ANAMUR'UN SESİ
"Anamur'un ve Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek Sesi..."
arama   site haritası
 

 

KÜLTÜR
Folklor
Halk Oyunları
Anamur Hikayeleri-Şiirleri
Efsane-Masal-Atasözü...
Anamurlu Yazarlar ve  Kitapları
          - Şairlerimiz
          - Yazarlarımız
                 - Çınar Arıkan
                 - Ulvi Keser
                 - İbrahim Erdal
                 - Ahmet Almaz
                 - Fatma Zehra Fidan
                 - Gazi Mert
                 - Hüseyin Elmas
                 - Güngör Türkeli
                 - İsmail Kılınç
                 - Ethem Kahraman
                 - Mehmet Ali Tesbi
                 - Mehmet Tahir Şeref
                 - Hüseyin Osma
                 - Oğuzhan Müftüoğlu
Anamurlu Ünlüler
Anamur Gazete ve Gazetecileri
Dokuma ve El Sanatları

 

GÜNGÖR TÜRKELİ


Güngör Türkeli Anamurlu bir yazardır. Çeşitli gazete ve dergilerin yanı sıra kendi anılarını anlattığı “Harbiye’den Babıâli” ye adlı eseri de geçtiğimiz yıllarda yayımlandı.

 

Kitabın önsözünde Talat Turhan kitap hakkında şunları yazmış:

“Güngör Türkeli

Harbiye'den Babıali'ye

27 Mayıs’ın en genç teğmeni, 22 Şubat ve 21 Mayıs Askeri İhtilal Girişimleri’nin destekçisi,
 

Genç Kemalistler Ordusu’nun sanığı, Cumhuriyet Gazetesi muhabiri ve
Antalya Belediye Başkan Eski Yardımcısı Güngör Türkeli anılarında bilinmeyenleri açığa çıkarıyor.

 

27 Mayıs'tan sonra Yunan Albay ne dedi?

Askerde ateş açmayı neden reddetti?

2 Şubat ve 21 Mayıs'ta Talat Aydemir neden başarısız oldu?

Talat Turhan'ın Genç Kemalistler Ordusu'na nasıl katıldı?

Fethi Gürcan, hangi koşullarda"Sizi asın bu gençlere yazık etmeyin" dedi?

YÖN Bildirgesini neden imzaladı?

Dev-Gençlileri Toros Kampı'nda eğitti mi?

Dev-Gençlilerle köylü yürüyüşünü nasıl düzenledi?

12 Mart'ta Adana'da kimler başına çuval geçirerek gözaltına aldı?

Türkeş ne zaman "Albayının vurduğu yerden ses gelecek, göreceksin" dedi?

Kenan Evren'in elini öpmeyi reddedince ne oldu?

Turgut Özal'ın dost gazetecisi olmayı neden reddetti?

Ecevit'in Türkiye'nin kaderiyle oynuyorsun dediği haber neydi?

Deniz Baykal'ı kamuoyuna nasıl tanıttılar?

Aziz Nesin general olsa ne yapardı?

Fethullah Gülen 22 Şubat ve 21 Mayıs konusunda nerelerde yanılıyor?

TİP için subaylardan makbuz karşılığı nasıl bağış topladılar?

Kimin ricasıyla Antalya Belediye Başkan Yardımcısı oldu?

Aydınlar Dilekçesi davasını nasıl geciktirdi?

İlhan Selçuk ne zaman "kışın değil yazın hapse girelim" dedi?

Uğur Mumcu Cumhuriyet için neden "Bizim gazete tapu dairesi gibidir" dedi?

 

“Yürekli bir Anadolu çocuğu olan, Yörük kökenli Güngör Türkeli; arkadaşlarının aksine, hayatın bütün yük ve çilelerini çekmiş olmasına karşın, ettiği yemine sahip çıkarak, onurlu tutumunu devam ettirmiştir. Kendisini ve ailesini kutlamak isterim. Yazmış olduğu yapıtta da, Genç Kemalistler olayına dipten gelen dalga örneği katkıda bulunduğu için de O’na teşekkür borçluyuz.

