www.anamurunsesi.com
yayımladı...
Herkes
Unutabilir,uyutabilir…anamurunsesi.com
uyutmaz ve unutmaz!...
26
Ağustos 1071 Malazgirt Zaferinin
Yıldönümü
Malazgirt Muharebesi, 26 Ağustos 1071
tarihinde, Büyük Selçuklu Hükümdarı Alp
Arslan ile Bizans İmparatoru IV. Romen
Diyojen arasında gerçekleşen savaş. Alp
Arslan'ın zaferi ile sonuçlanan
Malazgirt Muharebesi, Türklere
Anadolu'nun kapılarını açan savaş"
olarak bilinir.
Anadolu’nun
Türklere Ebedi Yurt olma mücadelesinin
İlk Kapısıdır Malazgirt. Türk’ün İman
Gücü ile Bizans’ın asker gücünün sınanma
günüdür Malazgirt. Alparslan’ın
bileğinin tuttuğu kılıcın şimşeğinin
Bizans’ı yaktığı yerdir Malazgirt.
Bizans’ın Türk’e secde ettiği gündür
Malazgirt.
Malazgirt’i
unutmadık. Unutmayacağız. Anadolu’yu
bize Özyurt yapan atalarımızın izinde,
oynanan tüm oyunlara rağmen ebediyen
yaşayacağız. Bizans oyunlarını boza boza
yaşayacağız. İnkârcıların inkârına
rağmen yaşayacağız.
26.08.2012 tarihinde
www.anamurunsesi.com
yazdı...
1071
Malazgirt Savaşı
(Malazgirt Meydan Muharebesi, Malazgirt
Zaferi)
«Bir Cuma
sabahı gürledi gökler,
Elli bin tuğ üzre, elli bin yürek.
Kılıçlar sıyrıldı Allah-ü Ekber!
Bizans, Türk'e vatan olsun diyerek.
Kılıç kelle biçer, ok kargı deler,
Malazgirt Ovası kana boyanır.
Gaziler haykırır, şehitler gürler,
Vatanda yeni bir tarih uyanır.
Çöktü Roma ve sustu zaman,
Şehitler, gaziler toplandı bir bir.
Başbuğlar başbuğu yüce Alparslan,
Dedi, 'Hep birlikte alalım tekbir!'
Eğilmez sanılan nice mağrur baş,
Türk'ün karşısında eğilir,çöker.
Rumlarla başlayıp süren
her savaş,
Her kale burcuna bir bayrak diker.
Bizans'ın fatihi büyük kumandan,
Oturup yalvardı yüce Allah'a
Dedi: 'Türk'ün olsun bu aziz vatan,
Girmesin bu yurda düşman bir daha!»
[1]
Malazgirt
Muharebesi, 26 Ağustos 1071 tarihinde,
Büyük Selçuklu Hükümdarı Alp Arslan ile
Bizans İmparatoru IV. Romen Diyojen
arasında gerçekleşen savaş. Alp
Arslan'ın zaferi ile sonuçlanan
Malazgirt Muharebesi, Türklere
Anadolu'nun kapılarını açan savaş
olarak bilinir.
1060'lar süresince Büyük
Selçuklu Sultanı Alparslan, Türk
müttefiklerinin Ermenistan ve Anadolu'ya
doğru göç etmesine izin verdi ve Türkler
buralarda şehirlere ve tarım alanlarına
yerleştiler. 1068 yılında Romen Diyojen
Türklere karşı bir sefer düzenledi,
fakat Koçhisar şehrini geri almasına
rağmen Türk atlılarına yetişemedi.
1070 yılında Türkler (Alp
Arslan komutanlığında), günümüzde Muş'un
bir ilçesi olan Malazgirt'te Manzikert
(Bizans dilinde Malazgirt) ve Erciş
kalelerini ele geçirdi. Daha sonra Türk
ordusu Diyarbakır'ı (Amid) aldı ve
Bizans yönetimindeki Urfa'yı kuşattı.
