İBRAHİM
YALÇINKAYA
1949
yı1ında Anamur'un Çarıklar beldesinde
doğan, İbrahim Ya1çınkaya, İlkokulu
Efeler ilkokulunda, Orta öğrenimini
Anamur Lisesi'nde tamamladı. Ankara
Üniversitesi DTCF Fransız Dili ve
Edebiyatı Bölümünü bitirdi.
1975 yılında memuriyete başladı, Uzun
yıllar TRT’de çalıştıktan sonra emekliye
ayrılıp, Anamur’a yerleşti.
Çeşitli dergi ve gazetelerde şiir,
hikâye ve makaleleri yayımlandı. 1991
yılında “Akça Pınar” adlı ilk şiir
kitabını yayımladı. Daha sonra
“Ötelerden Öteye” adlı şiir kitabını
1994’de yayımladı.
Şiirlerinde yayla, Toros dağları,
Anamur, Esir Türk Yurtları, Türkistan,
Azerbaycan, Bosna ve sevgi konularını
işledi. Milli konulara büyük önem verdi.
Zaman zaman yergi ve toplumumuzun içinde
bulunduğu sıkıntıları anlatan şiirleri
de yazdı.
Gurbette yazdığı şiirlerinde Akdeniz
topraklarına olan özlem ve sevgisini
dile getirdi. İbrahim Yalçınkaya, evli
ve Aybala Tuğba ve Aytekin Tuğra isimli
iki çocuk babasıdır.
ŞİİRLERİNDEN
ÖRNEKLER
YÖRÜK KIZI
Yörük kızı, güle benzer
Akça sırlı, bala benzer.
Elma yüklü, dala benzer,
Yüce dağlar, kuşu gibi…
Şimşek çakar, elâ gözü.
Baldan tatlı, bir tek sözü.
Nazlı ceylan, hilâl yüzü;
Karlı yayla, başı gibi…
Kimse bilmez gönlü kimde…
Çare bulmaz, her hekimde,
Herkes düşler, “gel terkimde”
Akça kuzu eşi gibi…
Sessiz esen, seher yeli…
Çiğdem çiçek, nârin eli.
Her kim görse, olur deli;
Gülüp geçmek, işi gibi…
İbrahim YALÇINKAYA(Akça Pınar)
GELİN ANA
Kervan Yayla’sından bir gelin,
Elleri böğründe, “yu” çalar.
Yüzü toz içinde bir çocuk,
Gözleri iki çeşme, ağlar.
“Oyveren” olur uzaklardan..
Kulak kabartır Gelin Ana…
Çeker sıska çocuk peşinden,
“Sus a ermeninin dölü.”
“Biraz da ananı düşün ha!
Nerde koyunlar, ne der baban?
O da gitmez olsun kahveye…
Batan gün, olmaz olaydım ben.”
İbrahim YALÇINKAYA(Akça Pınar)
BİZİM
DAĞLARIMIZ
Bizim dağlarımızda da ceylanlar dolaşır,
Keklikler ötüşür doruklarında
Çiçekler boyverir rengârenk,
Yamaçlarında.
Buram buram kekik kokar,
Bir uçtan bir uca.
Defne ve mersin dalı
Sarmaş dolaş.
Ağaçlar boydan boya,
Şarmaşıklarca sarhoş.
Bir başka güzellik verir,
Birbirine inat,
Ötüşen kuşlar.
Akşamlarla yarışırcasına,
Bir de avcılar düşer peşine…
Sonra da sessizlik çöker birden,
Tüfek sesiyle, barut kokusu,
Dallar arsından,
Bir yudum su:
Gözlerinde büyüdükçe büyür;
Uzaklaştıkça ak nehirden.
Bizim dağlarımızda da ceylanlar dolaşır,
Keklik misâli, ürkek ceylanlar…
İbrahim YALÇINKAYA(Akça Pınar)
DÖNE GELİN
Her ilkbahar nasıl çekip giderse,
Sen de öyle gittin, gel Döne Gelin.
Karlı dağlar kaç kez bahara erdi,
Yaylalar yeşerdi, gel Döne Gelin.
Akça kavak yeli eğdi dalları,
Morca hasret yüklü yayla yolları
Sıla gurbet oldu bayram günleri
Gittiğin gibi gel, gel Döne Gelin.
