GÜNGÖR
TÜRKELİ
Güngör Türkeli Anamurlu bir yazardır.
Çeşitli gazete ve dergilerin yanı sıra
kendi anılarını anlattığı “Harbiye’den
Babıâli” ye adlı eseri de geçtiğimiz
yıllarda yayımlandı.
Kitabın önsözünde Talat Turhan kitap
hakkında şunları yazmış:
“Güngör Türkeli
Harbiye'den Babıali'ye
27 Mayıs’ın en genç teğmeni, 22 Şubat ve
21 Mayıs Askeri İhtilal Girişimleri’nin
destekçisi,
Genç Kemalistler Ordusu’nun sanığı,
Cumhuriyet Gazetesi muhabiri ve
Antalya Belediye Başkan Eski Yardımcısı
Güngör Türkeli anılarında bilinmeyenleri
açığa çıkarıyor.
27 Mayıs'tan sonra Yunan Albay ne dedi?
Askerde ateş açmayı neden reddetti?
2 Şubat ve 21 Mayıs'ta Talat Aydemir
neden başarısız oldu?
Talat Turhan'ın Genç Kemalistler
Ordusu'na nasıl katıldı?
Fethi Gürcan, hangi koşullarda"Sizi asın
bu gençlere yazık etmeyin" dedi?
YÖN Bildirgesini neden imzaladı?
Dev-Gençlileri Toros Kampı'nda eğitti
mi?
Dev-Gençlilerle köylü yürüyüşünü nasıl
düzenledi?
12 Mart'ta Adana'da kimler başına çuval
geçirerek gözaltına aldı?
Türkeş ne zaman "Albayının vurduğu
yerden ses gelecek, göreceksin" dedi?
Kenan Evren'in elini öpmeyi reddedince
ne oldu?
Turgut Özal'ın dost gazetecisi olmayı
neden reddetti?
Ecevit'in Türkiye'nin kaderiyle
oynuyorsun dediği haber neydi?
Deniz Baykal'ı kamuoyuna nasıl
tanıttılar?
Aziz Nesin general olsa ne yapardı?
Fethullah Gülen 22 Şubat ve 21 Mayıs
konusunda nerelerde yanılıyor?
TİP için subaylardan makbuz karşılığı
nasıl bağış topladılar?
Kimin ricasıyla Antalya Belediye Başkan
Yardımcısı oldu?
Aydınlar Dilekçesi davasını nasıl
geciktirdi?
İlhan Selçuk ne zaman "kışın değil yazın
hapse girelim" dedi?
Uğur Mumcu Cumhuriyet için neden "Bizim
gazete tapu dairesi gibidir" dedi?
“Yürekli bir Anadolu çocuğu olan, Yörük
kökenli Güngör Türkeli; arkadaşlarının
aksine, hayatın bütün yük ve çilelerini
çekmiş olmasına karşın, ettiği yemine
sahip çıkarak, onurlu tutumunu devam
ettirmiştir. Kendisini ve ailesini
kutlamak isterim. Yazmış olduğu yapıtta
da, Genç Kemalistler olayına dipten
gelen dalga örneği katkıda bulunduğu
için de O’na teşekkür borçluyuz.
Aslında, namuslu, onurlu ve yürekli
insanların, zaman içinde hata yapmış
olduklarını kabul etseler bile
eylemlerine sahip çıkmaları gerektiğini
düşünüyorum. Ne yazık ki, Güngör Türkeli
gibi insanlar ender olarak karşımıza
çıktığı için, tarihçilere geçmişi
objektif değerlendirecek yeterli malzeme
bırakılmadığından, tarihsel gerçekleri
tam anlamıyla kavramamız da mümkün
olmuyor.”
Güngör Türkeli halen yazılarını gazete
ve internet ortamında yazmaya devam
ediyor.