Ancak alamadı. Türk Beylerinden Afşin
Beyi de güçleri arasına katıp Halep'i
aldı. Alp Arslan Halep'te konaklarken
Türk atlı birliklerinin bir kısmına ve
Akıncı Beylere Bizans şehirlerine
akınlar düzenlemesine izin verdi. Bu
sırada da Türk akınlarından ve son gelen
Türk ordusundan çok rahatsız olan
Bizanslılar tahta ünlü komutan Romen
Diyojen'i çıkardılar.[2]
Bizans İmparatoru Romanos
Diogenes (Romen Diyojen) iyi bir
cengâverdi. Fakat hanedan mensubu
değildi. Askerlik bilgisi, tecrübe ve
cesareti, dul Bizans İmparatoriçesi
Eudoxie'nin dikkatini çektiğinden, diğer
aday ve teklifleri reddederek, 1068'de
Diyojen'i tercih etmesine sebep oldu.
Hanedan dışından bir şahsın Bizans
İmparatorluğuna getirilmesi üzerine
asiller, iktidara karşı cephe aldılar.
Ülke içindeki muhalefeti tasfiye etmekle
meşgul olan Diyojen, zekâ ve tecrübesine
inandığı şahısları devlet kadrolarında
vazifelendirip, Bizans'ın doğu
hududundaki hadiseleri de dikkatle takip
ettirdi. Ani ve Kars'ı zaptederek
Ani'nin askerî mevkilerini tahrip eden
Selçuklulara karşı, tahta çıkışından,
1071 yılına kadar her yıl sefere çıktı.
1068'de Pozantı'ya, 1069'da Palu'ya
kadar geldi. 1070'te de Kayseri'ye ordu
gönderdi. Bu seferlerle, Bizans
ordusunun muharebe kabiliyeti ve
tecrübesi arttırılıp, disiplinli olması
sağlandı.
Selçuklu akınlarının Ege
Denizine, Marmara'ya kadar uzanması ve
1071'de Şiî-Fâtımî Devletinin, İslâm
ülkeleri ve Abbasî Halifeliği için
tehlike arz etmesi üzerine, Mısır
Seferine çıkan Selçuklu Sultanı,
Suriye'de bulunuyordu. Türklerin Suriye
topraklarındaki harekâtını haber alan
Bizans İmparatoru Diyojen, doğuya
hareket etti. Hareketinden önce verdiği
nutukta azmini şöyle belirtiyordu:
“Doğu
hudutlarımızda büyük bir İslâm tehlikesi
belirmiştir. Bu tehlikeyi büyümeden
ortadan kaldırmalıyız. Ordunun başında;
bu tehlikeyi kesin olarak kaldırmaya
gidiyorum.”
[3]
Bizans İmparatoru Romanos
Diogenes (Romen Diyojen), 1070-1071 yılı
kışında, Türkleri imparatorluk
topraklarından tamamen atmak üzere bir
ordu meydana getirdi. Bu ordu, Bitinya,
Kapadokya, Kilikya ve Trabzon gibi
bölgelerden temin edilmiş; Bulgar, Slav,
Alman, Frank, Gürcü, Ermeni, Hazar,
Peçenek, Uz ve Kıpçak asıllı askerlerden
oluşuyordu. 200 bin kişilik bu ordu ile
Diogenes, Selçukluların üzerine yürüdü.[1]
Bütün kaynaklarını
seferber ederek hazırladığı ordusuna
güvenen Diyojen, Bizanslılara büyük
zaferle dönmeyi vaat ediyordu. Sivas'a
gelen Diyojen, bu bölgedeki Ermeni
Prensleri ile ahalisini, toptan
öldürttü. Ermenilerin mallarını
askerlerine yağma ettirdi. Sivas'tan
hareket etmeden önce, generalleri ile
harp meclisi kurdu. Bu harp meclisinde,
muharebenin, alınacak karar, plan ve
hedefi tayin edilecekti. Gerçi
Diyojen'in plan ve hedefi kafasında
çizilmişti. Bu, Türklerin Anadolu'ya bir
daha akın yapmamalarını sağlayacak bir
plandı. İran'ın içlerine ilerleyecek,
Türkleri daha da doğuya sürecek,
başşehirlerini zaptedecekti. İmparator,
yalnız Anadolu'yu elinde bulundurmak ve
Türkleri yok etmek değil, bütün İslâm
ülkelerini de almaya karar vermişti.
