ANAMUR'UN SESİ
"Anamur'un ve Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek Sesi..."
arama   site haritası
 

 

TARİH ve DOĞA
Doğal Güzellikler
Mamure Kalesi
Anamurium
Titiapolis
Yayınlarda Anamur
    - 1967 İçel Yıllığı
    - Akdeniz Bölgesi Kitabı
Mağaralar
Müze ve Diğer Tarihi Yapılar

 

AKDENİZ BÖLGESİ KİTABI


Gelin 1989’da Yazılan Akdeniz Bölgesi Kitabından Kaledran-Anamur’la ilgili bir özlemli yazı okuyalım.

 

"YAKACIK KALEDRAN
 

Gazipaşa ovasından ötede arazi biraz yükselir, kıyı dikleşir. Buraları artık fundalık, küçük küçük dere tepe yerlerdir, Güdü ve Malotra sırtlarının etekleridir. Buralarda tarla azdı, eteklerde parça parçadır ve bazı meyilli küçük küçük düzlükler başa köyün adı geçirilerek ''Önü" deyimiyle gösterilir; Macar Önü, Ekmek Önü. Bu nevi küçük küçük düzlüklere, tarlalara Pazarcı ovasının aynı ürünler ekilir. Yalnız, bu arada, denize bakan eteklerde, mandallarda, Güney, Gıcık gibi, Zeytinada (Seyfe) gibi köylerde Türkiye'nin en üstün kalitede muzu yetişir. Ayrıca bu sonuncu köyde pek bol badem de yetişir. Bu dereli tepeli araziden sonra Kaledran çayı Vadisine inilir. Bu küçük vadi, kısalığı ve darlığıyla başka bir yerde olsaydı kayda bile değmezdi, lakin özellikle kuytuluğu ve çıkardığı ürünlerin önemi sayesinde burası ayrı bir konu altında görülmeye fazlasıyla hak kazanır.
 

Kaledran çayı küçüktür. Vadi, kuzeyde, deniz cihetine doğru uçurum dikliklerle alçalan, dipleri geniş katran, köknar ve biraz da çam ormanlarıyla kaplı Büyük Yüksek ve Kırtıl denilen dağların diplerinden başlarsa da bu, aslında kuru bir deredir. Suyun asıl kaynağa, Teniste’nin 3 km. kadar kuzeyinde, bir kayanın dibinden kükreyerek çıkan, yan yana iki değirmen döndürebilecek güçte, fakat yazın biraz azalan Teniste pınarıdır. Buna yerliler sadece Göz derler. Burada çıkan su daha aşağılarda, sağdaki Bozkaya kütlesiyle, soldaki Maslan dağı arasında derin ve dar Kaledran boğazına, diğer bir adıyla Otak boğazına sokulur ve denize doğru dimdik iner. Bu haliyle, bu ancak 15 km. kadar uzunluğunda bir sudur. Vadi derinse de, su kenarlarında yer yer tarlalar eksik değildir. Aşağılara doğru özellikle etekler çoklukla topraklıdır ve Teniste çayı, denize indiği küçük ve açık kayda başı Otak boğazında olmak üzere, üçgen şeklinde, genişliği ancak 5 km2 yi bulan bir delta ovası tesis edebilmiştir. Büyük bir pınarla beslenen Teniste çayı her zaman kuvvetlidir, ağustos ayında bile ve bütün vadinin sulanmasına fazlasıyla yeter. Teniste'den 5 km. kadar aşağıda, Anamur-Kaledran mevkiinde, bu suyun önüne bentler yapılmıştır; bu bentlerin suyu Malsan dağı cihetini takip izler, zira bu tarafın kenar ovası daha geniştir ve daha aşağıdaki bentler suyu vadinin her iki tarafına verir ve delta ovasını sular. Vadinin Antalya cihetindeki etekler buralarda çıkan küçük pınarlarla sulanır ve bu sular da bu tarafa yeter.
 

Üç tarafından dağlarla çevrili olan ve denize doğru düz bir şekilde açılan bu derin vadide çok dik, çok yumuşak bir iklim hüküm sürer: kışlar ılık, yazlar sıcak lakin boğucu değil ve burası hatta Alanya'ya göre bile biraz kuytudur. Yalnız, bu küçük vadi bile iklim bakımından iki kısma ayrılır: aşağıdaki vadinin ta taraflarında kışlar bazen sert geçtiği, ovanın orta taraflarına "Yayla Rüzgârı" dokunduğu halde, kenarlar, yamaçlar pek ılık bir hava içinde geçer, öyle ki buralarda k\§n bile kırmızı domates olur ve fidanlar ertesi sene de ürün verir.
 

Bu halde, bu küçük vadi ayrıcalı bir duruma sahiptir, dolayısıyla ürünleri de böyledir. Önemleri sırasıyla muz ve portakal bu vadinin başlıca ürünleridir ve bunlar ayrıcalı bir kaliteye sahiptir. Burası miktar itibariyle elbette Alanya ile boy ölçüşemese bile, kalite itibariyle hatta oradan, komşusu Anamur'dan bile üstündür ve Seyfe Gıcık ve Macar ile birlikte bütün Güney Anadolu’nun en alasıdır ve "en kaliteli muz grubu" yapar. Kaledran muzu kendisine özgü bir rayiha, bir lezzet taşır, portakalı da; Yeni Gine kıyılarında, Kanarya adalarında ve Antiller'de yetişen muzlar cüsse itibariyle buradan şüphesiz daha iridir, lakin çekinmeden iddia edilebilir ki, bizim bu kıyıların ve özellikle Kaledran muzu, koku ve lezzet itibariyle oralardan üstündür. Bu vesile ile muz üretimi hakkında kısa, yetecek kadar bilgi vermek herhalde yerinde olur.