“Harbiye'den Babıali'ye Bir İhtilalcinin
Anıları
27 Mayıs’ın en genç teğmeni, 22 Şubat ve
21 Mayıs Askeri İhtilal Girişimleri’nin
destekçisi, Genç Kemalistler Ordusu’nun
sanığı, Cumhuriyet Gazetesi muhabiri ve
Antalya Belediye Başkan Eski Yardımcısı
Güngör Türkeli anılarında bilinmeyenleri
açığa çıkarıyor. “
Güngör Türkeli
İLERİ YAYINLARI
SİTE:
www.kitapyurdu.com
Yazarlar
/ Selami Şahin
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=72957,10,120
Antalya’dan Anamur’a 40 yıl...
40 yıl bir meslekte verilen emeğin
karşılığı yaldızlı bir plaket olamaz.
Zaten bu yaldızlı plaketlerin içine eğer
sevginizi ve yüreğinizi koymazsanız, bir
metal parçasından öte hiçbir şey ifade
etmez. O yüzden plaket verme
seremonileri benim için günü geçirmek ve
birinin gönlünü almak için hazırlanmış
aktivitelerdir. Oysa 30 Mart Perşembe
günü Antalya Gazeteciler Cemiyeti’nin
organizasyonu ile yapılan bir plaket
töreni, birinin gönlünü almaktan öte,
gönlünü vermek için düzenlenmişti. Evet,
meslekte 40 yılını devirmiş ihtiyar
çınar Güngör Türkeli, “Anamur Medya
Günleri” organizasyonunda, içinde yürek
dolusu sevgi olan bir plaket ile taltif
edilmişti.
İsterseniz en başa dönelim... Anamur
Belediyesi ve Mersin Gazeteciler
Cemiyeti’ni, “Anamur Medya Günleri”
isimli program tertip etmişler. AGC
Başkanı Mevlüt Yeni, Anamur Belediye
Başkanı Suphi Alp’in, Antalya’da “Şehir
ve Başkan” dergisinin düzenlediği ödül
töreni katılımında, programın içine
yıllarca Antalya’da gazetecilik ve
yöneticilik yapan Anamurlu Güngör
Türkeli’nin meslekte 40 yılını
doldurduğundan bir gece düzenlemek
istediklerini belirtmiş. Belediye
Başkanı da bu öneriyi kabul etmiş. Kabul
edilen öneriden sonra AGC Başkanı Mevlüt
Yeni ve Yönetim Kurulu Üyesi İdris Taş,
Antalya Gazetesi sahibi Ekrem Şen, Best
Ajans’ın sahibi Celal Vecel, gazeteci
büyüklerimiz Hayati Tungar, Osman Şan,
Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel
Sekreteri Erdoğan Kâhya ve ben, Ekrem
Şen’in şoförlüğünde Anamur’a doğru 29
Mart günü yola koyulduk. Bu tür
gezilerde yenilen içilen sizin olsun
gibi şeyler söylenir ama, kusura
bakmayın!... Alanya’nın Demirtaş
Belediye Başkanı Mustafa Karagöz’ün yol
kenarında bizlere ısmarladığı balığın
tadına herkesin bakmasını isterdim.
Neyse balığı bir kenara bırakalım. Ancak
Demirtaş Belediye Başkanı umarım bütün
Antalyalı gazetecileri bir gün davet
eder. Biraz aptallık yaptım ama, o
balıkların tadı inanın adamı aptal eder.
İnsan hatırlanmak ister. Kişi
tenhalaştığı vakit su verilmemiş bir
çiçek gibi nazlanır ve boynunu bükerek
hayata küser. Bir bardak su yeniden
hayatın varlığını hissettirir. Güngör
Türkeli ağabeyimiz uzun yıllar
Antalya’da gazetecilik görevini
sürdürdükten sonra, ata topraklarında
yaşama kararı almış. Kim istemez ki
deniz 50 metre sağında bütün maviliği
ile göz kırparken, sol tarafında
muzların en sarısına dokunup ve çileğin
bu kadar kırmızısında akşamsefası yapma
imkânı olan bir yerde yaşamayı.
