatler bölümünde belirtildiği
şekliyle Anamur yaylalarına giden
Yörüklerin bazıları şunlardı;
Karaböcülü, Karalar, Karalı, Küçüklü,
Aslangazili, Bayır, Bayırlı, Beyre,
Beyreli, Gölgeli, Gölgelioğlu, Hacılar,
Kızılalili, Kurutlar, Kızılca,
Tekeliler, Yıvaküçük, Yıvalar, Yaycılar,
konar-göçerleri, Türkmen yörükan
taifeleri ve göçer-evli yörükan
taifeleri.
Danışman Düzlüğündeki şenliklerden dönen
yörükler, yaylalarda bulunan yörüklerin
arasına karıştıkları zaman yapılan
eğlenceleri, Yarışmaları, yemekleri,
sergileri birbir anlatırlar; bu
anlatılanlar yaz boyu yaylalarda dilden
dile dolaşırdı.
Anamur ve Bozyazı ' dan Danışman
Düzlüğüne giden yerli halk ile Anamurda
azınlık halde yaşayan Rumlar da bu
şenlikleri yıl boyunca çevresindekilere
anlatırlardı.
Danışman düzlüğünde yıllar yılı devam
eden eğlenceler en sonunda türkü haline
gelmiş hem yörükler arasında hem Anamur
ve Bozyazıda yaşayan yerli halk arasında
hem de
Anamurda yaşayan Rumlar arasında
söylenmeye başlanmıştı.
Danışman türküsü kısa zamanda civar il
ve ilçelerde de söylenir olmuştu.
Danışman türküsü zamanla davul, klarnet,
kabak kemani çalgıları eşliğinde grup
halinde söylenip oynanmaya başlanmıştı.
Düğünlerde, özel günlerde hem çalınan
hem söylenen Danışman Anamur yöresinde
halk oyunlarının ayrılmaz bir parçası
haline gelmişti.
Danışmanın en belirgin özelliği yöreye
has kıyafetleridir. Şu anda halk
oyunları için hazırlanan kıyafetleri
Anamur ve Bozyazı halkı günlük kıyafet
alarak giyerlerdi.
Bugün halk arasında unutulmaya yüz
tutmuş bu kıyafetlerin bir kısmı erkek
kıyafeti bir kısmı kadın kıyafeti idi.
Uzun kollu yelek, yarım kollu dize kadar
uzanan göynek, topuğa kadar uzanan don,
arası bol olarak dikilen şalvar, koyun
yününden yapılan ceket, diz üstü bol diz
altı dar pantolon günlük hayatta
giyilmekte idi. Bunlar erkek kıyafetleri
idi.
Kadınlar ise kısa kollu, diz veya topuğa
kadar uzanan fistan, kolu dirseğe kadar
uzanan göynek, yazmanın üzerine üstlük
ve gelinlerin giydiği ipekli emprime'yi
günlük hayatta devamlı giyerlerdi.
Bu giysiler şimdi Danışman ve Anamur’un
diğer halk oyunlarının oynanması
esnasında da giyilmektedir.
Danışman oyunun sözleri şöyledir :
İndim gettim
danışmanın düzüne
Nalet olsun çirkinlerin yüzüne
Haydi ,haydi, haydi atamaz oldum
Şu gecenin ayazından yatamaz oldum.
Eğri büğrü Danışman'ın yolları
Kardan beyaz o güzelin kolları
Haydi, haydi, haydi atamaz oldum
Danışmanın cümbüşünden yatamaz oldum.
Evlerine varamadım köpekten
Al uçkuru çözemedim göbek'ten
Haydi, haydi, haydi atamaz oldum.
Danışmanın cümbüşünden yatamaz oldum
Gün görünmez menengicin dalından,
Kimse bilmez ben garibin halından
Haydi, haydi, haydi atlı'da geliyor.
Şu kızın nameleri datlıda geliyor.
HİKÂYEDE ADI GEÇEN İSİM VE SÖZCÜKLER:
Danışman : Anamur ilçesine 8 km
uzaklıkta bir yer.
Keşkek : Mısırdan yahnili ve yoğurtlu
olarak yapılan bir tür yemek
Darı : Mısır
Kapama . Mısır unundan elle
taptaplanarak yapılan iki yuvarlak
bazlamanın içine peynir, maydanoz
karışımı konarak üst üste kapatılarak
saçta pişirilen börek.
Senit : Yufka ekmek yapılan tahtadan 4
ayaklı geniş tahta senit.
Gölevez : Anamur - Bozyazı ve Kıbrısta
yetişen patatese benzeyen bir tür
yiyecek.
Susamlı Turp Otu Yemeği : Haşlanan turp
otu bol soğanlı kırmızı biberle kavrulup
üzerine kavrulmuş, döğülmüş susam,
sarmısak limon suyu ilave edilerek yenen
yemek.
Mollaç : Katımış mısır ekmeğinden
yapılan çorba.
Maş Çorbası:: Baklagiller soyundan maş
ürünü ile yapılan çorba.
Heleş . Kurutulmuş incir ile üzüm
pekmezinin pişirilmesinden elde edilen
tatlı.
Samsıra : Susamın üzüm pekmezi veya bal
ile pişirilmesinden elde edilen tatlı.
Beserek : Buhur ve boz develerin
birleşmesinden meydana gelen tülü
devenin erkeğine verilen isim.
Peşkir : Havlu
Yörük Ateşi: Üç uzun dal yardımı ile bir
idam sephası hazırlanır.Ortasından yere
doğru taşıyıcı bölüm sallandırılır. Alta
yakılan ateşle yemek pişirilir.
Deniz Feneri:. Türkiyenin en güney
noktası Anamur burnunda '1911 yılında
Fransızlar tarafından yapılan gemilere
yol gösteren fener.
Anemurium Antik Kenti : Anamur ilçesinin
7 km batısında Türkiyenin en güney uç
noktasındaki Anamur burnunda bulunan
içerisinde kale, su yolları, su
kemerleri, tiyatro, odeon, paleestra,
hamamlar, kiliseler ve 350 adet mezar
bulunan yer.
Mamure Kalesi . Anamurun 6 km Güney
Doğusunda geç Roma döneminde yapılmış
bir kale.
Alaköprü : Anamur'a 16 km uzaklıkta
Karamanoğulları tarafından 1230 yılında
yapılmış köprü.
Buğu Mağarası : Anamur'un kuzeyinde l500
m uzaklıkta sarkıt - dikitli bir mağara.
Pınarlar Şelalesi : Anamur içme suyunun
geldiği, Anamur - Ermenek karayolu
üzerinde gezinti ve piknik alanı
Kanyon . Anamur çayının 25 km'sinde sarp
kayalar arasında 950 m uzunluğunda
akarsuların yeri oyarak meydana
getirdiği derin, dar ve dolambaçlı
boğaz.
Göynek : Çulfallık adı verilen ince
dokuma tezgahlarında dokunan bir giysi
Şalvar . Kıl habanın kumaşından dikilen
kalça kısmı geniş paçalara doğru daralan
beli göklü bükme ve alacadan kesilmiş
uçkurlarla bağlanan giysi.
Fistan : Bir kadın giysisi.
Gazi MERT
Yazar
(Anamur Yöresel Halk Hikayeleri
Kitabından Alınmıştır)
|