 

Aslında, namuslu, onurlu ve yürekli insanların, zaman içinde hata yapmış olduklarını kabul etseler bile eylemlerine sahip çıkmaları gerektiğini düşünüyorum. Ne yazık ki, Güngör Türkeli gibi insanlar ender olarak karşımıza çıktığı için, tarihçilere geçmişi objektif değerlendirecek yeterli malzeme bırakılmadığından, tarihsel gerçekleri tam anlamıyla kavramamız da mümkün olmuyor.”

 

Güngör Türkeli halen yazılarını gazete ve internet ortamında yazmaya devam ediyor.
 

“Harbiye'den Babıali'ye Bir İhtilalcinin Anıları

 

27 Mayıs’ın en genç teğmeni, 22 Şubat ve 21 Mayıs Askeri İhtilal Girişimleri’nin destekçisi, Genç Kemalistler Ordusu’nun sanığı, Cumhuriyet Gazetesi muhabiri ve Antalya Belediye Başkan Eski Yardımcısı Güngör Türkeli anılarında bilinmeyenleri açığa çıkarıyor. “

 

Güngör Türkeli

İLERİ YAYINLARI

SİTE: www.kitapyurdu.com

 

Yazarlar / Selami Şahin

http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=72957,10,120

 

Antalya’dan Anamur’a 40 yıl...

 

40 yıl bir meslekte verilen emeğin karşılığı yaldızlı bir plaket olamaz. Zaten bu yaldızlı plaketlerin içine eğer sevginizi ve yüreğinizi koymazsanız, bir metal parçasından öte hiçbir şey ifade etmez. O yüzden plaket verme seremonileri benim için günü geçirmek ve birinin gönlünü almak için hazırlanmış aktivitelerdir. Oysa 30 Mart Perşembe günü Antalya Gazeteciler Cemiyeti’nin organizasyonu ile yapılan bir plaket töreni, birinin gönlünü almaktan öte, gönlünü vermek için düzenlenmişti. Evet, meslekte 40 yılını devirmiş ihtiyar çınar Güngör Türkeli, “Anamur Medya Günleri” organizasyonunda, içinde yürek dolusu sevgi olan bir plaket ile taltif edilmişti.

 

İsterseniz en başa dönelim... Anamur Belediyesi ve Mersin Gazeteciler Cemiyeti’ni, “Anamur Medya Günleri” isimli program tertip etmişler. AGC Başkanı Mevlüt Yeni, Anamur Belediye Başkanı Suphi Alp’in, Antalya’da “Şehir ve Başkan” dergisinin düzenlediği ödül töreni katılımında, programın içine yıllarca Antalya’da gazetecilik ve yöneticilik yapan Anamurlu Güngör Türkeli’nin meslekte 40 yılını doldurduğundan bir gece düzenlemek istediklerini belirtmiş. Belediye Başkanı da bu öneriyi kabul etmiş. Kabul edilen öneriden sonra AGC Başkanı Mevlüt Yeni ve Yönetim Kurulu Üyesi İdris Taş, Antalya Gazetesi sahibi Ekrem Şen, Best Ajans’ın sahibi Celal Vecel, gazeteci büyüklerimiz Hayati Tungar, Osman Şan, Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Sekreteri Erdoğan Kâhya ve ben, Ekrem Şen’in şoförlüğünde Anamur’a doğru 29 Mart günü yola koyulduk. Bu tür gezilerde yenilen içilen sizin olsun gibi şeyler söylenir ama, kusura bakmayın!... Alanya’nın Demirtaş Belediye Başkanı Mustafa Karagöz’ün yol kenarında bizlere ısmarladığı balığın tadına herkesin bakmasını isterdim. Neyse balığı bir kenara bırakalım. Ancak Demirtaş Belediye Başkanı umarım bütün Antalyalı gazetecileri bir gün davet eder. Biraz aptallık yaptım ama, o balıkların tadı inanın adamı aptal eder. İnsan hatırlanmak ister. Kişi tenhalaştığı vakit su verilmemiş bir çiçek gibi nazlanır ve boynunu bükerek hayata küser. Bir bardak su yeniden hayatın varlığını hissettirir. Güngör Türkeli ağabeyimiz uzun yıllar Antalya’da gazetecilik görevini sürdürdükten sonra, ata topraklarında yaşama kararı almış. Kim istemez ki deniz 50 metre sağında bütün maviliği ile göz kırparken, sol tarafında muzların en sarısına dokunup ve çileğin bu kadar kırmızısında akşamsefası yapma imkânı olan bir yerde yaşamayı.