Bütün bu güzellikler içinde Antalya’dan
bir selam ya da üç harfli telefon ünlemi
ile başlayan sohbetler güzelliklere ne
güzellikler katardı. Elbet bunları yapan
dostları vardır. Güngör Türkeli 40
yıllık meslek hayatını, içi Antalya dolu
bir plaket ile hatırlandığı onur
gecesinde çocuklar gibi şen yeni aşıklar
gibi heyecanlıydı. Türkeli’nin
özgeçmişini okuma görevi bana
verilmişti. Ben özgeçmişi okuduktan
sonra AGC Başkanı Mevlüt Yeni ve
Federasyon Genel Sekreteri Erdoğan Kahya
sırayla Güngör Türkeli için birer
konuşma yaptılar. Türkeli’nin plaketini
ise TGF Genel Başkanı Nazmi Bilgin
verdi. Güngör Türkeli Anamur’da
yaşıyordu ama, AGC üyesiydi. Orda
yaşanan sahneleri bu yazımda birkaç
cümle ile anlatamam. Ancak AGC Başkanı
Yeni’nin yaptığı konuşma ki şu cümle çok
önemliydi; ì18 yıldır onurlu bir şekilde
başkanlık yapan Erdoğan Kâhya’dan
bayrağı devraldım...”
Sonrasında Kâhya’nın kurduğu bir cümle
ise Yeni’nin cümlesinin adeta
sağlamasıydı. Kâhya şu cümleyi kurdu;
“Bayrağı emin ellere devrettim...”
Bu arada onur gecesinde yaşanan seremoni
Ekrem Şen başta olmak herkesi
duygulandırdı. İşte budur dedim içimden,
nedir ki paylaşılmayan?
Türkeli ve diğer duayenlerin
tenhalaşmasına bu cemiyet izin
vermemeli, kavga ve sataşma devri
kapanmalı, birlik ve beraberliğin
güzellikleri yaşanmalı.
Aklıma gelmişken gece öncesi elleri
Toroslar’ın kıvrımlarını andıran Ekrem
Şen’in annesinin bizlere yaptığı sac
böreği inanılmazdı. Osman Şan
ağabeyimizin yemeğin geç gelmesi üzerine
yaptığı espriye hala güldüğümü de
belirtmekte yarar var. “Anamur mu?” diye
sormayın... Burnunuzun dibinde, gidip
görmek lazım. Sevgiyle...
Güngör Türkeli
Harbiye'den Babıali'ye
1. baskı, 224 sayfa, büyük boy, 8 YTL
Alıntı Kaynakça:
http://www.turksolu.org/kitap/25.htm
Yıllar sonra da olsa...
Geçtiğimiz,
günlerde Vatan gazetesinde (27 Mart
2005) Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)
eski milletvekillerinden Mehmet Gül’ün
ilginç bir açıklaması vardı. Eski
Milletvekili Mehmet Gül diyordu ki:
“Solculara ‘Rusçu’, ‘Çinci’ derdik.
Şimdi anlıyoruz ki, büyük çoğunluğu
gerçekten vatanpervermiş. Hata etmişiz.
Şimdi onları çok arıyorum.”
Yıllar sonra da olsa bir hakkın teslimi
bana göre.
O, “Rusçu, Çinci” yani vatan haini
dedikleri arasında biz de varız. E. Yb.
Talat Turhan ve arkadaşları. Yani Genç
Kemalistler Ordusu (GKO) üyeleri
subaylar.
Yakın tarihi bilmeyenlere anımsatalım.
1963 yılı Nisan ayı ortalarında bir
Kurmay Yarbay, bir Binbaşı ve ikisi
havacı üç üsteğmen tutuklandık.
Tutukluyduk. “İhtilattan men”dik. Basını
izlememiz olanaksızdı. Aylar sonra
hakkımızda yazılıp çizilenleri
öğrenebilmiştik. Aman, biz ne vatan
haniymişiz?.. Düzenleyip dağıttığımız
“Genç Kemalistler Ordusu (GKO) bildirisi
dışarıda hazırlanmış da bizim haberimiz
yokmuş”
O günkü gazetelere baktığımızda neler
görüyoruz? Bir bakalım.