Horasan, Rey, Irak-ı Acem ve Arap,
Suriye valiliklerini komutanlarına
vermeyi tasarlamış ve hattâ vaat
etmişti. İstilâ edeceği İslâm
ülkelerindeki camilerin yerine kiliseler
açmayı ve bu suretle İslâm dinini
ortadan kaldırmayı da aklına koymuştu.
Harp meclisinde, generallerden, takip
edilmesini lüzumlu gördükleri
tekliflerin, ortaya konmasını istedi.
[3]
Bizans Ordusu, Kızılırmak
vadisini izleyerek Sivas'a ulaştı.
Burada bölge Rumlarının büyük sevinç
gösterisiyle karşılanan imparator,
halkın Ermeni taşkınlık ve
barbarlığından yakınmaları üzerine
kentin Ermeni mahallelerini yıktırdı.
Pek çok Ermeni'yi öldürüp, önderlerini
sürgüne yolladı. Daha sonra yoluna devam
ederek Erzurum'a geldi. Büyük Selçuklu
Devleti'nin büyük ve kahraman hükümdarı
Sultan Alparslan, Van Gölü kıyısındaki
Ahlat'tan hareket ederek Muş ili
yakınlarındaki Malazgirt'e vardı. Daha
önceleri Alparslan, Sarı Tigin'i Romanos
Diogenes'in yanma elçi olarak göndermiş
barış önerisinde bulunmuştu.
Ne var ki, Bizans
İmparatoru bu öneriyi kabul etmemiş,
hatta Türk elçisine şöyle demişti:
"Sultanınıza söyleyin,
kendisi ile barış görüşmelerini Rey'de
yapacağım. Ordumu İsfahan'da, hayvanları
ise Hamedan'da kışlatacağım."
Romanos Diogenes, güçlü
ordusuna güveniyordu. Alparslan'ın barış
önerisinde bulunmasını, kendisinden
korkmasına yoruyordu. Hâlbuki işin iç
yüzü öyle değildi. Türkler, savaşa
başlamadan önce düşmanlarına barış
önerisinde bulunurlar. Bu, Türklerin
tarihî ve millî geleneklerindendir.
Özellikle savaşa karar vermek için çok
iyi düşünülmesinin gereği üzerinde
durulmalıdır. Ok yaydan çıktıktan sonra
nasıl bir daha geri dönmez ise, savaş
başladıktan sonra da kolayca sona ermez.
Bizans İmparatoru, hem
kuvvetli ordusuna güveniyor, hem de
Türklerin sık sık Anadolu şehirlerine
akınlar düzenlemesini önlemek istiyordu.
Selçukluları tam anlamı ile yenilgiye
uğratmak, Orta Asya içlerine kadar sürüp
atmak amacını taşıyordu.
Tarihte çok büyük bir
önem taşıyan Malazgirt Meydan Savaşı,
kaçınılmaz bir duruma gelmişti. Bizans
İmparatorluğu ile Büyük Selçuklu
Devleti'nin orduları karşı karşıya
gelmişti. Alparslan'ın bu savaştaki
amacı da Anadolu'nun kapılarını bir daha
kapanmamak üzere açmak, kesin biçimde
Anadolu'yu zaptetmek idi. Bu savaşta
Türkler yenilirse yeniden Orta Asya
içlerine çekilecekler, Bizanslıları
yendikleri takdirde Anadolu'yu yurt
edinmiş olacaklardı. İşte savaş bu ön
yargılarla başlıyor, her iki taraf
savaştan zaferle çıkmak istiyordu.