 

Bütün bu güzellikler içinde Antalya’dan bir selam ya da üç harfli telefon ünlemi ile başlayan sohbetler güzelliklere ne güzellikler katardı. Elbet bunları yapan dostları vardır. Güngör Türkeli 40 yıllık meslek hayatını, içi Antalya dolu bir plaket ile hatırlandığı onur gecesinde çocuklar gibi şen yeni aşıklar gibi heyecanlıydı. Türkeli’nin özgeçmişini okuma görevi bana verilmişti. Ben özgeçmişi okuduktan sonra AGC Başkanı Mevlüt Yeni ve Federasyon Genel Sekreteri Erdoğan Kahya sırayla Güngör Türkeli için birer konuşma yaptılar. Türkeli’nin plaketini ise TGF Genel Başkanı Nazmi Bilgin verdi. Güngör Türkeli Anamur’da yaşıyordu ama, AGC üyesiydi. Orda yaşanan sahneleri bu yazımda birkaç cümle ile anlatamam. Ancak AGC Başkanı Yeni’nin yaptığı konuşma ki şu cümle çok önemliydi; ì18 yıldır onurlu bir şekilde başkanlık yapan Erdoğan Kâhya’dan bayrağı devraldım...”

 

Sonrasında Kâhya’nın kurduğu bir cümle ise Yeni’nin cümlesinin adeta sağlamasıydı. Kâhya şu cümleyi kurdu; “Bayrağı emin ellere devrettim...”

 

Bu arada onur gecesinde yaşanan seremoni Ekrem Şen başta olmak herkesi duygulandırdı. İşte budur dedim içimden, nedir ki paylaşılmayan?

 

Türkeli ve diğer duayenlerin tenhalaşmasına bu cemiyet izin vermemeli, kavga ve sataşma devri kapanmalı, birlik ve beraberliğin güzellikleri yaşanmalı.

 

Aklıma gelmişken gece öncesi elleri Toroslar’ın kıvrımlarını andıran Ekrem Şen’in annesinin bizlere yaptığı sac böreği inanılmazdı. Osman Şan ağabeyimizin yemeğin geç gelmesi üzerine yaptığı espriye hala güldüğümü de belirtmekte yarar var. “Anamur mu?” diye sormayın... Burnunuzun dibinde, gidip görmek lazım. Sevgiyle...
 

Güngör Türkeli

Harbiye'den Babıali'ye

 

1. baskı, 224 sayfa, büyük boy, 8 YTL

Alıntı Kaynakça:

 http://www.turksolu.org/kitap/25.htm

 

Yıllar sonra da olsa...

 

Geçtiğimiz, günlerde Vatan gazetesinde (27 Mart 2005) Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) eski milletvekillerinden Mehmet Gül’ün ilginç bir açıklaması vardı. Eski Milletvekili Mehmet Gül diyordu ki:

 

“Solculara ‘Rusçu’, ‘Çinci’ derdik. Şimdi anlıyoruz ki, büyük çoğunluğu gerçekten vatanpervermiş. Hata etmişiz. Şimdi onları çok arıyorum.”
Yıllar sonra da olsa bir hakkın teslimi bana göre.

 

O, “Rusçu, Çinci” yani vatan haini dedikleri arasında biz de varız. E. Yb. Talat Turhan ve arkadaşları. Yani Genç Kemalistler Ordusu (GKO) üyeleri subaylar.
 

Yakın tarihi bilmeyenlere anımsatalım.