“5 Subay’ın tevkif edildiğini Milli
Savunma Bakanlığı açıkladı.
“Orduyu tahrike matuf beyannameler
dışarıda bastırılmış. (Son Havadis, 22
Nisan 1963)
“Tevkifler Resmen Açıklandı.”
“MSB Bildirisinde yayınlanan
beyannamelerin dışarıda hazırlandığı
tahmini öne sürüldü.” (Hareket, 22 Nisan
1963)
Hareket gazetesinin aynı günlü sayısında
Özcan Ergüder adındaki bir yazar bizleri
“Vatan Hainliği” ile suçluyordu.
“Dışarda hazırlanan beyannameyi” ‘Ordu
içinde dağıttıkları iddiası ile 5
subayın tevkifi resmen açıklandı.” (Yeni
Asır, 23 Nisan 1963)
21 Nisan 1963 günü Milli Savunma
Bakanlığı Milli İrtibat Bürosu bir
bildiri yayınlıyordu konuyla ilgili
olarak. Bildiri şöyle:
“Hariçten hazırlandığı tahmin edilen bir
beyannamenin dağıtılması ile ilgili
oldukları sanılan Yarbay ve üsteğmen
rütbesinde 5 subay hakkında askeri adli
makamlarca takibata geçilmiş ve bu
subaylar tevkif edilmişlerdir.”
Basında bu savları okuduğumuz zaman
gülsek mi ağlasak mı diye ciddi ciddi
düşündük. Koskocaman Milli Savunma
Bakanlığı hiçbir araştırma, soruşturma
yapmadan; önemlisi, devlet ciddiyeti ile
bağdaşmayan bir tutumla “Hariçten
hazırlandığı tahmin edilen’ diyerek
kendi subaylarını çok ağır bir
suçlamanın sahibi oluyordu. Aslında
tutuklanan ve sonradan tutuklanacak olan
subayların suçlamayı yapanlardan daha
ciddi yurtsever subaylar oldukları
biliniyordu ama ellerine bir koz
geçirmişler, iktidarlarını şu veya bu
biçimde sürdürmek için bizleri
kullanmayı yeğlemişlerdi. Bir kısım
basın da “Beyannamelerin dışarda
basıldığı” savını öne çıkararak
sorumlulukları olan “Kamuoyunu doğru
bilgilendirme(!)” görevlerini yerine
getiriyorlardı.
Ordu içinde en küçük rütbeli subayından
en üst rütbeli subaylarına göre
tutuklanan subaylar vatan hani değildi
ve bildiri de dışarıda hazırlanmamıştı.
Nitekim Prof. Dr. İlhan Arsel
başkanlığında oluşturulan bilirkişi
kurulu, dağıtılan bildiride “Suç
unsuruna rastlanmadığı” sonucuna varmış
ve bu görüşünü ilgili mahkemeye
sunmuştu.
Aranan, suçlu-suçsuz değildi. Ele geçen
bu “önemli fırsatı” değerlendirip
iktidarda kalmaktı. Nitekim (Bu sözcüğü
hiç sevmiyorum, sebebi belli) o zamanki
Genelkurmay 2. Başkanı Korgeneral Memduh
Tağmaç tevil yoluyla durumu düzeltmeye
çalıştı. Tağmaç, yaptığı açıklamada 5
subayla ilgili olarak, durumun mahkemeye
intikal ettiğini ve duruşmanın gizli
yapılacağını söylüyor ve “Milli Savunma
Bakanlığı Milli İrtibat Bürosu
tarafından verilen tebliğdeki (Hariçten
hazırlandığı) deyiminin, yurtdışında
değil de ordu dışında hazırlandığı
manasına geldiğini belirtmiştir.”
deniyordu. (Yeni Sabah 24 Nisan 1963)
Tağmaç, bu açıklamasıyla kendi
çevresinin bir aczini de dile
getiriyordu. Sanki Ordu içinde böyle bir
beyannameyi hazırlayacak bilgi ve
birikime sahip subay yoktu da dışarıda
birilerine hazırlatacaktı. Bu ayıp da bu
iddialarda bulunanlara yeter ve artardı
bile.
