ANAMUR'UN SESİ
"Anamur'un ve Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek Sesi..."
arama   site haritası
 

 

TARİH ve DOĞA
Doğal Güzellikler
    - Genel
    - Pullu Mesire Yeri
    - Kocaçay
    - Pınarlar
    - Plajlar
    - Yaylalar
          - Adamdaş
          - Barçın
Mamure Kalesi
Anamurium
Titiapolis
Yayınlarda Anamur
Mağaralar
Müze ve Diğer Tarihi Yapılar

 

YAYLALAR


YAYLA VE YAYLACILIK

 

Anamur insanı yayla ve yaylacılığı çok sevmektedir. Yayla deyince Toroslar’ın 1000 metreden başlayan 1500- 2000 metreye kadar varan yüksek platoları, ağaçla, sularla kaplı serin, bol oksijenli zirveleri akla gelir.

 

Anamur insanı Akdeniz ikliminin yaz dönemindeki etkilerinden korunmak, nefis dağ havasını hissetmek ve şehirde bulamadığı komşuluk ilişkilerini doyasıya yaşamak, sevgi ve saygının ön planda tutulduğu, zorluklara göğüs germenin öğrenildiği, komşuların birbirine muhtaçlığı yaşadığı, acıların ve sevinçlerin daha hissedilerek yaşandığı yerlere yaz başlarında göçerler, güz ortalarında tekrar sahile dönerler. Bu gidilen yerler yayladır. Dönülen yerler ise sahil(sehil).

 

Yazın boğucu, bunaltıcı nemli havasından kurtulmak, sağlık sıhhat bulmak, battaniye ve yorgan ile yatarak temiz havanın ve gecenin soğuğunu hissetmek, yaz ortasında kışın tadını yaşamak için insanlar yaylalara çıkarlar.

 

Anamur insanı göçmen mi, göçebe mi?
 

Anamur insanı göçmen midir? Göçer midir? Soruların cevabını şöyle verebiliriz:

 

Anamur insanı göçerdir. Göçmen değildir. Yani belirli bir süreliğine 3 ayla 6 ay arasında bir süre için yaylalara çıkmaktadır. Süre bitiminde önceki göç ettiği yere geri dönmektedir. Yani yaylaların iyice soğuduğu, sahilin ancak yayla sıcaklığında olduğu yerlere geri dönmektedir. Göçmen ise yurdundan yuvasından ayrılan ve geri dönmeyen yeni yerini yurt(vatan) tutan kişi demektir. Anamur insanı yaylaları geçici bir süre yurt tutsa da asıl yerleşimine geri döndüğü için göçerdir, göçebelerdir.
 

 

Batılılar özellikle Türk insanını küçümsemek veya onların kültürlerinin zayıf olduğu veya Türk insanını sevmedikleri için Türk kavminden bahsederken hep göçmen diye söz ede gelmişlerdir. Geçmişte elbette biz göçmen olmuşuzdur. Ama batının anladığı gibi değil, kültürümüzle, yaşantımızla, medeniyeti Avrupa’ya öğrettiğimiz şeklimizle, öz benliğimizle. Ama günümüzde bölgemizde yaşanan göç olayı geçmişte yaşandığı gibi değil, yani Türkler’in bir ülkeden bir ülkeye geçerek göç etmeleri şeklinde değil, eski yurtlarına geri dönme şekli ile olduğu için göçerlik şeklindedir. Geçmişte göçerlikte de eski yurtlarına dönmeme vardı. Ancak yerleşik hayata geçtikten sonra göçerliğinde şekli değişmiş ve günümüzdeki geçici süre ile daha yükseklere, yaylalara göçme, daha sonra da kışlık yurda geri dönme şekline dönüşmüştür.
 

Günümüzde Avrupa’ya göç edip yerleşen, ekmeğini ve aşını orada arayıp, geri dönmeyenler göçebe değil, elbette ki göçmendirler.
 

Günümüzde Yaylacılık
 

Günümüzde yaylacılığın şekli ve şartları köy ve şehirde ikamet eden insanlarımız için değişmiştir. Şehirde oturanlar serinlerde yaşamak, bol oksijeni almak, doğal güzellikleri yaşamak, yazın bunaltıcı ve nemli havasından kurtulmak için yaylalarda yaptıkları modern binalarına göçmektedirler. Bu göç işi birçok köy insanı için de halen aynı şekilde sürmektedir.
 