 

1963 yılı Nisan ayı ortalarında bir Kurmay Yarbay, bir Binbaşı ve ikisi havacı üç üsteğmen tutuklandık.

 

Tutukluyduk. “İhtilattan men”dik. Basını izlememiz olanaksızdı. Aylar sonra hakkımızda yazılıp çizilenleri öğrenebilmiştik. Aman, biz ne vatan haniymişiz?.. Düzenleyip dağıttığımız “Genç Kemalistler Ordusu (GKO) bildirisi dışarıda hazırlanmış da bizim haberimiz yokmuş”

 

O günkü gazetelere baktığımızda neler görüyoruz? Bir bakalım.

 

“5 Subay’ın tevkif edildiğini Milli Savunma Bakanlığı açıkladı.

 

“Orduyu tahrike matuf beyannameler dışarıda bastırılmış. (Son Havadis, 22 Nisan 1963)

 

“Tevkifler Resmen Açıklandı.”

 

“MSB Bildirisinde yayınlanan beyannamelerin dışarıda hazırlandığı tahmini öne sürüldü.” (Hareket, 22 Nisan 1963)

 

Hareket gazetesinin aynı günlü sayısında Özcan Ergüder adındaki bir yazar bizleri “Vatan Hainliği” ile suçluyordu.

 

“Dışarda hazırlanan beyannameyi” ‘Ordu içinde dağıttıkları iddiası ile 5 subayın tevkifi resmen açıklandı.” (Yeni Asır, 23 Nisan 1963)

 

21 Nisan 1963 günü Milli Savunma Bakanlığı Milli İrtibat Bürosu bir bildiri yayınlıyordu konuyla ilgili olarak. Bildiri şöyle:

 

“Hariçten hazırlandığı tahmin edilen bir beyannamenin dağıtılması ile ilgili oldukları sanılan Yarbay ve üsteğmen rütbesinde 5 subay hakkında askeri adli makamlarca takibata geçilmiş ve bu subaylar tevkif edilmişlerdir.”

 

Basında bu savları okuduğumuz zaman gülsek mi ağlasak mı diye ciddi ciddi düşündük. Koskocaman Milli Savunma Bakanlığı hiçbir araştırma, soruşturma yapmadan; önemlisi, devlet ciddiyeti ile bağdaşmayan bir tutumla “Hariçten hazırlandığı tahmin edilen’ diyerek kendi subaylarını çok ağır bir suçlamanın sahibi oluyordu. Aslında tutuklanan ve sonradan tutuklanacak olan subayların suçlamayı yapanlardan daha ciddi yurtsever subaylar oldukları biliniyordu ama ellerine bir koz geçirmişler, iktidarlarını şu veya bu biçimde sürdürmek için bizleri kullanmayı yeğlemişlerdi. Bir kısım basın da “Beyannamelerin dışarda basıldığı” savını öne çıkararak sorumlulukları olan “Kamuoyunu doğru bilgilendirme(!)” görevlerini yerine getiriyorlardı.

 

Ordu içinde en küçük rütbeli subayından en üst rütbeli subaylarına göre tutuklanan subaylar vatan hani değildi ve bildiri de dışarıda hazırlanmamıştı. Nitekim Prof. Dr. İlhan Arsel başkanlığında oluşturulan bilirkişi kurulu, dağıtılan bildiride “Suç unsuruna rastlanmadığı” sonucuna varmış ve bu görüşünü ilgili mahkemeye sunmuştu.
Aranan, suçlu-suçsuz değildi. Ele geçen bu “önemli fırsatı” değerlendirip iktidarda kalmaktı. Nitekim (Bu sözcüğü hiç sevmiyorum, sebebi belli) o zamanki Genelkurmay 2. Başkanı Korgeneral Memduh Tağmaç tevil yoluyla durumu düzeltmeye çalıştı. Tağmaç, yaptığı açıklamada 5 subayla ilgili olarak, durumun mahkemeye intikal ettiğini ve duruşmanın gizli yapılacağını söylüyor ve “Milli Savunma Bakanlığı Milli İrtibat Bürosu tarafından verilen tebliğdeki (Hariçten hazırlandığı) deyiminin, yurtdışında değil de ordu dışında hazırlandığı manasına geldiğini belirtmiştir.” deniyordu. (Yeni Sabah 24 Nisan 1963)

 

Tağmaç, bu açıklamasıyla kendi çevresinin bir aczini de dile getiriyordu. Sanki Ordu içinde böyle bir beyannameyi hazırlayacak bilgi ve birikime sahip subay yoktu da dışarıda birilerine hazırlatacaktı. Bu ayıp da bu iddialarda bulunanlara yeter ve artardı bile.