Romanos Diogenes güçlü ordusuna
güveniyordu.
Savaşa
Hazırlık
Alparslan, Malazgirt
Meydan Savaşı'ndan önce bütün tedbirleri
almış, gereken her türlü hazırlığı
yapmıştı. Ünlü veziri Nizamül-Mülk'ü
Hemedan'a gönderdi. Çıkacak herhangi bir
karışıklığı önlemesi ve istenirse yeni
asker yollaması için tembihte bulundu.
Ayrıca Bizans
kuvvetlerinin gücünü öğrenmek için de
bir öncü kuvveti Bizans Ordusu'na
göndererek küçük bir çarpışma yapıldı.
Bu keşif savaşında Bizans komutanı
Basilakes tutuklandı. Ondan edinilen
bilgilere göre Alpaslan gerekli önlemi
aldı. Bizans Ordusu'nda Frenk, Norman,
Slav, Gürcü, Peçenek ve Ermeni askerleri
de yer alıyordu. 200 bin kişilik Bizans
Ordusu'na karşı 50 bin kişilik bir
kuvvetle nasıl karşı koyulacağının
plânlarını hazırladı. Ordusunu savaş
düzenine sokan Alparslan, 25 Ağustos
1071 tarihinde askerlerinin morallerini
güçlendirmek için devamlı tekbir
getirmelerini, düşmanların morallerini
bozmak için de sürekli, boru ve davul
çalmalarını, oklar atmalarını emretti.
Sultan Alparslan, amcası
Tuğrul Bey zamanında Selçuklu ordusunda
hizmet veren yaşlı ve yorgun eski orduyu
dağıtmış yerine genç ve dinamik bir ordu
kurmuştu. İçlerinde Süleyman Şah,
Mansur, Porsuk, Bozan ve Savtekin gibi
yetenekli komutanlar olup süvariler de
bozkır savaşlarında pişmiş, seri manevra
kabiliyetine sahip seçkin askerlerden
oluşuyordu.
26 Ağustos 1071 tarihinde
başta halife olmak üzere bütün İslâm
âlemi, camilerde cuma namazını kılıyor,
Kur'an okuyarak Türk Ordusu'nun zaferi
için dua ediyordu. Hatta Halife, bütün
İslâm ülkelerindeki hutbelerde şu duanın
okunmasını emretti:
«Allah'ım, İslâm
sancağını yücelt, ona yardım et! Başını
ezmek ve kökünü kazımak üzere müşrikliği
hezimete uğrat. Sana itaatte canlarını
feda edip, kanlarını akıtan yolunun
mücahitlerini kuvvetlendir. Zafer ile
yardım et. Sultan Alparslan'ın senden
dilediği yardımı esirgeme ki, o bu
sayede hükmünü yürütsün. Senin dinini
şerefli ve yüce tutabilmesi için
ordusunu meleklerinle destekle. Çünkü o,
malı ve canıyla emirlerine uymak için
rahatını terk etti. Çünkü sen yüce
kitabında: «Ey iman edenler! Can yakıcı
bir azaptan sizi kurtaracak kazançlı bir
yolu göstereyim mi? Allah'a ve
Peygamberine inanırsınız, mallarınızla
ve canlarınızla Allah yolunda
savaşırsınız...» buyuruyorsun. Senin
sözün gerçektir.
Ey Müslümanlar! Samimi
bir niyet ile Allah'a yal varınız. Çünkü
Allah kitabında şöyle buyuruyor:
"Ey Muhammedi Onlara,
'dualarınız olmasa, Rabbim size niçin
değer versin,' de..." !2'Onun güçlü ve
kuvvetli olarak düşmanlarını mahvetmesi,
sancağı yükseltip zaferlerin en ulvîsine
eriştirmesi için Allah'a dua ve niyazda
bulununuz.»
Alparslan, beyaz bir ata
binmiş, baştan ayağa beyaz elbiseler
giymiş, atının kuyruğunu kendi eliyle
sıkıca bağlamış, ok ve yayını çıkartmış,
kılıcını kuşanmış, kalkanını eline
almıştı. Bu da sultanın, askerin başında
bizzat savaşacağını gösteriyordu.