Farklı olarak göçü yaşayanlar ise Nisan başlarında Torosların zirvelerine doğru büyükbaş hayvanlarını, keçi, koyun sürüsünü önüne katıp veya hayvanlarını araçlara yükleyerek zirvelere yol alan Yörük insanı için yayla bir başka anlam ifade eder. Yayla onun için hayvanına rahatlık, ot, süt, peynir ve tereyağı demektir.
 

 

Bu göçerlerin eşyaları hayvanlarına yüklenmiştir. Sabahın erken saatinde sürüler öne katılmış yollara düşülmüştür. Hayvanları boğazlarına bağlanan çanların tıngırtıları, köpek havlamaları, çoluk-çocuğun neşe içerisinde bağrışıp-çağrışmaları ile yaylaya doğru, yeni bir umuda, ota, suya, temiz havaya doğru yönelinmiştir.
 

Yaylaya bir günde de çıkılmaz, ağrık (Yayla göçleri yapılırken kalınacak olan yerler eşya götürülmesi) duraklarında engin yaylalardan, karın daha açılmadığı, mayısta açılacağı yaylalara doğru yollarda 10-15’er gün süre ile konup- göçülerek varılır asıl yaylaya. Yaylalar bu insanları gelişleri ile şenlenir. Hayvanlar bile yaylaya çınca bir sağa koşarlar- bir sola. Onlar bile hissederler yaylaya, hürriyete, bağımsızlığa çıkıldığını. Altı ay ıssız ve sessiz kalan yerler başlar tekrar şenlenmeye…
 

Bir Nostaljidir Yayla ve Yaylacılık
 

Geçmişte yayla evleri bir başka olurdu. Sayvant, baraka ya da pür evciklerde otururdu yayla insanı. Günümüzde artık evler şehir evleri gibi betonarme ve çok katlı olarak inşa ediliyor yaylalarda. Yayla bir geçinme yeri olmaktan çıkıyor bir safiye bir eğlence yerine dönüşüyor.
 

Ahşaptan yapılmış kenarları kuru yayla taşı ile çevrilmiş sayvant evlerin çatılarından süzülmüyor artık geceleyin ay ışığı, vurmuyor evin içine güzelim ardıç andız, katran, kekik kokulu gece ayazı… Güneş ışığı giremiyor çatıdan içeriye… Ocaklarda pişirilmiyor yufka ekmekler, bazlamalar, yapılamıyor otlu, peynirli, keşli (çökelekli) börekler. Sürülmüyor yayıklarda yayılmış tereyağları üzerlerine. Ekmek bile modern fırınlarda yapılıyor. Yayla yine havasıyla, manzarasıyla, suyuyla, ağacıyla aynı yayla ama yaşantı değişmiş, yerleşik hayatın, modernizenin etkileri de girmiş yayla ve yaylacılığa…
 

Ateş yakılırdı evin köşesinde, evcikte eskiden yaylarda. Ne kadar duman tütüyorsa, anlaşılırdı yaylanın kalabalıklaştığı, gözler yanardı belki, öksürük tutardı belirli bir zaman ihtiyarları kesif dumandan dolayı.
 

Çobanlar “oyy!” verirdi dağdan dağa… Sürüler sürülürdü dağlara, çayırlara doğru, su getirilirdi buz gibi akan oluklardan kaplarla, buzdolabından içilmezdi sular, kaynağından içilir, tahta, kabak kaplara konurdu. Öyleye doğru bir vay-velemet kopardı düzlükte. Koyunlar, keçiler sağılırdı. Çatlardı kadınların elleri süt sağmaktan, odun taşımaktan ve yayla soğuğundan… Sonra kuzular ve oğlaklar meleyerek koşuşur, analarına sokulurlardı emmek için.
 

Bazen de bütün Yörük obaları ellerinde yanan çıralarla dağlara düşerlerdi geceleri, dönmeyen bir büyükbaşa hayvan ya da bir koyun birkaç keçiyi aramak için. Yoksa dağda kalan hayvanı parçalayıverirdi canavarlar.
 

Çoban bulamazsa aşı, yemeği… Kırıvermeliydi soğanın başına bir yumruk atarak. Sonra da tahta kaşıkla vurmalıydı yoğurdun gözüne yufka ekmekle… Çocuklar sayışmalar yapmalı, ara kestirmece, çom, pilav yemesi oynamalıydı gün batarken cıngırtlağa binmeliydi gacır-gucur sesleri arasında… Yaylalar yayla gibi olmalıydı, yaylacılık ta yaylacılık gibi yapılmalıydı ama ne çare… Birçoğu nostalji oldu artık.