 

Hele basının ve zamanın başbakanının tutumu daha farklı değildi. Basın “Dışarıda hazırlandığı” iddiasına öyle bir sarıldı ki, kamuoyunda kuşkular yarattı. Basının temel görevi kamuoyuna doğru bilgi vermekti. Bizim basın, kaynak olarak sağlam gördüğü Milli Savunma Bakanlığının “Dışarıda hazırlandığı tahmin edilen” söylemine sıkı sıkıya sarılmış ve bu söylemi sürdürerek kendi etik değerlerini yerle bir etmiştir. Sonradan gerçek ortaya çıktığı halde aynı basın organları vicdani bir hesaplaşmaya gitmeyi gözardı etmiş “Dün dündür-Bugün bugündür” tavrını bugünlere kadar sürdürmüştür. Yürekleri de hiçbir zaman sızlamamıştır.

 

Peki, biz bildiride ne demiştik de bunca ağır suçlamaların hedefi olmuştuk?

 

“1- Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde Genç Kemalistler Ordusu (GKO) adında bir örgüt kurulmuştur.

 

2- GKO her türlü düşüncenin üstünde ve hiçbir siyasi yapılanmayla ilgisi olmayan bağımsız bir örgüttür.

 

3-Türk Silahlı Kuvvetleri Mensupları sınıf ve rütbe farkı aranmaksızın GKO’nun tabii üyesi kabul edilmektedir.
 

4- GKO, bütün bu görevleri aynen yerine getirebilmek için zaman zaman Silahlı Kuvvetler mensupları arasında uyarıcı ve birleştirici yayınlarla faaliyet gösterir.
 

5-Bütün yayınların kendi özel kuryesi vasıtası ile GKO imzası ile yapar.
 

6- GKO, yüklendiği misyonun emniyeti açısından örgüt ve karargâhın açıklanmamasını gerekli sayar.
 

7- GKO, kendi amacı doğrultusunda, yurdun kaotik ortamına son vermeyi, sosyal adaleti gerçekleştirmeyi, vatandaş arasında birlik ve bütünlüğü sağlamayı amaçlar. Bu doğrultuda Kemalist etkinlikleri doğrudan ve dolaylı yollardan desteklemeye kendine görev sayar.
 

8- GKO; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin şerefli ve vatansever kişisel kaygı ve korku nedeniyle örgüt çalışmalarını aksatacak açıklamalarda bulunmayacaklarını belirtir.
 

9- GKO, Türk Silahlı Kuvvetleri Mensuplarının her birinin, ulusun çıkarları gibi büyük ideallerin kişisel çıkarların çok üstünde bir değer taşıdığını bildiklerini ve inandıklarını hiçbir şüpheye yer vermeksizin açıklar.”

 

İşte bizim “vatan hainliğimizin gerekçesi” bunlar.

 

Biz bunları söylerken bizi “Vatan Hainliği” ile suçlayanlar ne diyorlardı?

 

1963’ün Başbakanı İsmet İnönü bizim için “Sergüzeştçi” diyordu. İsmet İnönü’nün bu suçlamasına yanıt Cumhuriyet Gazetesi yazarı İlhan Selçuk’tan geliyordu.
“Ama bir de vatan aşkı yüzünden dökülenler var sergüzeşt yollarına. Bir bakarsınız, yakın tarihimiz bir sergüzeştler tarihidir...Ve tarihizimin en büyük sergüzeştinin büyüklüğüne kim kaptırmış kendini?