 

Muz, filizden üretilir. Bir muz fidanının dipte gövdesini birçok filiz sarmış dduğundan bunların en iyilerinden birkaçı bırakılır, diğerleri kesilir. Bu birkaç filiz büyür, ertesi senenin baharında (mart - nisan), bunlardan mesela ikisi kökü ile birlikte oradan dikkatle çıkarılarak, önceden hazırlanmış bir yere, muzcuların deyimince yalağa (2 m.çapında daire biçiminde), 20 ila 30 cm. derinliğe dikilir. Bu filiz orada büyür, yapraklar artar ve 15–20 kadar olur. Ağustos sonlarında bu yapraklar arasından bir salkım başı gözükür ve büyür, büyüdükçe ağırlaşır, sarkar: salkımdaki muzların her birisi dolar ve erme dönemi başlar. Aralık ayında kesilerek ticarete sevk edilir. Muzun temmuzda ve ağustosta kemale geleni de olur. Muz. Dolduktan sonra, çatlamadan kesilir. Hiçbir muz kesildiği zaman yenmez: muz salkımında, asıldığı odada Olgunlaşa ve bu olgunlaşma süresi odanın sıcaklığına göre değişir.
 

Yalağa dikilen muz fidanı büyürken kenarında peyda olan küçük filizler ve çevresindeki otlar temizlenir. Muz. Başka bitkilerin komşuluğundan katiyen hoşlanmaz:4–5 m. uzaktaki diğer bitkiler ona zarar verir. Temmuzdan sonra ertesi sene fidanı için birkaç filiz bırakılır ve sonbaharda. Meyve vermiş olan muz kökünden kesilir. Temizlenir ve yalnız ertesi sene başka bir yalağa dikilecek olan filizler kalır ve bu eylem böylece devam eder.
 

Muz, toprak ve su bakımından çok obur bir bitkidir. Killi ve sert topraktan olduğu kadar da fazla kumlu topraktan hoşlanmaz. Bunun aradığı eL! İyi toprak, hafif çakıl1'ır kaba, çabuk ismen toprakları sever; taban yerlerin rutubetinden korkar ve çabuk ısınan topraklı etekleri tercih eder. Filizlerin dikileceği yalakların toprağının özel mr itina ile işlenmesi. Kabarılması. Bol gübre alınması (koyun, keçi gübresi) gerekir; fidan dikildikten sonra 3 ayda bir tekrar gübrelenmesi icap ed er; zayıf kalmış olan fidanlara. Ayrıca suni gübre verilir.
 

Sulanması. Sıcağına, ayma göre değişir. Normal olarak 8 günde, yani haftada bir defa sulanması gerekir. Lakin temmuzda ve ağustosla, kuru rüzgârlı havalarda 8 gün 4 güne de indirile-bilir. Yalnız, muz. Lüzumsuz yere fazla sulanırsa iyi olmaz, zira fidanın dibi bu halde fazla ıslak kalacağından iyi ısınmaz, dolayısıyla gelişemez.
Tahribat. Muz, don tutmasına, kırağıya tahammül edemez: Kasımda meyveli muz için, Şubat ve Martta yeni dikilmiş fidanlar için. Kuru rüzgâr bazen bunu sarartır, kurutur. Muzun böcek gibi, parazit gibi tehlikeleri yoktur.
 

Bir dönem tarlada en çok 50 yalak hazırlanabilir, yani bu kadar muz fidanı dikilebilir. Bu, 40'da olabilir. Bir salkım 20 ila 30 kg. arasında değişir, 40'a, 5O'ye kadar da çıkanları olur. Bu halde. Bir dönüm. Ortalama 2000 kg. muz verdiğine. Kilosunun da en az 10 liraya satıldığına göre. 1 dönümden ortalama 200'00 lira kazanç elde ediliyor demektir; 10000 lira verdiği zaman da karlı sayılır. Yalnız, her zaman dikkatli bir emek isteyen, bol gübre ve su isteyen bir bitkidir, gündeliği 100 liradan aşağı düşmeyen kalifiye işçi ister ve bunun için de dönüm başına en az SO lira sarf etmek lazım gelir. Bütün bu yorucu, dikkatli itinalara, ihtimamlara, emeklere, oldukça ağır masrafına, hatta bazen zararlarına rağmen, muz sahibini doyuran, güldüren bir üründür
Ve ne olursa olsun, Güney Anadolu ürünlerinin, fennî tarımın en karlısıdır.
Şimdi biz, muzun yetiştiği yerlere ve coğrafi isteklerine daha açık olarak bir göz atalım:
 

Muz, Akdeniz kıyı bölgesi tarım bitkileri içerisinde iklime karşı en hassas olanıdır. Bu, portakalgiller gibi filan da değildir; azıcık bir soğuk. Biraz sert bir kara rüzgârı. Azıcık dahi olsa bir ton tutması bunu derhal bahseder, Bu nedenle. Muz, Akdeniz kıyı bölgesinin geniş ve açık ovalarında olmaz: mesela, Antalya ovasında, Çukurova'da, Silifke ovasında ve diğerlerinde hiç olmaz. Hatta bu bölgenin deniz kıyısındaki küçük ovalarında bile olmaz. Şöyle ki:
 