Malazgirt Ovası'nda bütün
Türk Ordusu cuma namazını kılmış,
Allah'a zafer kazanmaları için dua
etmişti.
Alparslan; Artuk,
Süleyman Şah, Porsuk, Bozan, Sav Tigin
ile diğer beyleri ve askerleri ile
helâlleşti. Şehit olursa oğlu Melikşah'a
bağlı kalmalarını vasiyet etti.
Karşısında, vereceği emirle canlarını
seve seve feda edeceği kahraman
askerlerden oluşan ordusu sessiz sedasız
Alparslan'ın ne söyleyeceğine kulak
kesilmişti. Alparslan, kılıç ve topuzunu
eline alarak şu özlü hitabede bulundu:
"Askerlerim! Yiğitlerim!
Bugün burada ne emreden bir sultan, ne
de emir alan bir asker vardır. Bugün ben
sizlerden biriyim ve sizlerle birlikte
savaşacağım. Bugün burada Allah'tan
başka bir sultan yoktur. Biz ne kadar az
olursak olalım, düşman ne kadar çok
olursa olsun, bütün Müslümanların,
zaferimiz için dua ettikleri şu anda,
kendimi düşman üzerine atacağım. Ya
zafer kazanırız, ya şehit olarak cennete
gideriz. İsteyen benimle gelsin, isteyen
geri dönsün. Ben memleket için, İslâm
için ölüme koşuyorum. Beni takip edenler
ve kendilerini Yüce Allah'a adayanlardan
şehit olanlar Cennet'e, sağ kalanlar ise
ganimete kavuşacaklardır. Ayrılanları
ahi-rette ateş; dünyada da alçaklık
beklemektedir.
Ey askerlerim! Eğer şehit
olursam bu beyaz elbise kefenim olsun. O
zaman ruhum göklere yükselecektir.
Benden sonra oğlum Melikşah'ı tahta
çıkartınız ve ona itaat ediniz. Zaferi
kazanırsak istikbal bizimdir" dedi.
Alparslan atından indi.
Son kez secdeye varıp ellerini
kaldırarak Allah'a şöyle dua etti:
"Ya Rabbî! Sana inanıyor
ve tapıyorum. Büyüklüğün karşısında
yüzümü yere sürüyorum. Allah'ım senin
yolunda, senin uğrunda savaşıyorum. Ey
Yüce Allah'ım! Kalbim ve niyetim
halistir. Bana yardım et, söylediğimde
yalan varsa beni kahret!" dedi ve şimşek
hızıyla atına atladı. Onun bu sözleri
üzerine zaten moralleri yüksek olan
askerleri iyice coşmuştu.
Selçuklu Türklerinin
Anadolu topraklarına yerleşmesini
sağlayan tarihin en büyük savaşlarından
biri olan "Malazgirt Meydan Savaşı",
artık kaçınılmaz olmuştu. Horasan ve
İran'ı geçerek, Anadolu'nun doğu
kapısını açmak için gelen Selçuklu
Ordusunun başında bulunan Alparslan
beyaz bir ata binmiş, baştan aşağı
beyazlar giyinmişti. İki yüz bin kişilik
Bizans Ordusu karşısında savaşı
kazanacağından kuşku duymamakta idi.
26 Ağustos 1071 cuma günü
elli bin kişilik ordusu ile Malazgirt
Ovası'nda cuma namazını askerleri ile
birlikte kılan Alparslan, zafer için
bütün ordusu ile Allah'a dua etti.
Namazdan sonra savaş başladı.
Alparslan, ordusunu dört
gruba ayırmış, bu düzen içinde mevziye
girmişlerdi. Merkez yani orta kısımdaki
kuvvetlerin başında Alparslan
bulunuyordu. Bu kesimdeki kuvvetler,
diğerlerinden çok zayıftı. Esas büyük
kuvvetler ise, sağ ve sol yanda
bulunuyordu. Bunlar savaş sahasının
yanlarındaki tepelerde mevzilenmişlerdi.