 

Ama yayla ve yaylacılık günümüzde yeni anlamı ile sürmeye devam ediyor… Modern evlerde, koltuklarda, kapalı mekânlarda, suyun çeşmeden aktığı, elektriğin evlere geldiği modern hayat tarzı çelişse de yaylacılık ruhuyla, modern zamanlarda bu şekli ile yaşanmaya devam edeceğe benziyor. Geçmişi bilen bizlere de o günleri özlemle yâd etmek kalıyor.
 

Yayla ve yaylacılık Türk insanının yaşama biçimi olmaya devam edecek gelecek çağlarda.
 

Günümüzde yaylacılık belirli insanlar için hala geçim kapısı olamaya da devam etmektedir. Yaylada yetişen sebze ve meyveler, süt ürünleri, arıcılık, hayvan besiciliği, alış-veriş için kurulan yayla pazarları köylünün ve bölge insanın önemli geçim kaynakları arasındadır.
 

Ayrıca genç kuşaklara bir kültür aktarımıdır yayla ve yaylacılık… Geçmişten günümüze bizi biz yapan değerleri tanıma ve tanıtmadır.
 

Yayla ve Yaylacılık Kavramlarının Anlamı
 

Yayla deyince Anamur’da Toroslar, Taşeli Platosu akla gelmektedir. Yüksekler, hayvanlarla göç edilen yerler, toprak, taş, su, ağaç yapısının farklı olduğu zirveler. Yaylak denilince yazın oturulan ve yazın sıcak günlerinin geçirildiği yer anlamına gelir. Kışlak ta kışın oturulan ve kışım geçirildiği yer anlamındadır. Yörük, yazlık, güzlük, kışlık, yay, yaylacı, sehilci(sahilci), yay evi, sayvant, pür evcik bize yayla ve yaylacılığı çağrıştıran kelimelerdir.
 

Bu kelimelerin temelleri ta eski Türk yazıtları olan Orhun abidelerine kadar dayanır. Orhun abidelerinde de “yaylağ”, “yaylayur”, “yayladım”, “yaylayurmen” gibi kelimelere rastlanmaktadır. Bunlar da bize; Türk kültüründeki yayla ve yaylacılığın yeri ve önemi hakkında tarihi yazılı ilk belgeleri vermektedir.
 

Yayla yazın gidilen ve belirli bir süre kalınan yer anlamına gelmektedir. Bu tanımın içerisinde hayvan otlatma, ziraat yapma, çeşitli kış hazırlıklarının yapılması, dinlenme, temiz havadan yararlanma, sıcaktan korunma ve sağlığını koruma, sütün peynirin, tereyağının, balın meyve ve sebzenin bollaşması, et yenilmesi gibi kavramlar da bulunmaktadır.
 

Kışın oturulan öz yurdun dışındaki, dağları zirvelerindeki otu suyu bol, çayır-çimen, ağaçlık, plato gibi yerlerde yayla olarak tanımlanabilir. İkinci bir hayat, zindelik, sağlık ve sıhhat mekânı…
 

Coğrafi terim olarak yüksek platolara yayla denildiğini de biliyoruz. Dağ ve geniş platolar üzerinde yer alan düzlükler de yayladır. Buralar yerleşim alanı, otlak ve ekilebilecek yerleşim alanları, sayvant ve pür evciklerin bulunduğu ya da günümüzün modern evlerinin bulunduğu yerlerdir.
 

Bu tanımlardan da anlaşılacağı üzere yayla ekonomik, sosyal, kültürel, toplumsal değeri ve önemi olan kavramlardır. Günümüzde turizm amaçlı yaylacılık tanımı da kullanılmaktadır.
 

Yayla yakılan ateşleri, yapılan şenlikleri, düğünleri, eğlenceleri, gelenek, görenek, adet ve töreleri ile ortak bir yaşama ve paylaşım alanıdır.
 

Yörüklerin Göçleri
 

Kışın Anamur sahillerim kışlak olarak kullanan Yörükler, yaz gelince Toros Dağlarının karlı zirvelerine göç ederler. Hayvanlarda Nisan ayında yaylalara çıkarılır. Yazın kavurucu sıcaklarından, serin karlı dağlara, yaylalara çıkılır.

 

Kaş, Abanoz, Akpınar, Kaysan, Barem, Barçın, Halkalı, Saren, Türke, Adamdaş, Kaş Pazarı yaylaları Yörüklerin gelişi ile canlanır. Yüzü güler.