Akdeniz kıyı bölgesinde her ne genişlikte olursa olsun. Bir akarsuyun Veya birkaç akarsuyun ortaklaşa (Antalya ovası gibi, bir derenin getirdiği alüvyonların deniz kenarına yığılmasıyla meydana gelmiş ovalar demek olduğuna göre, kışın geniş ve dolayısıyla açık ovaları soğuk rüzgârlar kolaylıkla yalar ve buralarda yukarıdan, dere boyunca inen sert rüzgârlar çarpar. Bu halde. Zaten deniz kenarından ayrılmayan muz, bu küçük ovaların bile ağız taraflarında, açık yerlerinde. Yani yukarıdan inen rüzgârın çarptığı düz ve geniş delta kısımlarında olmaz ve buradan uzaklara, kuytu. Rüzgârın çarpmadığı kenarlara sığınır. İşte, en kuytu diye tanıttığımız küçük Kaledran ovasında bile hal böyledir: esas ova susama, yerfıstığına ve mısıra bırakılmış olup, muz kenarlara, bayırlara. Dağ diplerine, iyice l:uydu yerlere sığınmıştır. Akdeniz Bölgesinde, muz için en elverişli yerler, hemen önü deniz, arkası birdenbire dağ olacak: deniz ılık etkisiyle devamlı çarpacak, dağ ise sert kara rüzgârından garantili olarak onu koruyacak. İşte Seyfe ve Kaledran tarafının muzlarının nefis oluşu bundandır. Muz, için ova değil, illa kuytu etekler ve taraçalar, Alanya ve Anamur tarafının deyimiyle "mandal"lar olmalıdır. Bu mandallarda bir akarsu olamayacağına göre, bu taraçalardaki muzlar ya çeşmelerle veya kuyu sularıyla sulanır.
 

Akdeniz Bölgesinde muz yetişen yerler üç grupta toplanır: Alanya, Kaledran. Anamur. Muz tarımı, batıda, Alara çayı ağzının 8 km. kadar Alanya cihetinde, kıyıda, Avsalların bir mahallesi olan Maraz'lı ile başlar. Burada iyi olur. Fakat henüz yenidir. Azdır. Kargı çiftliğinde de böyledir ve ancak 20 dönümdür. Alanya’ya doğru. Her iki Devrent arasında Akan pek kuytudur, hiç soğuk vurmaz. Asıl bol üretim, bizzat Alanya, Tosmur yurdu etekleri. Karasaz ve Kestel’de olur. Gazipaşa'ya doğru Kara gedik de pek kuytudur ve buralarda muzculuk çok ilerlemiştir. Sedre. Ovasında ise henüz yenidir. Yalnız Aydap'ta iyi olur. Gazipaşa ovası ile Kaledran ovası arasında, fakat denizin hemen üstünde, Macar, Seyfe, Gıcık ve Kaledran bütün Türkiye'nin en nefis muz çıkaran yerleridir. Muz, Kaledran ovasının Gazipaşa cihetinde olur, diğer tarafında değil. Buralarda muzculuk esaslı bir sanat haline gelmiştir.
 

Kaledran ovasından sonra, kıyılar dik ve kayalık olduğundan muz yetişecek yer yoktur. Anamur ovası değil, fakat kasabası da çok muz üzerine çalışır ve denizden 12 km. kadar içerideki Ovabaşı (Ferhenk) inde iyi olur ki, bizim bilgimize göre muzun karaya doğru en fazla sokulduğu yer burasıdır. Azı dağı diplerinde, Bozyazı'nın kuytu yerlerinde pek nefis muz olur. Buradan sonra Gilindire'ye doğru muzculuk, biraz Aksaz'da. Sırtlan Yokuşu dibinde ve Soğuk su yakınında olmak üzere henüz y.enidir. Buralarda da muz. Derelerin denize indiği delta ovalarında değil, bu deltaların yanlarında, deniz kenarları eteklerinde, pek kuytu yerlerinde olur, buralarda, karaya doğru, 500 m. ye kadar zor sokulur. Zira bu sahillerde şiddetli ve devamlı poyraz eser ve bu da muz tarımını güçleştirir.

 

İşte. Bizim Akdeniz Bölgesinde, muz yetişen yerler bundan ibarettir. Görülüyor ki, muz, yerfıstığı veya susam gibi devamlı bir bitki değil, Maraz ile Gilindire arasında, bir elverişli yerden diğer elverişli yere sıçraya sıçraya uzanan bir bitkidir. Buna göre, muz. Akdeniz Bölgesinin daha birçok köşe bucak yerlerinde de yetişebilir. Antalya körfezinin batısında bazı noktalar, Demre ovası, Fethiye tarafında bazı köşeler, Doğuda Mersin'e doğru bazı çok kuytu noktalar. Bunlardan başka yerlerde yetiştirmeye kalkışmak, kanaatimizce hayal peşinde koşmak olur. Burada, bütün mesele ortalama sıcakta. Halta kuvvetli yaz sıcaklarında bile değil. Kışın biraz sert rüzgârların vurup vurmamasında. Azıcık dahi olsa, don tutup tutamamasındadır. Bunun arkasından kalifiye, bu işte tecrübe görmüş insanlar da ister.
 