Dördüncü grup kuvvetler ise, zamanı
gelince kuşatma harekâtına girişerek
düşmanı arkadan çevireceklerdi.
Sayıca çok büyük Bizans
Ordusu'na karşı savaşmak Alparslan'ın ne
kadar cesur bir komutan olduğunu
gösteriyordu. Romanos Diogenes'in
kuvvetli ordusuna karşı, az bir kuvvetle
hücuma geçti. Sanki yer gök
sarsılıyordu. Süvariler; kanat açmış
kuşlar gibi, Bizans Ordusu'nun üzerine
akın ettiler. Bir yıldırım gibi
doludizgin gittiler.
Bizans Ordusu da,
küçümsediği Selçuklu Ordusu'na karşı
hücuma geçti. Alparslan, ordusunu
"Turan
Taktiği" gereğince geriye çekti. Romanos
Diogenes, olanca kuvvetiyle Selçuklu
Ordusu'nun merkez kısmına yüklendi.
Sultan Alparslan geri çekilmeye başladı.
Bu sahte geri çekilişi bir bozgun
zanneden İmparator, Selçuklu Ordusu'nu
takip ederek Alparslan tarafından
önceden hazırlatılan pusulara kadar
geldi. Türklerin sağdan ve soldan bir
hilâl şeklinde kendisini çember
içerisine aldığının farkına bile
varmamıştı. Bu kıskaç harekâtı ile daha
sonra Bizans Ordusu'nu arkadan çevirmeye
yöneldi.
Neden sonra Bizanslılar,
tuzağa düştüklerinin farkına vardılar
ama, iş işten geçmişti. Bu arada, Afşin
Bey, Artuk Bey, Kutalmışoğlu
Süleymanşatı gibi Selçuklu
komutanlarının Türkçe olarak verdikleri
komutlardan etkilenen Bizans Ordusundaki
Peçenek ve Uz Türklerinin at sürerek
Selçuklu Ordusu tarafına geçmesi üzerine
durum Bizans açısından daha da tehlikeli
bir boyuta varmıştı. Ayrıca İmparatorun
Sivas'ta soydaşlarına yaptığı zulmün
acısını çıkarmak isteyen Ermeniler de
savaş alanından çekilip gittiler.
Böylece Bizans Ordusu neye uğradığını
şaşırdı. Kılıçların şakırtısı, atların
kişnemesi, ölenlerin iniltisi birbirine
karışıyordu. Savaş alanı cesetlerle
dolmuştu. Bizans Ordusu'nun yedek
kuvvetleri geri kaçmış, ordu bozguna
uğramıştı. Sağ kalanlar ise, teslim
olmuştu. Esirler arasında Romanos
Diogenes'te bulunuyordu.
Ertesi gün Bizans
komutanı ve Krah Romanos Diogenes,
Alparslan'ın huzuruna çıkartıldı.
Alparslan:
-
Size nasıl bir davranışta bulunacağımı
tahmin ediyorsunuz? dedi.
Esirler arasında Romanos
Diogenes de bulunuyordu. İmparator:
- Beni ya öldüreceksiniz
veya zincire vurup İslâm ülkelerinde
dolaştıracaksınız, dedi.
Alparslan, esir düşen
kralı kucaklayarak şöyle dedi:
- Üzülmeyiniz. İnsanların
serüvenleri böyledir. Size esir değil,
büyük bir hükümdar muamelesi yapacağım.
Ben, Allah'a zaferi kazanırsam, sana iyi
davranacağıma, söz vermiştim. Allah,
iyilik düşünenlerin isteklerini yerine
getirir.