 

Baharla birlikte koyunlar, kuzular, büyük baş hayvanlar, keçiler, tekeler, oğlaklar öne katılır, yaylalara gidilir. Hayvanların bir kısmı yaylalarda inlerde yatar, ağıllarda barınır. Bakımları ise başka bir alemdir.

 

Hayvanlara en vurma biçimleri ise : oba adlarına ve yörelere göre değişir.
 

Anamur Yaylaları
 

Yaz aylarında Anamur insanı Toroslar üzerinde, Taşeli platosu üzerinde bulunan çeşitli yaylalara göç etmektedir. Bu yaylaları şu şekilde sıralayabiliriz:
 

Yerli halkın yaz mevsimi boyunca oturduğu en azından Haziran, Temmuz, Ağustos sıcakların sahilden göçerek geçirdiği 1000 ile 1800 metre yüksekliğe kadar olan yazlık yerleşim yerlerine yayla diyoruz.
 

Anamur-Kaş Yaylası
 

Anamur Kaş Yaylası Anamur-Ermenek Karayolunun 42. kilometresinde yer almaktadır. Alaköprü, Vinç ve Pınarlar geçildikten sonra yaylaya ulaşılır. Bu yaylada yerleşim yeri iki kesimden oluşmaktadır. Şehir ve köy kesimi. Şehir kesimi yaylanın güneye bakan yamacı üzerinde modern binalarda oturmaktadır. Köy kesimi de yaylanın giriş kesiminde yer yer modern binalarla birlikte pür evlerin(evcikler) ve sayvantların yer aldığı bölümdür. Köy kesiminde Ormancık köylüleri ikamet etmektedirler. Araç ile bir saatte ulaşılabilinen yayla 1500 metre yükseklikte yer almaktadır.
 


 

Karşılıklı çanak (U şeklinde) şeklinde yer alan tepelerin arasında önünde genişçe bir düzlüğü de olan yayla Anamur’ da yaz boyu çalışacak olanların gidiş-dönüş yapabildiği bir yerdir. Yayla köknar, sedir, ardıç, andız, şimşir ağaçları ile kaplıdır. Her evin önünde de meyve süs ağaçları yetiştirilmektedir. Yaylanın en yüksek yeri 1557 metre yükseklikteki Geyik Kayasıdır. Ayrıca hayvancılık yapanların yaşadığı Dikencik yaylası Kaşın Kuzey doğusundaki tepeler üzerinde yer alır. Yayla Bozyazı ilçesine de bir yol ile bağlıdır.
 

Yaylada su kaynakları azdır. Ancak yetecek seviyededir.

 

 

Tarihi kale kalıntısı mevcuttur. Kaşdişlen köylüleri eskiden bu yaylaya çıkarlarken şimdi Abanoz yaylasına göçmektedirler. Yaylada Tahtacı Mezarlığı da yer almaktadır.
 

Saren yaylası da Kaş yaylasına yakın yaylalar içerisindedir. Toprak yolla ulaşılabilir. Yaylanın en güzel piknik yerleri Deliktaş ve Sıtmalıdır.
 

 

Yaz mevsiminde kır kahveleri, berber, kalaycı, bakkal, kasap ve fırını ile yayla halkına hizmet veren işyerleri açılır. Barınma için bir yazlık motel vardır.
Temel ihtiyaçların hepsi yayladan sağlanabilir.
 

Anamur Abanoz Yaylası
 

Anamur Abanoz Yaylası Anamur-Ermenek Karayolunun 52. kilometresinde yer almaktadır. Bu yaylada yerleşim yeri iki kesimden oluşmaktadır. Şehir ve köy kesimi. Ancak eskiden Abanoz yaylasının giriş ve çıkış kısmında Çukurabanoz ve Boğuntu köylüleri oturmakta iken yaylanın genişlemesi ve ilginin artması ile bütün yayla bir bütün haline gelmiştir. Yaylada Anamur’un her köyünden insana rastlamak mümkündür. Eskiden Kaş yaylasına göçen Kaşdişlen köylüleri de bu yaylaya çıkmaktadırlar.