Muz insan besini için eşsiz bir bitki olduğuna, fakat çok ince şartlar altında yetiştiğine göre, bunun tarımı kadar taşınmasını ve satışını organize etmek gerekir. Mesela. Bazen ilkbahara doğru ve bu mevsimde öyle durumlar olur ki, çürüme tehlikesine düşen muzları acele elden çıkarmak için yok pahasına satılır ki, bu da bir çeşit israf demektir, aynı zamanda üreticisini de, bu işle uğraşanları da bazen büyük zararlara sokar.
 

Kaledran çayı vadisinde bu iki esas üründen, muz ve portakaldan başka, çay boylarına ve açıklarda fıstık, mısır, susam, darı ekilir, delta ovasının orta tarafları hep yerfıstığına bırakılmıştır, zira burası hem kumsaldır ve hem de yayla rüzgârına açıktır. Burada, bu ürünler de iyi olur. Bu vadide dut ve diğer meyveler da varsa da azdır.
Kaledran ihracatını, bir taraftan Alanya üzerinden, diğer taraftan Anamur aracılığıyla yapar.
 

ANAMUR
 

Bayır Köyleri
 

Karatepe’den ötede, Antalya körfezine doğru akan en sonuncu ve en kısa su vadisine geçilir. Bu Kaledran çayıdır. Vadi biraz yukarılardan, Çamurlu diplerinden gelmekte ise de, suyun esas başı Teniste köyü üstüdür.
 

Bu su yazın da akar, çay boylarında küçük bükler vardır ve buralara fıstık, susam, mısır, darı gibi şeyler ekerler. Hatta aşağılara doğru ve kuytu yerlerinde iyi muz da olduğuna yukarıda işaret edilmiştir. Bu suyun doğusunu yakından, orta yükseklikte dağlar kapatır. Bu kabarık, Teniste'nin kuzeydoğusunda, üstü yayla olmakla beraber otu az, susuz, etekleri pek dik, dipleri• geniş katran ve köknar ormanlarıyla kaplı Mama dağının güneye doğru alçalarak uzattığı bir burunla başlar, sonra İnişdibi beleni denilen az ormanlık (ancak biraz çam) sırtlar başlar. Kükür üstündeki Olucak ormanından kesilen keresteler burada istif edilerek kamyonlarla Anamur’a sevk edilir. Bunun ilerisine, Karakilise üstlerine EI yaylağı denir (1400 m. lerde). Burası iyidir, çamlıktır ve tek bir suyu vardır: Elyaylağı suyu, Buradan sonra, pek çetin engebeli, Kaledran çayı vadisine bakan yüzü çok dar, gayet dik ve pek kayalık olan, susuz, etekleri fundalık, üstü bir hayli çamı ve biraz ardıcı kapsar üzerinde çok dağ keçisi barındıran Maslandağı (15OO m.), Antalya körfezinin, yönlerin artık son sınırıdır ve bu dağ küçük tepeler halinde alçalarak denize doğru uzanır. Hatta bu dağın doğu dibinden başlayan dereler, d6ğuda, Anamur burnu’ndan öteye dökülürler. Yönle birlikte ilişkiler de değişir: Kaledran çayının iki tarafındaki iki köyden birisi Antalya ile ilişkide olduğu halde, diğer sahilindeki köy Anamur'la ve dolayısıyla Mersin'le ilişkide bulunur; bu sudan ötesi artık Antalya etkisinden kurtulur, idareten olduğu kadar da iktisaden Çukurova grubunun etkisi altına girer.
 

Kabarığın doğu yüzü bilakis çok geniştir. Buradan itibaren Anamur ovasına doğru inen dereler arasında, alçalarak, birbirleriyle birleşecekmiş gibi birtakım burunlar, dağ kolları uzanır. Derelerin ve bunların arasındaki dağ sırtı şeklindeki burunların, bir noktada, Anamur ovasında toplanacakmış gibi durumları, buraları şeklen arkasındaki Gazipaşa tarafına benzetmektedir. Maslan dağının bu yüzü de, Anamur ovasına doğru inen bu burunlar da, özellikle Yalçı dağı (1125 m.), İrbi dağı (1100 m.) çok engebelidir, kayalıktır. Bunlar da susuz dağlardır, lakin üzerleri şimdi çok azalmış çam, meşe, andız, ormanlarıyla, etekleri Akdeniz fundalarıyla kaplıdır. Bu dağlardan hayvan otlatma bakımından ancak kışın yararlanılır. Halife pınarının Yalçı altından geldiğine şüphe yoktur. Kar, bu küçük dağların kışın ancak tepelerinde tutunur. Çam ormanları çok yüksek boylu ağaçlardan oluşmuştur ve kesilen tomruklar Sultan suyu ile taşınır. Bu tarafın da her bakımdan en enteresan yerleri vadilerdir. Birçok küçük dereler arasında, Yalçı dağının kuzeyinde Kuz deresi, Sarıdanadan inen Ermen çayı, Dragonda çayı adını da verdikleri Kocaçay en önemlileridir. İlk ikisi yukarı taraflarında yazın da akarlarsa da ovaya kadar inemezler. Hâlbuki Dragonda çayı yazında kuvvetlidir. Zira bu su, yaylanın kenarında, Sugözü denen köyün yanında büyük, belki yan yana 20 değirmen ocağı döndürecek kadar kuvvetli bir düdenden fışkırır ve ovadan yazın bile zor geçilir. Bu suların vadileri o kadar çetin engebeli değildir, hiç olmazsa biraz tarımı mümkün kılacak derecede geniş yerleri vardır ve buraları da kışın çok kuytudur. İşte, Anamur'un Bayır köylerinde nüfus, köyler bu vadilere sığınmıştır. Bunlar, bu vadilerin elverişli yerlerinde biraz arpa, buğday, fıstık, darı ekerler, harnup, zeytin, mümkün olan yerlerinde incir ve hatta iki yerinde portakal bile yetiştirirler. Üzüm azdır ve ancak asma halindedir. Lakin bu vadi köyleri, bu biraz tarımın, yanı başında en çok hayvan beslerler: koyun, keçi, deve, sığır.