Gidişin bilinmez kavli kararın,
Sırdaşın akgönlün, içinde sırrın,
Bu kaçıncı bahar, belki de yarın,
Gün batmadan evvel, gel Döne Gelin.
Cadırağaç sensiz yaşanmaz oldu,
Kuşlar yuvasından hoşlanmaz oldu,
Gergefte çeyizler işlenmez oldu,
Köyün tadı kaçtı, gel Döne Gelin.
Biliyorum bir gün döner gelirsin,
Hele şu mevsim bahara ersin,
Sabır bahçelerim meyvesin versin,
Hüznüm çiçek açtı, gel Döne Gelin.
İbarahim YALÇINKAYA(Ötelerden Öteye)
BİZİM ELLER
Benim yayla yayla açan çiçeğim,
Hasretin gönlümde bir alev oldu.
Gece gündüz en iyi içeceğim,
Yalnız şarabı, hâtıran oldu.
Gelirim desem de, gelemem gayrı
Kaderin çizdiği yol senden ayrı,
Dayanılmaz bir dert, kısmetim oldu.
Hüznünü yaşamak, kısmetim oldu.
Yine halleşelim, eskisi gibi,
Çocukları koru, üzmesin tipi,
Elpik karla dolsun karlığın dibi,
Hayalim en güzel cennetim oldu.
Yaylacık otunda devâ bulurdum,
Yüce dağlardan kaval çalardım,
Çekmeli düzünde yatar uyurdum,
O günler bulunmaz nimetim oldu.
Durulmaz sel gibi, gönlümün ahı,
Sen bozca dumanlı yayla sabahı,
Sensiz günüm geçmez, geçmez vallahi,
Ömrün dayanılmaz külfetin oldu.
Çağrışır yavşan kokun, sütte olurdu,
Nice kekik kokun, ette olurdu,
Yörük kızı başa, dert te olurdu,
Umutsuz beklemek mühletim oldu.
İbrahim
YAŞÇINKAYA(Ötelerden Öteye)
GUGUK KUŞU (ya da) YUSUFÇUK
Toroslarda kız-kuş yitirmiş sürüyü
Dağlar taşlar aşmış yürüyü yürüyü
Kan revan içinde çektikçe çeker “yu”
Cevap vermez Yusuf, ağlatır güllüyü..
Süt-liman gökyüzü, yıldız yıldız gece,
Kız-kuş’un Yusuf’u, çözülmez bilmece,
Öter durur kız-kuş; “gu” “gu” “gugugu”
“gu”…
Tek budur belki de, dilindeki hece..
Ne büyük bir aşk bu, ömrü böyle geçer,
Ormanda “guguk kuş” yalnızlığı seçer,
Çift görülmemiş hiç, beklemiş Yusuf’u
Yaklaşsa birisi hemencecik uçar.
Toroslarda şimdi öter durur kız-kuş,
Bir gül bahçesine tutuşan karakış;
Kör hasret nasıl da yakmışsa Yakup’u
Yusuf’u “adamtaş” yapan aynı yakış…
Kar erir de, büyür çiğdem çiçekleri
Buz tutmuş dağlarda, acı gerçekleri
Kışlar yaza döner, karlar bir içim su,
Yüceler dindirir, bunca dilekleri..
İbrahim
YALÇINKAYA(Ötelerden Öteye)
HALİMİZ
Hırsız, ağa, paşa. Dürüst;
fukara!
Kimin eli kimde, hele bir bakın..
Çaldıkça çalanı sever Ankara!
Kimin malı kinde, hele bir bakın…
Arsızın, hırsızın eli öpülür,
Vatanın bağrına incir dikilir,
Aşifte bağrında keyif çatılır,
Kimin bağı kimde, hele bir bakın..
Millet kesesinden izzet ikrâm var,
Yiyen içen aynı, bir sürü davar,
Ağzını açma ha, köyden de kovar,
Kimin aşı kimde hele bir bakın..
Makam mevki yüce, hakkı verilse!
Lâkin hırsız çıkar her kim sivrilse!
Anasını soyar kabre girilse..
Kimin gözü kimde hele bir bakın..
Bırakmaz mangalda savurur külü,
Her şey müktesep hak, hatta süt gölü!
Nası olsa beyler bu millet ölü..
Kimin dişi kimde, hele bir bakın..
İbrahim
YALÇINKAYA(Ötelerden Öteye)
|