Hele basının ve zamanın başbakanının
tutumu daha farklı değildi. Basın
“Dışarıda hazırlandığı” iddiasına öyle
bir sarıldı ki, kamuoyunda kuşkular
yarattı. Basının temel görevi kamuoyuna
doğru bilgi vermekti. Bizim basın,
kaynak olarak sağlam gördüğü Milli
Savunma Bakanlığının “Dışarıda
hazırlandığı tahmin edilen” söylemine
sıkı sıkıya sarılmış ve bu söylemi
sürdürerek kendi etik değerlerini yerle
bir etmiştir. Sonradan gerçek ortaya
çıktığı halde aynı basın organları
vicdani bir hesaplaşmaya gitmeyi gözardı
etmiş “Dün dündür-Bugün bugündür”
tavrını bugünlere kadar sürdürmüştür.
Yürekleri de hiçbir zaman sızlamamıştır.
Peki, biz bildiride ne demiştik de bunca
ağır suçlamaların hedefi olmuştuk?
“1- Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde
Genç Kemalistler Ordusu (GKO) adında bir
örgüt kurulmuştur.
2- GKO her türlü düşüncenin üstünde ve
hiçbir siyasi yapılanmayla ilgisi
olmayan bağımsız bir örgüttür.
3-Türk Silahlı Kuvvetleri Mensupları
sınıf ve rütbe farkı aranmaksızın
GKO’nun tabii üyesi kabul edilmektedir.
4- GKO, bütün bu görevleri aynen yerine
getirebilmek için zaman zaman Silahlı
Kuvvetler mensupları arasında uyarıcı ve
birleştirici yayınlarla faaliyet
gösterir.
5-Bütün yayınların kendi özel kuryesi
vasıtası ile GKO imzası ile yapar.
6- GKO, yüklendiği misyonun emniyeti
açısından örgüt ve karargâhın
açıklanmamasını gerekli sayar.
7- GKO, kendi amacı doğrultusunda,
yurdun kaotik ortamına son vermeyi,
sosyal adaleti gerçekleştirmeyi,
vatandaş arasında birlik ve bütünlüğü
sağlamayı amaçlar. Bu doğrultuda
Kemalist etkinlikleri doğrudan ve
dolaylı yollardan desteklemeye kendine
görev sayar.
8- GKO; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
şerefli ve vatansever kişisel kaygı ve
korku nedeniyle örgüt çalışmalarını
aksatacak açıklamalarda
bulunmayacaklarını belirtir.
9- GKO, Türk Silahlı Kuvvetleri
Mensuplarının her birinin, ulusun
çıkarları gibi büyük ideallerin kişisel
çıkarların çok üstünde bir değer
taşıdığını bildiklerini ve inandıklarını
hiçbir şüpheye yer vermeksizin açıklar.”
İşte bizim
“vatan hainliğimizin gerekçesi” bunlar.
Biz bunları söylerken bizi “Vatan
Hainliği” ile suçlayanlar ne diyorlardı?
1963’ün Başbakanı İsmet İnönü bizim için
“Sergüzeştçi” diyordu. İsmet İnönü’nün
bu suçlamasına yanıt Cumhuriyet Gazetesi
yazarı İlhan Selçuk’tan geliyordu.
“Ama bir de vatan aşkı yüzünden
dökülenler var sergüzeşt yollarına. Bir
bakarsınız, yakın tarihimiz bir
sergüzeştler tarihidir...Ve tarihizimin
en büyük sergüzeştinin büyüklüğüne kim
kaptırmış kendini?