 

G.Paşa tarafının aksine olarak, buralarda büyük sürücülük yapılır, bazı kimselerin 1000 hatta 1500 kadar Koyunu, keçisi vardır. Bunlar, kışın, kıyı bölgesinin yumuşak havasında, otundan, fundasından istifade ederler, yazın da üst taraftaki yaylalara, derece derece ta Hadim toprağına kadar çıkarlar. Dere içerisindeki bu köylerin, Sarıdana dışında hepsi de yazın yaylalara çıkarlar. Bunlardan bazıları sırf göçebedir, çadırda otururlar (Orhanalılar, Gazipaşa tarafının aksine olarak, bu taraf köyleri topludur, Güneyde, denize yakın Melleç dışında.) Bayır köyleri yöresi aynı zamanda madence de zengindir Anamur burnu ile Kaledran arasında, kıyıya yakın bir noktada zengin demir ocakları bir zaman işletilmiş, şimdi terkedilmiştir. Ovanın Kuzeydoğusunda, Karadağ eteklerinde, Orta Konuş'ta, % 15'i bakır, % 3'ü altın olmak üzere zengin gümüşlü kurşun ocakları mevcut olup, bu, keza Bahşiş üstünde, Pınarlar mevkiinde çıkarılan bu madenler, kıyıdaki Bozyazı'nın yukarısında, Ağzıkara denilen yere dekovillerle indirilirdi ve burada madeni eriten bir fabrika kurulmuştu. Şimdi bunlar terkedilmiş ise de, maden yatakları büyük bir kıymet taşırlar. Daha kuzeyde, Kükür köyünün 5 km. kadar Kuzeydoğusunda, Tepesidüz denilen yerde de aynı cinsten zengin gümüşlü kurşun madenleri bulunmuş ise de,-yerin engebeli oluşu ve taşımanın zorluğu dolayısıyle henüz işletilememektedir.
 

İşte, Anamur Ovası halkının da Bayır köyleri (Ferhenkten yukarısına) adını verdiği bu eteklerin ve vadilerin genel durumu böyledir. Eskiden Anamur 0vasına doğru inen çaylarla (özellikle Kuz deresi, Sultan çayı ve Kocaçay ile), suların bol olduğu zamanlarda, mayıs sonlarına kadar bu tarafta kesilen kereste taşınırdı. Bu küçük fakat engebeli, çok ormanlık dağlarda çok yaban hayvanı da barınır, geyik dedikleri dağ keçisi çoktur, hatta Yalçı dağında pars bile bulunur. Bu dağların üzerinde, özellikle Maslan dağına doğru çok harabe, kale yıkıkları vardır ve bunlar da herhalde eski zamanın korsanlık devirlerinden kalma olacaktır: Akdeniz'de sefer yapan gemileri soyan korsanlar, ganimetleri bu sarp dağlarda ve içerilerde kurulmuş olan muhkem kalelerine taşımışlardı.
 

Kıyı
 

Kaledran ovası'ndan ötede, 15 km. den fazla bir mesafe üzerinde kıyı boyları engebelidir, diktir kayalıktır, üstü dağ, altı denizdir ve buralarda kayda değer genişlikte bir tarla bile yoktur. Burada G. Paşa - Anamur yolunu açmak bile çok zor olmuştur. Buraları Maslan dağının ve daha ileride tabi dağının denize doğru inen dipleridir, fundalık, susuz yerlerdir ve buralarda dağınık bir şekilde, geri bir hayat içerisinde kışın Melleçliler otururlar, hayvan otlatırlar. Eskiden burada, değerli bir demir madeni işletilmişti. Bu şekil arazi Ören burnu'na (Anamur burun) kadar böylece gelir ve sonra Anamur ovası başlar. Bu burundan ötede artık İskenderun körfezi yönüne, o tarafın etkisi altına geçilir.
 

ANAMUR OVASI
 

Ören burnundan doğuda Azı dağı adı verilen çamlık tepelere kadar, yaklaşık 10 km. mesafe üzerinde, kıyı boyunca uzanan oldukça geniş ovaya bu ad verilir. Genişliği ise, kıyıdan itibaren içerilere doğru ortalama olarak 5 km. olduğuna göre, tüm ovanın yüzölçümü yaklaşık olarak 50 km2 kadar olup, Alanya ovasına göre biraz daha geniş demektir.