Gerçekten de Alparslan,
bu tutsak misafirine iyi baktı, çok
güzel davrandı. Onunla bir anlaşma
yaptı. Ona on bin dinar yol harçlığı
verdi. Bir kilometre de onunla birlikte
yürüdü. Yanına Türk muhafızları katarak,
emniyet içinde sağ-salim vatanına
uğurladı. Romanos Diogenes,
Alparslan'dan ayrılacağı zaman, yere
kapanıp hüngür hüngür ağlamaktan kendini
alamadı. Avrupa da tutsakların,
zincirlere vurulup, zindanlara atıldığı
bir çağda, Alparslan, Türk'ün
misafirperverliğini, zayıfı koruma
duygusunu bütün dünyaya ilân etmişti.
Ancak Batı'nın Hıristiyan ruhu ve haçlı
saldırganlığı, Türk'ün bu ince duygusunu
anlayacak olgunlukta ve anlayışta olmadı
hiçbir zaman.
Sultan Alparslan, Allah'a
olan derin ve samimi inancı ve imanı
sayesinde bu savaşı kazanmış ve Türk
tarihine bir altın destan yazdırmıştı.
Yapılan anlaşmada,
İmparator, fidye olarak bir buçuk milyon
altın verecek, ayrıca her yıl 360,000
altın ödeyecek, Bizans içindeki bütün
Müslüman esirler serbest bırakılacaktı.
Ancak İmparator, Bizans
topraklarına girdiğinde Michael'in
İmparator ilân edilmiş olduğunu gördü.
Çok geçmeden Michael'in adamları
tarafından yakalanarak gözlerine mil
çekildi, kör oldu. Kısa süre sonra da
kapatıldığı manastırda ıstırap içinde
öldü.[1]
Kazanılan büyük zaferden
dolayı Abbasî Halifesi, Sultan'a tebrik
ve teşekkür mektupları gönderdi. Birçok
İslâm şairi, Alparslan'ı öven kasideler
yazdılar.[3]
Malazgirt
Savaşı'nın Sonuçları
Malazgirt Zaferi'nden
sonra bize Anadolu'nun kapıları tamamen
açılmıştır. Anadolu, Malazgirt'le vatan
olmaya başlamıştır. Çünkü Türk
akıncıları çok kısa bir zaman sonra
İznik ve civarını alarak buraları vatan
edinmişlerdir. Malazgirt Zaferi sonrası
kurulmuş hiçbir bağımsız Türk devleti
olmadığı gerçeği unutulmamalıdır.
Anadolu Selçukluları Devleti ise,
1071'de değil, 1077'de kurulmuştur. Bu
devlet bağımsız bir devlet olmayıp,
ortaçağ Türk devlet sistemine göre,
Horasan'daki Büyük Selçuklu Devleti'ne
bağlıydı.
Anadolu Selçuklu Devleti,
ancak 1157 yılında, büyük devlet
dağıldıktan sonra bağımsız olmuş,
ülkenin bütün öteki doğu bölümleriyse,
Harzemşahlar'ın elinde kalmıştır.
Malazgirt Zaferi, imha
meydan savaşlarının en büyüklerindendir.
Savaşa katılan askerlerin sayısı
bakımından Türk kahramanlığının, yönetim
bakımından Türk askerî gücünün, Bizans
Ordusu'ndaki Hıristiyan Türklerin
Alparslan'ın tarafına geçmesi bakımından
önemli neticeleri olan bir savaştır. Bu
savaş sonunda Alparslan'a, Cihan
Sultan'ı, Ebul Feth ve Sultanül Âdil
unvanları verildi.[1]
Bizans'ın yenilmesi
üzerine kendilerini de tehlikede gören
Hıristiyan Avrupa, Türklere karşı
ittifaklar oluşturmuşlardır. Haçlı
ittifakı aslında bu zafere bir tepki
olarak doğmuştur. Haçlı Seferleriyle
Türk ilerleyişi durdurulmak istenmiştir.
Malazgirt Zaferi ile Anadolu'nun
kapıları ardına kadar açılmış idi.
Böylece Anadolu'nun Türkleşmesi safhası
başlamış ve kısa süre zarfında Türkler
Anadolu'da çoğunluğu sağlamışlardır.