Mustafa Kemal
En aklı başında, en mantıklı geçinen,
koltuklarında çeki taşı gibi oturan,
söze başlayınca tarihe rahmet okutan, ak
saçlı, ak sakallı ekabir:
-Amerikan mandasını öpüp başımıza
koyalım. . . derken Karadenizde bir
büyük sergüzeşte doğru sular
köpükleniyordu. 19 Mayıs 1919 bu
sergüzeşt’in başlangıcıdır” (Cumhuriyet,
29 Nisan 1963) diyordu İlhan Selçuk.
Bizler dün İlhan Selçuk’un okurlarıydık
sadece. Bugün de okurlarıyız, yarın da
okurları olacağız.
Dün de bugün de ülkenin bugünkü
açmazlara sürüklenmesinin sorumlularının
söylem ve uygulamalarının da anımsanmaya
ihtiyacı var diye düşünüyorum.
Biz, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu
tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin
bağımsızlığını yokeden 12 Temmuz 1947
anlaşmasını imzalayanlardan değildik.
Türk Ordusunu NATO’nun, daha doğrusu
Amerika’nın denetimine sokan anlaşmayı
da imza etmemiştik. “Türkiye bir din
devleti olacaksa onu da biz yaparız. Bir
başka partiye gerek yok” diyen bir bakan
da yoktu aramızda. Hatta teokratik bir
devlet yönetimine razı olduğumuzu
simgeleyen bir din profesörünü de
başbakan yapan biz değildik. Hele “Küçük
Amerika” olmaya hiç heves etmedik. Harp
Akademilerini Amerikalıların
dayatmasıyla bir yıla indiren de biz
değildik ki; vatan haini olalım.
Bitmedi. 27 Mayıs devriminin ilk
Genelkurmay başkanı olup, bu yollarla
Cumhurbaşkanlığı katına çıkan ve
Cumhurbaşkanı iken “Biz bu ülkeyi
liseden mezun olan solcu gençlere teslim
edemeyiz. Biz bu ülkeyi İmam Hatip
Lisesi mezunu gençlere teslim edeceğiz”
diyenlerden de değildik. Hele “Sosyal
gelişmeler ekonomik gelişmelerin önüne
geçti” diyerek Amerika denetiminde
Türkiye’nin ufkunu karartan 12 Mart
senaryolarını hazırlayanlardan da
değildik.
Hele hele Amerika’nın “Bizim oğlanlar”ı
hiç olmadık.
“Sovyetler Birliği ve komşularımızda tüm
sorumlarımızı çözsek ve hiçbir sorun
yaşamasak bile ben yine Amerika ile
beraber olmayı tercih ederim” diyerek
mandacı tavrını sürdürenlerden de
olmadık.
Biz damarlarımızdaki asıl kan neyi
gerektiriyorsa o gereği yerine getirmeye
and içmiştik.
Sözümüzü Nazım’ca bitirelim.
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyete
saldırıldığı sürece,
Türk olma onurumuzla oynanmaya
çalışıldıkça,
“Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar
ciddi bir ülkedir” diyebilen hainler
oldukça,
İşe, emeğe saygısızlık sürdürüldükçe,
Ülkeyi, teokratik bir yönetime
zorlayanlar desteklendikçe,
İktidar olmak için ABD’den icazet alma
zorunluluğu duyan politikacılar
varolduğu sürece,
Biz vatan hainliğine devam edeceğiz.
Bir de Başbakanımız gibi söyleyip
sözümüzü pekiştirelim:
Bu böyle biline...
Notlar
1- Bilirkişi bizi akladı. Mahkeme “Vatan
hainliğinden değil” Askeri ceza
yasasının 18/A maddesi uyarınca “Siyasi
maksatla toplanmak ve siyasi telkinatta
bulunmakla” suçladı.
2-Daha geniş bilgi almak isteyenler
İleri Yayınları tarafından yayınlanan
Talat Turhan’ın yazdığı “Genç
Kemalistler Ordusu” kitabına
başvurabilirler.
Alıntı Kaynakça:
http://www.turksolu.org/79/turkeli79.htm
|