 

Bu ova, Anamur burnu (veya ören burnu) ile Azı dağı arasındaki açıklıktan itibaren kara içerisine doğru sokulan küçük bir koyun iki başlıca akarsuyun (Kocaçay, Sultan çayı) ve küçük derelerin getirdikleri alüvyonlarla dolmasından meydana gelmiştir. Arka tarafta büyük bir düzeye çıkan ani yükseklikler, bu meyil dolayısıyla bol alüvyon sürükleme, iki burun arasında ne olursa olsun biraz kuytu körfez durumu bu dolma işini hayli kolaylaştırmıştır. Yalnız, kıyı bu burunlar hizasına gelince, yani bir çeşit düzenleme meydana gelince, iş açık ve derin, tehlikeli dalgalı bir denizle savaşa kalmış ve artık dolma iyice yavaşlamıştır; akarsuların bu kadar alüvyon sürüklemelerine rağmen kıyıda geniş bir kordonun bile oluşmaması da kıyının bu az çok duraklama (stasionnaire) durumunu kanıtlar; şimdiki kıyının kum yığınları, kum sırtlan arkasında kalmış olan paralel çukurlukta, Sultan suyu ağzındaki Balıklava gölü, daha ileride Yarlağan gölü ve İskele gölü (Karagöl) ise, dolmanın daha hızlı olduğu bir devreye aittir.
 

Bu halde, arka tarafta her' çeşit kayaları kapsayan dağlık bir bölgenin alüvyonlarından meydana gelmiş olan Anamur ovasının toprağı kabındır ve çok verimlidir, hatta Alanya ovasından da çok üstündür, en basit, ilkel Araçlarla, çok az emekle, kuvvetli ürün alınışı da bunu gösterir. Bu toprak genellikle siyahtır, kumsalını, yapışkanım, her türlüsünü ihtiva eder. Şimdilik ekilmeyen, ekilemeyen yerler, sahil boyunca uzanan kum sırtlarına ve arka taraftaki sazlık Yarlağan gölü ve civarına bağlı kalır. Fıstık tarımı yapanlar, toprak yapışkan ise, tarlalarına kamyonlarla kum döktürürler, böyle toprakta iyi gelişir, çıkarması kolay ve temiz olur.
 

Anamur ovası su bakımından daha talihlidir. Bu küçük ova birçok derelerin kolektörüdür. Lakin bunların çoğu yaz aylarında kurur, hatta yukarı kısmında değirmenler çeviren ve kış aylarında üzerinde kereste taşınan Sultan çayı bile yaz aylarında ovaya kadar inemez. Yalnız, havzası itibariyle oldukça geniş olmakla beraber, esas başı Sugözü mevkiinde olan ve buradan kuvvetli basınç altında fışkıran düdenlerle beslenen Kocaçay, diğer bir adıyla Dragonda çay. Her zaman kuvvetli bir şudur. Bundan kış aylarında ve baharda yaya olarak geçilemez, suyu yazın da boldur ve bütün ovaya verilse yine fazla gelebilir. Bu sudan, ovadan biraz yukarıda, Karaköprü mevkiinde alınan bir kanal güneybatı ya uzatılmış, kasabanın altından geçirilerek Sultan sayı yatağına doğru getirilmiştir ve buradan Ören burnuna doğru uzatılmıştır. Bu suretle, bu kanal sayesinde ovanın bir kısmını sulama mümkün olmuştu. Fakat şimdi, daha yukarıda, Kulak mevkiinde, büyük bir baraj yapılmıştır ve gölün suyu Alaköprüsü altına kadar çıkmıştır. İşte ovada esaslı sulama bu barajın yapılmasıyla olmuş, ayrıca burada, hidroelektrik santralı da kurulmuştur. Batıdan, Bayır köyleri tarafından gelen, Tenhel'den inen Kuz deresi ve Sarıdana'dan inen Ermen çayı ile güçlenen Sultan suyu yatağında yazın da biraz su bulunursa da, Anamur ovasına kadar inemez. Burada, Yalçı tepesinin doğu dibinde, ovaya açılan bir yerde, Emirşah köyü içinde çıkan Halife Pınarı kuvvetli ise de, bu da ancak hemen altındaki arazinin sulanmasına sarfedilir.

 

Bunlardan başka, ovanın bazı sınırlı yerleri küçük kaynaklarla, çeşmelerle sulanır; bazı noktalarda, dipteki su yüze o kadar yakındır ki, ürün bundan yararlanarak sulanmadan da kuvvetli olur. Akdeniz'e doğru sokulmuş olan bir yarımadanın en ucunda yer almış bulunan arka taraftan ve yakından, yüksek dağlarla korunmuş olan bu küçük ovanın da iklimi Alanya'ya benzer. Yalnız, Anamur ovasında yaz sıcakları fazla rutubetle birleşince daha fazla ağırlaşır ve boğucudur. Kışlar ılık geçer ve don tutması ayrıcalı hallerde olur ve işte o zaman muzları kurutur. Bu ova, genellikçe çıplaktır, bazen yer ılgınlıklara, ağaçlara, yerlilerin paladan dedikleri (Fransızcada platane) büyük çınarlar bu kuralı bozamaz.
 

Anamur ovası düzdür, lakin kıyıdan itibaren ağır ağır SO m. ye kadar yükselir. Diğer taraftan, ova, bir taraftan Sultan çayı vadisine (Ferhenk'e kadar)diğer taraftan Dragonda çayı vadisi içerisine doğru bir hayli sokulur ve bu vadi içleri de kuytu ve sulaktır.
 