 

Mustafa Kemal

 

En aklı başında, en mantıklı geçinen, koltuklarında çeki taşı gibi oturan, söze başlayınca tarihe rahmet okutan, ak saçlı, ak sakallı ekabir:

 

-Amerikan mandasını öpüp başımıza koyalım. . . derken Karadenizde bir büyük sergüzeşte doğru sular köpükleniyordu. 19 Mayıs 1919 bu sergüzeşt’in başlangıcıdır” (Cumhuriyet, 29 Nisan 1963) diyordu İlhan Selçuk.

 

Bizler dün İlhan Selçuk’un okurlarıydık sadece. Bugün de okurlarıyız, yarın da okurları olacağız.

 

Dün de bugün de ülkenin bugünkü açmazlara sürüklenmesinin sorumlularının söylem ve uygulamalarının da anımsanmaya ihtiyacı var diye düşünüyorum.

 

Biz, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını yokeden 12 Temmuz 1947 anlaşmasını imzalayanlardan değildik. Türk Ordusunu NATO’nun, daha doğrusu Amerika’nın denetimine sokan anlaşmayı da imza etmemiştik. “Türkiye bir din devleti olacaksa onu da biz yaparız. Bir başka partiye gerek yok” diyen bir bakan da yoktu aramızda. Hatta teokratik bir devlet yönetimine razı olduğumuzu simgeleyen bir din profesörünü de başbakan yapan biz değildik. Hele “Küçük Amerika” olmaya hiç heves etmedik. Harp Akademilerini Amerikalıların dayatmasıyla bir yıla indiren de biz değildik ki; vatan haini olalım. Bitmedi. 27 Mayıs devriminin ilk Genelkurmay başkanı olup, bu yollarla Cumhurbaşkanlığı katına çıkan ve Cumhurbaşkanı iken “Biz bu ülkeyi liseden mezun olan solcu gençlere teslim edemeyiz. Biz bu ülkeyi İmam Hatip Lisesi mezunu gençlere teslim edeceğiz” diyenlerden de değildik. Hele “Sosyal gelişmeler ekonomik gelişmelerin önüne geçti” diyerek Amerika denetiminde Türkiye’nin ufkunu karartan 12 Mart senaryolarını hazırlayanlardan da değildik.

 

Hele hele Amerika’nın “Bizim oğlanlar”ı hiç olmadık.

 

“Sovyetler Birliği ve komşularımızda tüm sorumlarımızı çözsek ve hiçbir sorun yaşamasak bile ben yine Amerika ile beraber olmayı tercih ederim” diyerek mandacı tavrını sürdürenlerden de olmadık.

 

Biz damarlarımızdaki asıl kan neyi gerektiriyorsa o gereği yerine getirmeye and içmiştik.

 

Sözümüzü Nazım’ca bitirelim.

 

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyete saldırıldığı sürece,

Türk olma onurumuzla oynanmaya çalışıldıkça,

“Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar ciddi bir ülkedir” diyebilen hainler oldukça,

İşe, emeğe saygısızlık sürdürüldükçe,

Ülkeyi, teokratik bir yönetime zorlayanlar desteklendikçe,

İktidar olmak için ABD’den icazet alma zorunluluğu duyan politikacılar varolduğu sürece,

Biz vatan hainliğine devam edeceğiz.

Bir de Başbakanımız gibi söyleyip sözümüzü pekiştirelim:

Bu böyle biline...

 

Notlar

 

1- Bilirkişi bizi akladı. Mahkeme “Vatan hainliğinden değil” Askeri ceza yasasının 18/A maddesi uyarınca “Siyasi maksatla toplanmak ve siyasi telkinatta bulunmakla” suçladı.

 

2-Daha geniş bilgi almak isteyenler İleri Yayınları tarafından yayınlanan Talat Turhan’ın yazdığı “Genç Kemalistler Ordusu” kitabına başvurabilirler.

 

Alıntı Kaynakça: http://www.turksolu.org/79/turkeli79.htm
 

   

  Başa Dön 

Yazdır

 
 
 
Copyright © Tüm Hakları Saklıdır [Çınar Arıkan]