Anadolu'nun çeşitli yerlerinde irili
ufaklı Türk devletleri ortaya çıkmıştır.[4]
"Savaşı, sonunda zafer
olduğu için seviyorum" diyen
Alparslan'ın ordusundaki süvariler
doludizgin at sürerek az zamanda Marmara
Denizi kıyılarına vardılar.
Komutanlarından «Anadolu Fatihi» diye
adlandırılan Kutalmışoğlu Gazi Süleyman
Bey, Alparslan'ın isteği doğrultusunda
Anadolu'yu bir baştan öbür başa kadar
fethetti. Alparslan, Malazgirt
Zaferi'yle büyük bir komutan, adalet ve
asalet sahibi olduğunu da kanıtlamış
oluyordu.
Sultan Alparslan, her
tarafa fetihnameler gönderdi. Başta
Bağdat olmak üzere bütün İslâm âleminde
şenlikler düzenlendi. Bu olaydan sonra
Sultan Alparslan, Anadolu'nun
Türkleşmesi ve İslâmlaşması için Türkmen
beyleri ile birlikte pek çok Türkmen
dervişlerini de görevlendirerek manevî
fethin kapılarını açtı.[1]
Türklerin yeni yurt
edinmesini sağlayan Malazgirt Zaferinden
sonra, on beş yıl içinde, Anadolu ele
geçirildi. Bu zaferle, Anadolu'nun
tapusu, Türklerin eline geçti. Bu
bakımdan, Malazgirt Zaferi, Türk ve
dünya tarihinde bir dönüm noktası oldu.
Anadolu'ya, burayı vatan edinen Selçuklu
Türkleri ile diğer Türk boyları
yerleştirildi.
Bozkır kültüründen, İslâm
medeniyeti dairesine bütünüyle giren
Türklerin dünya görüşü daha da gelişti.
Doğudan gelen göçebe Türkler, Anadolu'da
yerleşik medeniyete geçirildi. Şehirler
kurup geliştirerek kültür, sanat, sosyal
müesseseler tesis edildi. Kıymetli
mîmarî eserlerle, bu yerleşim merkezleri
süslendi.[3]
Anadolu'yu Türklere ebedî
bir vatan olarak kazandıran Alparslan,
tarihin en büyük cihangir ve komutanları
arasında da en başta gelmektedir.
Türk tarihinde Malazgirt
Meydan Zaferi'nin çok büyük bir önemi
vardır. Selçuklu Türklerinin yurdumuzun
özellikle Erzurum, Sivas, Konya vs. gibi
şehirlerindeki pek çok uygarlık ve sanat
eserleri, günümüze kadar varlıklarını
sürdürmüş bulunmaktadırlar. Yüzyıllardan
beri Anadolu Selçuklu Türklerinin
damgasını, silinmez mührünü taşıyan bu
muhteşem eserler, atalarımızın bize
armağan ettikleri birer şeref anıtıdır.[1]
Kaynaklar;
[1]
www.e-tarih.org/sayfa.php?sayfa=351351.346900.1073541.0.0.php
[2] tr.wikipedia.org/wiki/Malazgirt_Meydan_Muharebesi
[3]www.frmtr.com/tarih-ve-inkilap-tarihi/686970-malazgirt-savasi-malazgirt-zaferi.html
[4] ansiklopedi.turkcebilgi.com/Malazgirt_Savaşı
http://www.gizliilimler.tr.gg/1071-Malazgirt-Sava%26%23351%3B%26%23305%3B--k1-Malazgirt-Meydan-Muharebesi,-Malazgirt-Zaferi-k2-.htm
YORUM YAPMAK İÇİN TIKLAYINIZ...
26 AĞUSTOS 1071 MALAZGİRT SAVAŞI-Ali
ERDOĞAN-yazdı
TIKLA OKU...
___________________________________________________
"Anamur'un ve
Anamurluların Buluşma Adresi ve Gerçek
Sesi..."
ANAMUR'UN SESİ