Bu halde, her bakımdan çok elverişli olan bu ovada, bazen az bir emekle olsa bile, kuvvetli ürün elde edilir. Buğday ve arpa, ovanın su basmayan biraz bayırımsı kenar taraflarına ekilir ve ancak idareleri içindir. Fakat bu ovanın esas ürünleri, önemleri sırasıyla, fıstık, susam, mısır, muz ve portakaldır. Bu ovada, arazinin çoğu çiftlik sahiplerine aittir; tarla sahibi olan köylüler % lO'u bile bulmaz. Hâlbuki Anamur ovasının esas gelir kaynağı fıstık olduğundan bu ise çok elemeği istediğinden, yani bu, bir aile tarımı olduğundan, çiftlik sahipleri tarlalarını parça parça köylülere ortağına verirler. Bu sayede, bazı kimseler 30 ton fıstık elde ederler. Anamur fıstığı sulandığı için, Alanya cihetine göre daha iri tanelidir. Susam ve mısır üretimi de bunun hemen arkasından gelir ve çok boldur. Bu ovada iyi karpuzda elde edilir, turfandadır. Bu kadar elverişli olmasına rağmen bu ovada turfanda sebzecilik yapılmaz ve ancak idareleri içindir, zira bunun için esaslı örgütlenme ister ki, bu da henüz yoktur. Fakat Gilindiri'ye gelen bu turfandacılık, bu taşıt kolaylığı devrinde elbette buraya doğru da uzanacaktır. .
 

Anamur ovasında meyveden esas olan muzdur ve bu da en çok şehirde, Çarıklar ve Çeltikçi köylerinde olur. Şehrin muzu küçük pınarlar ve çeşmelerle sulanır. Kaledran ve Alanya muzu kadar bakımlı olmamakla beraber, Anamur'un da muzu çok lezzetlidir ve bu ürün bu ovada daha da gelişmeler gösterebilir. Portakal ve maltaeriği azdır. Kuzeyde her iki çayın vadisine doğru sokulmuş olan büklerde de aynı ürünler ekilir: buğday, arpa, fıstık, ayrıca harnup. Bu vadilerde her çeşit meyveden biraz olur: üzüm (ancak asma halinde, az), elma, şeftali, erik, incir, nar, portakal: Bodrum’un özellikle inciri nefistir; Ferhenk'in boğaz denilen yerinde gayet nefis muz olur, Emirşahta da; bu arada biraz zeytin de yetişir.
 

Anamur ovası turfandacılığa pek elverişlidir. Burada senede üç defa ürün ve mesela fasulya alınır. Bazı köşelerde domates ve patlıcan fidanları adeta ağaçlaşır. Kışın kurumaz, budanırsa ertesi sene de ürün verir. Fakat yolsuzluktan ve örgütsüzlükten turfandacılık yapılamamaktadır ve hevese kapılanlar zarar ederek bu işi terk etmiştir.
Burası turunçgiller için de son derece elverişlidir, hatta birçok konularda karşıtı olan Finike ovasından bile. Fakat bir köylü, bir sebeple diğerine kızarsa, fırsatını bularak gece onun portakal ağaçlarını keser ve işte bu yüzden bu tarım da geliştirilememektedir. Görülüyor ki, çeşitli sebeplerden ve başta teşkilatsızlık, örgütsüzlük yüzünden, hazır bizi bekleyen imkânlarımızdan gereğince istifade edememekteyiz. Şunu da belirtelim ki, şu son senelerde. Anamur ovasında fasulye tarımına önem verilmiş bir fıstık ayıklama makinesi de kurulmuştur.

 

Bu ovada çok sık bir nüfus yaşamaktadır ve 13 nüfus topluluğu bu sıklığı km. karede 163'e çıkarır. Yalnız, ova içinde hiç bir köy yoktur ve bunun da sebebi açıktır: ovanın ağır havası, kışın ıslaklık. Bütün köyler kenarda, eteklerde, vadi içlerinde dizilmiş, zira kenarlar hem daha sağlıklı ve hem de arkasını dağa verdiklerinden kışın buralarda iyi hayvan otlatılır. Diğer kıyı sahil ovaları gibi ve fazla olarak Anamur ovası da nüfusun bir kollektörü gibidir. Bu ovada ve çevresinde toplanmış olan köyler yalnız ovanın tarımıyla geçinmezler; bunlar yaz aylarında ta Ermenek sınırına kadar olan yaylalarına çıkarlar, oralarda hayvan otlatırlar, tarım yaparlar ve kışın ova çevresindeki köylerine inerler. Bu suretle, bunlar hem yaylalı ve hem de Kıyılı köylerdir, her ikisinden de istifade ederler; yalnız kışın Anamur ovası kenarında toplu olarak bulunduklarından, bu ovanın nüfus sıklığını yukarıda kaydettiğimiz rakama çıkarırlar. Bu köylerin hepsi de yazın yaylaya çıkarlar ve köyde ancak bir bekçi bırakmakla yetinirler. Bazıları sırf göçebe olduğundan ve evden başa bir şeyleri bulunmadığından bunu da yapmazlar. Anamur ovası köyleri, özellikle bazıları, bu arada Orhanalılar, çok hayvan beslerler: koyun, keçi, deve, sığır; bazı kimselerin hatta 1000'den fazla koyunu ve keçisi vardır. Bu arada arıcılıkda yapılır.
 