 

 

Karşılıklı iki dağın ortada boşluk vermesi giriş ve çıkışta birbirine yaklaşması ile oluşmuş oval bir yayladır. Orta kesiminde düzlükler yer alır. Bu düzlükler kışın Abanoz düden gölü dediğimiz suyla kaplanmaktadır. Suyu bol bir yayladır. Evlere kadar borularla su gelmektedir. Modern binalar ve villalar yer alır. Yaz mevsiminde sayfiye yeri olarak çıkılmaktadır. Yayla Abanoz ve Küçük Abanoz adlı iki bölümden oluşur. Yayla girişinden önce önemli bir geçit olan Sualmaz geçidinden geçilerek Abanoza ulaşılır. Yükseklik 1680 metredir. Sualmaz geçidi Mersin’i İçanadolu’ya bağlayan ve Toroslarda önemli bir geçit olan Sertavul geçidinden daha yüksektir.
 

 

Anamur’ da yaz boyu çalışacak olanların gidiş-dönüş yapabildiği bir yerdir. Yayla köknar, sedir, ardıç, andız, şimşir ağaçları ile kaplıdır. Her evin önünde de meyve, sebze süs ağaçları ve bitkileri yetiştirilmektedir. Anamur’ da yaz boyu çalışacak olanların gidiş-dönüş yapabildiği bir yerdir. Yayla köknar, sedir, ardıç, andız, şimşir ağaçları ile kaplıdır. Her evin önünde de meyve süs ağaçları yetiştirilmektedir.
 

 

Yaylada su kaynakları boldur. Kışın ovada birken sular düdenlerle yeraltına akar.
Yaylada her türlü ihtiyacın karşılanabildiği işyerleri ve lokantalar mevcuttur. Cuma günleri sebze-meyve alışveriş pazarı kurulur.
 

 

Yaylada Sandık taş, kaya mezarları ve antik yerleşim alanları(Kaltepe kale kalıntısı) da vardır. Bicikli mağarası diye anılan mağara Abanoz’dadır.

 

 

Tespienişi, Kozağacı yaylaları da yakındır. Yaz aylarında nüfusun en yoğun olduğu yayladır.
 

Anamur Halkalı Yaylası
 

Anamur Halkalı Yaylası Anamur-Ermenek Karayolunun 63. kilometresinde yer almaktadır. Çarıklar kasabası halkı yaylaya çıkmaktadır. Modern evlerin yanı sıra sayvant ev türü de yaygındır. Yayla Anamur-Ermenek karayolunun geçtiği yerin doğusunda kurulmuştur.
 

 

Son zamanlarda yaylada meyvecilik konusunda ilerlemeler kaydedilmiştir. Halkalı'nın doğusunda Bozdoğan köylülerinin çıktığı İnsu yaylası da mevcuttur.

 

 

Yaylayı geçtikten sonra Kervanalanı yaylasına gelinir. Burası çok geniş bir platonun yer aldığı toprak alandır. Yol geniş düzlüğü orta yerinden geçerek Akpınar’a doğru devam eder. Kervanalanı yaylasından sonra Demiroluk’a gelinir. Demiroluk’ta Antik çağlardaki yerleşim alanlarından birisidir. Kaya mezarları bulunmaktadır.
 

 

Anamur Akpınar Yaylası
 

Anamur Akpınar Yaylası Anamur-Ermenek Karayolunun 72. kilometresinde yer almaktadır. Yaylaya Anamur ve Bozyazı ilçe halkı çıkmaktadır.
 

 

En eski yaylalardan birdir. Anamur’un eski idarecileri ve ağaları bu yaylaya çıkarlarmış. Akpınar Yaylasından sonra daha ileriye gidilince sol kola sapan toprak yollarla Anamur’un Özlügöl, Elbalak gibi yaylalarına ulaşılır. Anayoldan ise önce Kazancı, sonra Ermenek’e ulaşılır. Elbalak , Özlügöl yaylaları hayvancılığa ve arıcılığa uygun yaylalardır.
 

Akpınar geceleri en serin olan yayladır. Meyve ve sebzecilik gelişmiştir. Yaylada sebze, meyve ve alışveriş pazarı her hafta yaz boyunca kurulmaktadır.

 

 

Yayladan her türlü ihtiyaçları temin etmek mümkündür.

 

Yörede toprak altından çıkarılan yumuşak taşlar (Köfük taş) güneş görmeden önce bıçakla kesilebilecek derecede olduğundan yöre insanları bu taşları istediği gibi şekillendirerek oyuncak ve heykelcik yapımında kullanmaktadır.
 

   

  Başa Dön 

Yazdır

 
 
 
Copyright © Tüm Hakları Saklıdır [Çınar Arıkan]