G. Paşa tarafı gibi, hatta Fethiye'den buraya kadar uzanan kıyılarda olduğu gibi, Anamur tarafında da evler düz ve toprak damlıdır, Silifke’ye doğru da böyledir.
Anamur ovasının bugünkü idari ve iktisadi merkezi, (20000) kıyıdan 3 km. kadar içeride kurulmuş olan Anamur'dur: şimdi Kasaba 3'cü km. den 5'Cİ km. ye, Sazlı belen dibine kadar yayılır, hafif bir meyil üzerindedir ve denizden yüksekliği de 50 m.dir. Kasabanın evleri karışık olarak topraklı ve kiremitlidir, içerisi yeşillik ve meyveliktir ve bunun çoğu da muzdur. Burası çabuk gelişen şehirlerimizden birisidir ve çevresinin pazarıdır. Yazın Anamurlular kuzeyde Kozağacı ve Abanos yaylalarına çıkarlar, o zaman şehide faaliyet biraz gevşer.
 

Anamur'un iskelesi düz hat ile 3 km. ileride kıyıdadır, düz ve kumsal bir kıyı olduğu için rüzgâra açıktır, gemiler• barınamaz. Gemiler ve küçük motorlar Ören burnuna girerek sığınırlar. Bir diğer küçük liman da Anamur ovası ile Bozyazı’yı ayıran sırtların eteğindedir ve burası eskiden sırf maden yüklemek için kurulmuştur: (Karadağ eteklerindeki Ağzı Kara madenin gümüşlü kurşunu.)
Anamur, idare ve ticaret bakımından Mersin'e bağlıdır. Burası, şimdi kıyı boyunca uzanan, sonra Gülnar’dan geçerek Silifke'ye inen oldukça• düzgün bir şose ile Mersin'e, Mut üzerinden Konya'ya bağlıdır; Antalya tarafına da bağlanmıştır. Yalnız, son senelerde, düz ve kısa yol prensibine uyularak ve ayrıca turistik amaçla Anamur-Gilindire-Silifke kıyı yolu yapılmıştır.
 

(Anamur'un eski adı Anemurium'dur. Bu duruma göre az bir değişiklikle eski şehrin adı bugün de devam etmektedir. Eski şehir, en eski Anamur, şimdiki Ören burnu'nda (Anamur burnu) kurulmuştu. Eski şehirden kalma birçok yıkıntı ve su kemerleri hala dimdik durmaktadır. Anadolu’nun bu en güney ucunda, Akdeniz'e doğru uzanan bir burun üzerinde, Anamur'un korsanlık devrinde ne kadar önemli bir rol oynadığı, Doğu ticaretinden ve korsanlığından ne kadar kazandığı, zenginleştiği düşünülürse, harabelerin çokluğuna hayret edilmez. Bu eski Anamur'un ne zaman yıkıldığına, terk edildiğine dair elimizde gerçek bir kayıt yoksa da, Akdeniz’de korsanlığın sönmesine rastladığına şüphe yoktur ve esasen Lisya'nın benzeri şehirlerinde de aynı olmuştu. Bizans ve Osmanlı devrinde, Anamur kalesinin Dragonda çayı ağzının doğusunda, Azı tepesine yakın bir yerde ve düzlükte, kıyıya yakın bir yerde kurulmuş olduğunu görüyoruz ki, bu kale bugün oldukça sağlam bir şekilde durmaktadır. Kıyı ticaretiyle ilgiler kesilip, Akdeniz'de roller değişince ve göçebeliğe dönülünce burası da terkedilmiş ve Anamur ancak bölge adından ibaret kalmıştır. (Anamur ilçeye verilen bir ad olup, aslında, kaymakamın oturduğu kasabanın adı Çorak'tır).
 

AYDINCIK (GİLİNDİRE) KIYILARI
 

Anamur ovasından itibaren Silifke ovasına doğru uzanan kıyılar Antalya körfezinin batısına veya doğusuna göre hatta şimdiye kadar gördüğümüz diğer kıyılardan çok farklı, tipik bir şekil gösterir. Burada, kuzeyden güneye doğru uzanan dağ kolları bütün yüksekliğiyle, dikliğiyle kıyı üstünde birdenbire kesilirler. Bunların arasında ve aynı yönde derin vadiler uzanır ve her vadinin denize indiği yer küçük bir delta avasıdır. Dağlar denize doğru küçük küçük burunlar uzatır ve bunların arası küçük küçük koylardır. Dalgalar bu burunları yontarak dik ve kayalık, aluviyonlu ovalarla arka arkaya gelen, azçok girintili ve çıkıntılı bir kıyı meydana getirmiştir. Önde, burunlardan kopma irili ufaklı birtakım adalar görülür.

 

Bu kıyılarda az çok özel bir Akdeniz iklimi hüküm sürer. Anamur ovası, Silifke ile Mersin arası çok rutubetli ve ağır olduğu halde, bu sahillerde nispeten daha kuru, az çok Ege kıyılarını andıran bir iklim hüküm sürer, daha sağlıklı ve daha sağlamdır. Kışın, sık sık poyraz eser, yukarı ile deniz arasında mesafe kısa olduğu için, bu poyraz rutubeti geriye sürer, bazen delta ovalarının açık yerlerini yalar. Fakat bütün etekler kuytu kalır. Buralarda da ağır sıcaklar olur, fakat Anamur ovası derecesinde değil: deniz meltemi gündüz buraları kolaylıkla hükmü altına alır, geceleri de poyraz. Bu suretle buralarda insan faaliyetini aksatmayacak şekilde daha elverişli bir iklim hüküm sürer.

 

Kaynak: Saraçoğlu, Hüseyin (1989) "AKDENİZ BÖLGESİ", İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı

Yayınları, ss.595-617.
 

   

  Başa Dön 

Yazdır

 
 
 
Copyright © Tüm Hakları Saklıdır [Çınar Arıkan]